Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mayıs '20

 
Kategori
İlişkiler
 

HODAN 2

‘’Şansı kullanabilecek olan zaten bir şans istemiyor, hatayı telafi etmeyi istiyor’’

 

Aylar öncesinde;

Nisan ayının son günleri hava boğucu ve sıcak. Denizden gelen boğucu bir hava var. Uzaktan denizi yararak gelen bir feribot. Birisi ilk kez onun için şehirleri değiştirerek geliyor. Bundan gurur duymuyor, övünmüyor. Sadece merak ediyor. Halbuki kendisi geçmişince çokça bir yerlere gitmişti. Bazen bir kaç saat sürecek güzellikler için, bazen sonucunu bildiği bir konuşmayı o kişilerin dudaklarından dökülecek cümlelerle duymak için. Haz ve ızdırap birbirine kardeş iki duygu. Bunu en iyi o bilirdi.

Otoparkta kendisini bekleyene el salladı. Tekrar yan yanaydılar ve konuşacaklarını çok merak ediyordu. Sakin kalmaya çalışarak. Evet sakin kalmaya çalışarak. İçindeki heyecanı gizlemeye çalışıyordu. Gizliyordu da. Bir noktaya kadar buz gibiydi. Bir noktaya kadar. Kimselerin göremeyeceği gizli kuytu bir yerdeydiler. Tüm dikkati karşısında. Merak ile bekliyordu ağzından çıkacak kelimeleri. Bir kelime vardı ki. İnanmazdı ona. Pişmanlık. Belki de hiç kendi yaşamadığı içindi. Yaşamasına fırsat vermezdi o kelimenin. Pişmanlık. Bir insan seçimleri dolayısı ile neden pişman olurdu ki. Kendi karar vermişti böyle olmasına. Neden daha sonra pişmanlık yaşardı. O bunu anlamazdı. İlkinde farkedemediği ne olurdu da ikinci de bunu farkedeceğini düşünürdü. Belkileri vardı lakin hiç pişmanlığı yoktu şimdiye kadar. Kabul ederdi yaptıklarını. Bu benim seçimim derdi ve önüne bakardı. O yol kapanırdı onun için.

Kahveler geldi. Birer yudum alındı. Gözlerini gözlerine dikti.  Merakla bekliyordu hala. Kelimelere zar zor dökülüyordu ağzından. Kerpetenle çeker gibi. Onu cesaretlendirmesi gerekiyordu. Pişmandı, inanmak istiyordu ona. Bu inancada inanmak istiyordu. Bir şeylere inanmaya çok ihtiyacı vardı. İyi yada kötü belirsizlik haricinde bir şeylere ihtiyacı vardı.

Beraber geçirdikleri birkaç saat o kadar uzun geldi ki. Huzur vardı gün sonunda. İçinde garip bir huzur. Konuşmadan anlattıkları çok daha fazlaydı aslında. İkisinin gözlerinde de bir parıltı vardı. Sonu pek seçemiyorlardı ama güzel bir parıldamaya sahiplerdi. Birde sarılmaları sonrası birbirleri üzerine sinen kokuları vardı.

Aylar sonrasında…

Aynı konuları konuşup hep aynı noktada takılmak. İstekler çok farklı değil aslında lakin...

Kahverengi gözleri kaç gece kapkara bir hale geldi bilemiyordu. Bir açıklaması olur diye düşünüp durdu hep günleri böyle böyle geçirip durdu. Konuşmaya o kadar can atarken artık konuşamıyorlardı. Şunu derdi; beş dakika bile yeter aslında. O beş dakika bile gelmedi uzunca süre. İstanbul’a gidişine kadar hep böyle oldu…

İşte o gün, İstanbulun iç kesimlerine sadece onu görmek için gittiği gün bir garipliği, bir farklılığı hissetti. O gün tramvaydan inerken eline değen elinin sıcaklığı sorularını bir müddet ertelemişti sadece.

 

Aylar aylar sonrası…

 

‘’Merhaba…

Bu uzunca zaman sonra benden duyabildiğin ilk kelimeler...

Uzun zaman oldu sesini duymayalı. Umarım iyisindir. Hayatın akışı devam ediyor bir şekilde değil mi. Hızlıca uzun zamandır yazmak istediklerimi yazıyorum sana. Sen yazışmaları pek tutmazsın, saklamazsın benden farklı olarak ama hafızana güvenirim. İçimin cız ettiği çokça zaman oldu geçen zamanlarda. Eğrisiyle doğrusuyla her şeyi geri sarıp bir daha oynattım. Senden farklı olarak ben her şeyi saklarım biliyorsun. Bütün her şeyi geriye sardım. En başına kadar. Senin bana gelişin gibi olmuyor gelişim. Maalesef bu da benim farkım. Vaktinde gözlerimin kahverengisini siyaha çevirecek davranışları bir müddet sonra artık benim yaptığımı fark ettim geriye gittikçe. Benim aksime sen daha açık bağırıyordun bana. Sonradan fark ettim yaptığım hatayı. Tıpkı senin gibi. Pişmanlık kelimesinin bende ki anlamsız karşılığını biliyordun ama bu sefer ben de inanıyorum pişmanlık gibi bir kavramın gerçek olabileceğine. Her hecesiyle inanıyorum buna. Biraz farklı nedenlerle de olsa.

Pişmanlığım yaptıklarımdan çok yapamadıklarım için aslında. İçinde ben olan hayalleri sormadığım, sana bunları anlattırmadığım için pişmanım. Başımı göğsüne koyduğum kalp atışlarını biraz daha fazla dinlemediğim için pişmanım. O sırada sana benim kalp atışlarımı dinletemediğim için pişmanım. Elimde fırsat varken seni sevdiğimi söylemediğim için pişmanım…

Tekrar tekrar düşününce olanları daha da netleşiyor aslında hatalarım. Evet ben senin bana geldiğin gibi gelemem sana. Aynı cesaretle gelemem. Sadece bir mektup yazabilirim….’’

Bir kitabın ilk sayfasına yazdığı notu açtı. İlk tanıştıkları zamana ait olan bir yazıydı. Öyle derin, öyle anlamlıydı ki. Mektubu katlayarak kitabın içine koydu. İçinde kıpırdayan bir şeyler. Anılar canlanıyor gözlerinde. Mazinin güzel buruk anları. Kendisine inandığı gibi inanır mıydı yazdıklarına…

 

 

 
Toplam blog
: 19
: 2419
Kayıt tarihi
: 07.04.11
 
 

Üniversiteye kadar eğitimimi 3 farklı şehirde tamamlayabildim. Karadeniz Teknik Üniversitesinde İ..