Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Portakal Çiçeği ve FISILTI

http://blog.milliyet.com.tr/elvince

14 Eylül '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hökümat yalan söyler miydi?

Hökümat yalan söyler miydi?
 

netten alıntıdır.


Hava geçen yaza göre oldukça sıcaktı. Sıcak tezek kokusunu coşturmuş, tozu iyice beslemişti. Toz ve koku alabildiğince özgür, bütün köyü kaplamıştı. Köy meydanını koyu bir gölgeye hapseden ceviz ağacının altında oturan, kasketli üç beş yaşlı adam hariç ortalıklarda kimsecikler görünmüyordu. Orak mevsimi çoktan bitmişti bitmesine; ama ne çapa yapmaya, ne de halı tezgahının tıkırtılı sesine kendi sesini karıştırmaya giden kimsecikler yoktu ortada.


Gülsüm Kadın ahır kapısının hemen yanında, eski bir kağnı tekerinin üstünde tünemişti. Bedeninden umulmayacak bir çeviklikle ayağa kalktı. Uykuluydu, esnedi, takma dişlerini cebinden çıkardı. Kıyamaz, eskimesinden korkar; yemek yemediği zamanlar beyaz bir mendilin içine sararak cebinde taşırdı.

On sene önce görümcesi topal Hasibe’nin hactan getirdiği gözlüklerinin ardından; gözlerinin iyice silikleşmiş kataraklı haliyle çipil çipil baktı bu takma dişlere. Hanidir oluyordu, köye gelen çerçinin getirdiği takma dişler arasından, ağzına uyanı seçeli. Dişlerin karşılığında, tam beş batman buğday, gelinlik bakır leğenini ve ibriğini vermişti. Vermişti vermesine de, hala kocasının onu o gün evire çevire neden dövdüğünü anlayamıyordu. Dişleri dayak faslından sonra uzunca bir süre kullanamamış, eşinin dişleri ağzında gördüğünde sinirlenip onu yeniden dövmesinden korkmuştu.

Ona sorabilsem; “ buğdeylen, bakırlara gıyamadı, goca donuz” derdi.

Eşi Kocabıyık Musa ise " Ulen, salak bu avrat. Sen kalk büsbütün dişleni çektiriver deyusun adamına -çerçi sattığı incik boncuğun, pazenin, yazmanın arasında diş çeker, çektiği dişlerin çoğu da sağlam olurdu nedense, eninde sonunda bir takma dişi satıverirdi. Sülük yapıştırır, evde kalmış kızlara muska bile yapardı- ona garşıma ölü dişiylen çık. Olacak iş mi bu. Öldürmediğime şükretsin o vakıt. “ Derdi.

Şimdilerde kendi boylu boyunca uzanıvermişti kara toprağa, bir selvi gölgesinde. “ Sen gidiverdin işte, goca donuz.” Korkuverdi, sineklerin oğul oğul uçuştuğu ahır kapısına baktı. Usulca.

Telefonun sesini duyduğunda, hala ahır kapısına bakıyordu. Bu tek katlı, damı toprak eve büsbütün tezat telefon sesi; köyün içinde horoz sesine, merkep sesine, toza toprağa karışa karışa kulaklarına geliyordu. İçeri seğirtti Gülsüm Kadın. Ahizeyi kaldırdı.


-Alooovvv, orası Kocaasmalı köyü mü?


-He guzum, Gocaasmalı köyü, kime baktıydın?


-Deyzem, ben hükümetten arıyorum. Hükümet karar aldı, sizin köye telefon kablolarıylan yağ akıtacak. Saatini veremem emme bugün kesin akıtılacak. Telefonun ahizesini bulabildiğin en büyük leğenin içine koy, yağ geliyor mu ara sıra bakarak bekle. Kesin bugün gece olmadan gelecek yağ. Haa! deyzem, haber verebildiğin kadar çok kişiye haber ver, sevaptır, onlarda sebeplensin. Hükümet çok kişiye yağ vercekte.


-Ay oğlum, guzum. Allah senden de, hökümattan da razı ossun. Allah zeval vermesin…


Lafını bitirememişti ki telefonda ki görevli kapattı telefonu. Hükümetin adamı sandığı aslında büyük oğlu Halimin oğlu Halil idi. Babaannesine kendince şaka yapmıştı ve istediği gibi onu kandırabilmiş, tanıyamamıştı neneciği sesini. Oyunu tutmuştu. Gülsüm Kadın gittikce kabaran kocaman bir sevinç içinde başını pencereden çıkardı, sesi heycandan titreye titreye komşusuna seslendi.

-Ayşeee, gızımmm. Ayşeeee, evimize nur yağa, bak tilifon geldi, hökümat bize yağ gönderecekmiş, hemi de tilifon kablosundan. Hemen bir leğen bul, içine koy tilifonu, bekleye dur. Aşama kalmaz verirler yağı. He ya gızımm, hadi sende seslen gomşulara. Böyük sevaptır. Hem yağı hem sevabı alalım.

Gülsüm Kadın koştura, koştura en büyük kovayı buldu, en büyük leğenin içine oturttu ki taşan yağ evi batırmasın, hemi araya gitmesindi. Ahizeyi kovanın içine yerleştirdi. İkide bir yağı kontrol ediyordu, hatta bir ara elini önce ahizeye sonra kireç badanalı beyaz duvara sürdü; duvara elinden yağ izi çıkmamıştı, gelen bişicik yoktu ama geleceğine karşın inancı çoktu. Hökümattı bu, yalan söyleyecek hali yoktu ya. Köylüsüne.

Ergeç gelecekti yağ, hem de gürül gürül dolcaktı kovasına. Fazlasıda goca ileğene. Birden gürül gürül akan yağdan korktu, evde ne kadar eski çarçaput varsa getirdi, leğenin etrafına sardı. Taşarsa; yağdan evi korumaya çalıştı, kilimi kıvırdı taş ocağın yanına çekti. Az önce arayan hökümat adamına, neden alcağı kadar yağı aldıktan sonra ne yapacağını sormadığına üzüldü. Belkim tilifonu kaparsa yağ dururdu, gelsindi hele…


- Deyzeee, Gülsüm Deyzee, geldi mi sana yağ? Bizde yokta.


-Yok gızım, ama sakın uyuma yoğsam yağ evi basar. Geliverirse bana seslen ki, uyumuş filan olurum, gocalık. Haa gızım. Aman gızım.

Sadece gocalık olsa, kocaman bir saflık
Köyün içinde az - çok okumuş yazmış gençlerin bile o gün sabaha kadar yağ nöbeti tuttuğu söylenir. Sabaha kadar telefonlar kova içlerinde bekletilmişte, o gün Kocaasmalı Köyünü arayan herkes meşgul sesiyle karşı karşıya kalmıştı. Yağ mağ gelmemişti ama hökümattı bu, hiç yalanu olur muydu, helbet gelecekti…


-Alooovvv, orası Kocaasmalı köyü mü?

-He guzum, Gocaasmalı köyü, kime baktıydın?

-Deyzem, ben hükümetten arıyorum. Hükümet karar aldı; sizin köyden herkese hac sevabı, umre sevabı kazandıracak. Bir “ evet” deyivereceksiniz, başka da zoru yok bu kararın. Bak deyzem diyebildiğin kadar çok kişiye de. “ Evet ” desin. Aman haa! vebal altına girme, çok kişi duysun. Vebal alma sevap al…


-Ay oğlum, guzum. Allah senden de, hökümattan da razı ossun. Allah zeval vermesin…


Lafını bitirememişti ki telefonda ki görevli kapattı telefonu. “Evet “ diyecekti de, neye neden di? Amannn, goca hökümatın işi gücü yoktu da yalan der miydi, ufacık ! Gülsüm Kadına? Ana dolu, ata dolu ANADOLUYA…

 
Toplam blog
: 76
: 2902
Kayıt tarihi
: 06.11.06
 
 

"Yasamak sakaya gelmez,büyük bir ciddiyetle yasayacaksinbir sincap gibi mesela,yani yasamin disinda ..