Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ağustos '10

 
Kategori
Kültürler
 

Hola Melekê Tavus, hola! (5)

Hola Melekê Tavus, hola! (5)
 

Xuda, yani yaratan, yani Allah sırasıyla yarattığı yedi melek aracılığıyla yeri, göğü ve nihayet insanı yarattı. Sonra meleklerine nsana secde edin dedi. Melekê Tavus, insana secdeyi red etti. Xuda kızdı. Sen bana nasıl karşı gelirsin, diyerek onu cehenneme attı. Melekê Tavus 7 bin yıl boyunca o kadar çok ağladı ki, gözyaşları cehennemin ateşini söndürmeye başladı. Xuda onu yanına çağırdı ve dedi ki; ''Sen benim secde emrime karşı çıkacak kadar bana bağlısın, bu yüzden seni affettim. Bundan böyle Yeryüzünde ki irademi yalnız sen temsil edeceksin! ‘’

Ve Melekê Tavus, eliyle bir çember çizdi: ''Yeryüzündeki bu halk benim halkımdır.''dedi. Çember içine aldığı halk bizdik. O günden sonra dünyadaki tüm işlerle, Xuda'nın elçisi olarak Melekê Tavus ilgilenmeye başladı, Biz O’nu kutsarız. Ama önce Allah’a inanırız. O’na yalvarır, O’na ibadet ederiz. Melekê Tavusla ilişkimiz budur.

K.B: Bir de ateş meselesi var. Ateşe taptığınız söylenir hep. B.Ç: Bizim inancımızda hayatın kaynağı güneştir. Ateş onun yeryüzündeki temsilcisidir. Ateşe asla tükürmez, su dökerek söndürmeyiz. Evlerimizde haftanın iki günü ateş yakarız. Laleş'te her gün 365 yerde ateş yanar. Kullandığımız şamdanda biri büyük, dördü küçük olmak üzere beş yuvarlak bulunur. Büyük yuvarlak dünyayı, farklı yönlere bakan dört yuvarlak dünyanın yönlerini temsil eder. Duaya başlarken önce dünyaya ve her yöndeki insanlara, sonra da kendimize dua eder, dünyanın aydınlanmasını dileyerek ateş yakarız. Bunun dışında da gün doğumu, öğlen ve gün batımında, yüzümüzü güneşe dönerek dua ve niyazda bulunuruz.

K.B: Haç? B.Ç: Şeyh Adi'nin mabedine yapılır. Her Ezidi bir kez hacca gitmek zorundadır.

K.B: Peki oruç? Orucunuzu şarapla açtığınız söyleniyor. (İlk defa kocaman güldüğüne tanık oluyorum) B.Ç: Kejê Xanım, sen akıllı bir kızsın. Orucu şarapla açmak sana mantıklı geliyor mu? Eylül ayının 3 ve 5. günleri arası oruç tutulur, Gün doğumundan, gün batımına kadar yemek, içmek ve cinsel ilişki yasaktır. Ayrıca Hızır ve İlyas için 3 gün oruç tutarız. Bize göre Allah 3 gün oruç tutulmasını emretmiştir. Ama yanlış anlaşılıp 30 gün olarak ilan edilmiştir.

K.B: Siz 3 gün mü oruç tutuyorsunuz? B.Ç: Hayır. 80 gün! (Şaka yaptığını düşünüyorum, yüzüne bakıyorum, gayet ciddi!) Yazın ve kışın 40’ar gün olmak üzere toplam 80 gün oruç tutarız biz. Din adamlarına özgü bir oruçtur bu. (Ah Bavê Çaweş, , ben sana kıyamam!)

K.B: Çok değil mi? B.Ç: (Gülümsüyor) Pazarlık yapalım istersen.

K.B: Vaftiz? B.Ç: Her Ezidi çocuk, doğumun ilk haftası Pirler tarafından Kaniya Spi'ye üç defa daldırılarak vaftiz edilir. Laleş dışında yaşayan çocuklar ise Kawalların götürdüğü kutsal suyla vaftiz edilir.

K.B: Sünnet? B.Ç: Erkek çocuk vaftiz edildikten bir hafta sonra, vaftizi yapan Şeyh ya da Pir onu sünnet eder. Kirvelerimizi genelde Müslümanlardan seçeriz. Kirveler yaşadığımız sürece kardeşlerimiz sayılır. Eğer bir Ezidi sünnetsiz ölürse, kendisini yıkayan kişi tarafından sünnet edilmeden gömülmez.

K.B: Tatsız olacak ama, ölüm? B.Ç: Neden tatsız olsun Kejê Xanım? Ölüm hayatın gerçeğidir. Her Ezidi'nin, elbisesinin altına giydiği bir iç gömleği vardır. Bu aynı zamanda onun kimliğidir. Üstünden asla çıkarmaz. Ölülerimizi, yıkar, giydirir, kolları çapraz bir vaziyette, başı doğu istikametinde gömeriz.

K.B: Evlilik? Görücü usulü mü? B.Ç: Aranan tek şart tarafların Ezidi olması ve kast sistemine uygun olmasıdır.

K.B: Nasıl yani? Ne işi var evliliğin kast sistemi içinde? B.Ç: Çok işi var Kejê Xanım! Sadece aynı statüde olanlar birbirleriyle evlenebilir. Mesela, Pir mertebesindeki biri sadece Pir mertebesindeki bir ailenin kızını alabilir.

K.B: Peki aşk nolacak? B.Ç: N’olmuş aşka? (Gülümsüyor.)

K.B: Ya âşık olurlarsa. B.Ç: (İki elini yana açarak) Üzgünüm.

K.B: Farklı dinden olan birilerine âşık olurlarsa? B.Ç: (Kendisinin ve orda bulunan herkesin yüzü geriliyor) Bak Kejê Xanım, diyor. Bizim inancımıza göre kimse sonradan Ezidi olamaz. Yani Ezidi doğarsın! Bu konuda Kurallar çok katıdır. Bir Ezidinin başka dinden biriyle evlenmesi mümkün değil!

K.B: Hiç mi yolu yok? B.Ç: Hiç yok! Üzgünüm.

K.B: Şimdi, Allah'a inanıyorsunuz, Oruç tutuyorsunuz, hacca gidiyorsunuz, sünnet oluyorsunuz, zekât veriyorsunuz, dua ediyorsunuz ve bütün bunlara rağmen Şeytana, güneşe, ateşe tapanlar diye, sürülüp, katledilip aşağılanıyorsunuz öyle mi? (Yüzüne oturmuş müthiş bir acıyla simsiyah gözlerini gözüme dikiyor.) B.Ç: Kejê Xanım, buna sen karar vereceksin. Geldin, Gördün. Evimizi, soframızı paylaştın. Senden hiç bir şeyimizi esirgemedik. Ne sorduysan cevap verdik. Nereyi istediysen gezdirdik. Kiminle konuşmak istediysen konuştun. Gördüğün her neyse, biz sadece oyuz.

Korkunç bir acı hissediyorum. Böyle bir kavime bu kadar haksızlık nasıl yapılır? Ah Bavê Çaweş, ah Mir, ah Dengbej! Yüzümü yüzlerinde gezdiriyorum. Hangi tarih yaralarınızı sarıp koynunda avutabilir sizi? Hangi toplum yaptıklarından dolayı sizden özür dileyebilir? Ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. Diyorum ki kendime, ''Kej Xanım, önce kendinden başla! Onlara yapılan haksızlığın bilinci ve vicdanındaki yük sana rehber olsun!”

‘’Bavê Çaweş’’ diyorum. Sesim tarazlanıyor. Yüzüme bakıyor. O anda, çıplak ayaklarıyla katliamdan kaçmaya çalışırken sırtından vurup, kocaman açılmış simsiyah gözleriyle toza toprağa bulanmış yatan Ezidi çocuğun gölgesi düşüyor üzerimize... ''Efendim Kejê Xanım’’ diyor, şefkatle yüzüme bakıp.

’Özür dilerim. Kavmim, atalarım, kardeşlerim, dindaşlarım, insanlık ve tarih adına sizden özür dilerim! Anlamadan sizi yok etmeye çalıştığımız için özür dilerim! Yaptığımız katliamlar için, işlediğimiz onca alçakça cinayet için bir bir özür dilerim! Öldürdüğümüz o siyah gözlü çocuklarınız için özür dilerim! Yaşattığımız tüm acılar için sizlerden özür dilerim.’’

Herkes yutkunup başını eğiyor. Siyah gözlü çocuğun gölgesi çekilmiyor üzerimizden. Eğer bir gün gelir, kendimizden olmayanın hakkını, kendi hakkımız kadar savunacağımız o güzel gün gelirse, belki o zaman bu kadar acı çektirdiğimiz bu kavime kendimizi af ettirebiliriz.

Dilerim, O güne kadar Ezidi çocuğun gölgesi bütün insanların laneti olsun!

K.B: Son olarak, Mushaf-ı Reş? (1) B.Ç: Hiç görmedim. Yerini bilmiyorum.

K.B: Yıllardır O'nu arıyorum. Gerçekten var mı? Yoksa bir düşün peşinde miyim?

B.Ç: Var ama ben yerini bilmiyorum.

K.B: Büyük İskender'in yaktığı söyleniyor? B.Ç: Evet, öyle bir rivayet var. Gerçek mi, bilmiyorum.

K.B: Peki bir gün onu bulma şansım nedir? B.Ç: Arayan bulur Kejê Xanım! Bak bizi bile buldun.

Ayağa kalkıyor. Yüzüne bakıyorum, narin vücuduna... Başı önünde gözleri öte âlemin kara bulutlarıyla kaplı. Nasıl dingin, nasıl güven verici duruyor. Onu seyrederken tek hissettiğim şey huzur. Ayrılık vakti. Oysa istese, burada bin yıl oturup onu seyredebilirim. İstemeden kalkıyorum.

K.B: Ben gidiyorum. B.Ç: Yolun açık olsun Kejê Xanım.

K.B: Bir gün yine gelebilir miyim? B.Ç: Tu kengê teyî were, herdem deriyê dilê me û deriyê Laleş'ê ji te re vekiriye Kejê xanim!.. (Ne zaman gelirsen gel, yüreklerimizin ve Laleş'in kapısı sana açıktır Kejê Xanım!)

Merdivenlerden ağır ağır çıkıp, kapıya doğru ilerliyoruz. Eşiğe basmadan çıkıyorum kapıdan. O kapının diğer tarafında kalıyor. Dönüp gözlerine bakıyorum. Elimi uzatıyorum. Vedalaşıyoruz. Giderken dönüp, dönüp arkama bakıyorum, kapının girişinde beyaz sarığı, siyah gözleri, esmer teni, beyaz elbisesiyle en az dini kadar kadim ve eski görünüyor. Bana bakmıyor, ama beni gördüğünü biliyorum.

Siz hiç, kendi kavmine ve atalarına böylesine düşman bir toplum gördünüz mü? Laleş'in ve Ezidilerin vebali suskun kalanın boynunda olsun!

Yanı başınızdalar. Ben gidip özrümü diledim. Durmayın, siz de gidin! İnsanlık tarihi kadar eski bir halk, sizi şaşırtıp utandıracak bir olgunluk, sevgi, hoşgörü, anlayış ve bağışlama duygusuyla bekliyor orada.

Dönüyorum... Katliamlardan arta kalmış çıplak ayaklı küçük bir Ezidi çocuğudur artık yüreğim. Sonsuza kadar Laleş vadisinde Derwêş'imde emanet dursun!

Dönüyorum... İnsanın insana zulmetmediği bir dünyanın düşü koynumda...

Dönüyorum. Ve benim için bir daha hiç bir şey, asla eskisi gibi olmayacak biliyorum.

Hoşça kal Laleş! Hoşça kal insanlık tarihinin kanayan yarası! Hoşça kal, dünyaya açılan ilk kapıyı sonsuza dek beklemeye ve açık tutmaya yeminli güzel Derwêş! Hoşça kal Derwêşooo! Hoşça kal Diyokê! Hoşça kal Mir. Hoşça kal yanık sesli dengbej, Hoşça kal güzel ülkem! Hoşça kal Laleş! Hoşça kal Dua kızım! Hoşça kal, ey benim siyah gözlü Ezidi çocuğumun gölgesi, sen de hoşça kal!

Bitti.

1- Mushaf-ı Reş: Kara Kitap. Ezidi mitolojisini anlatan eser. Ayrıca, Kitab el Celwe (Kürtçesi Kitêbê Cilwe): Tanrısal İzahatlar adlı kutsal bir kitapları daha vardır.

Kejê Bêmal 21.05. 2010, İstanbul

 
Toplam blog
: 36
: 7030
Kayıt tarihi
: 12.12.07
 
 

Elazığ'ın, şimdiki adı Alacakaya olan, ama eskiden küçük bir madenci kasabasında; Güleman'da doğd..