Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Eylül '12

 
Kategori
Spor
 

Hollanda'da oyuncu tercihlerinden başka sorunlar vardı.

Maçla ilgili yazımı karşılaşmanın hemen arkasından sıcağı sıcağına yetiştirmem teknik sebeplerden ötürü mümkün olamadı. Bu nedenle bir sonraki güne kaldı; biraz Hollanda izlenimlerini paylaşarak yapabilirsem, Pazar günü için tatil kıvamında bir okuma olur.

 

Amsterdam şehir olarak fazlasıyla etnik kimliğe sahip olduğu için herkesin bir diğerine belki de başka yerlerde görülemeyen sıcak bir bakışı, tebessümü ve yaklaşımı var.

 

Öyle olunca da bir Hollanda-Türkiye eşleşmesinden gerilim yerine karşılıklı muhabbete dayalı güzel bir atmosfer kendiliğinden ortaya çıkıyor. Bu atmosfer maç öncesinde olduğu kadar sonrasında da hiçbir taşkınlığa dönüşmeden, paylaşıldı; yaşandı ve bitti.

 

Maç öncesinde Amsterdam caddelerinde birbirleriyle karşılaşan iki taraftar grupları kendi ülkeleri lehine tezahüratlarda bulunurken neredeyse kol kola zıplıyorlardı.

 

Arena Stadyumu modern üslubuyla tribünlerin her noktasında güzel bir seyir keyfi sunabiliyor. Girişlerde biraz sıkıntı yaşanmış olsa da bunun biraz da bizlerin işi son dakikaya bırakma alışkanlığımızdan, Türkiye’deki bazı muadillerinin verdiği konfordan kaynaklandığını söyleyebilirim. Stadyumun hemen yanındaki tren istasyonu maç sonunda çıkan taraftarların ülkeye dağılmasına yardımcı oluyor.

 

Stadyumun atmosferi için söylenecek tek bir şey vardı; muhteşem. Hollanda’nın portakal rengi Türkiye’nin kırmızısı tribünlere damgasını vurmuştu. Tribünlerdeki Türkiye taraftarının çoğunluğu ise şaşırtıcıydı. Neredeyse yarı yarıya bölünmüş gibiydi. Bu durumun Hollanda Milli Takımının oyuna başlarken tutuk futboluna etki ettiğini düşünüyorum.

 

Peki… Bu kadar turistik giriş yeter. Biraz da maça gelelim.

 

Açıkçası maç öncesinde Türkiye’nin bu kadar önde basan ve Hollanda Milli takımının oyun kurmasına engel olacak bir tarzda başlayacağını hiç beklemiyordum. Aslına bakılırsa Türkiye için söylenecek en doğru yaklaşım; karşılaşma başlamadan ne oynayacağını kestirmek hiçbir zaman mümkün olamıyor. Zaten bu bile bizim oyun yapımızı gösteriyor.

 

Hollanda, Avrupa Şampiyonası’nda oldukça kötü sonuçlar aldı. Bunların ne kadarını hak etmişti ayrı bir tartışma konusudur ancak Hollanda bence; Roben, Van Persie, Sneijder’lı kadrosuyla çok iyi bir takım. Fikrimi önceki günkü karşılaşmaya göre söylemiyorum; turnuvadaki futboluyla ölçülendirmeye çalışıyorum.

 

Milli Takımımız önünde fazlasıyla hata yapan, tutuk bir Hollanda vardı sahada ve sanki gol için bastıran taraf bizdik.

 

Her zaman en iyi yaptığımız şey iyi bir başlangıçtır; devamını getiremememiz ise geleneksel karakterimizdir.

 

Sneijder’in kornerden gönderdiği topta savunmamızda bırakılan büyük boşluğu çok yumuşak ve basit bir kafa vuruşu ile Van Persie gösterdi. Akıl, sezgi ve yeteneğin birleştiği yerde eğer karşı taraf bir hata yapıyorsa gol yemekten başka bir seçenek kalmıyor geriye.

 

Üst düzeyde bir takımın yapmaması gereken bir hataydı.

 

Bu golle birlikte Hollanda oynadığı oyunun karşılığı olmayan güzel bir skor üstünlüğü yakalamış oldu. Ancak ilk yarı genel anlamda istediğimiz şeyleri yapabildik. Hollanda savunmasını sürekli hataya zorlayan oyuncularımız vardı.

 

Arda’nın kaptığı topta kaleci ile karşı karşıya kaldığı pozisyonda topu dışarı atması belki de karşılaşmanın kader anıydı. Arda için bir şeyler yazmamız gerekiyor. Özellikle Atletico Madrid’e transfer olduktan sonra milli takım maçlarında fazlasıyla tutuk bir oyun sergiliyor. Sanki sorumluluktan kaçan bir tarzı var.

 

Örneğin dünkü maçın en önemli kilit taşlarından biri Emre için bunun tam tersini söyleyeceğiz. Hatta maç boyunca sayısız hata yapan Hamit için bile fazlasıyla risk aldığını, takımı ileri taşıyan hamlelerde bulunduğunu söyleyebiliriz. Arda en fazla dikine oynaması gereken oyuncuyken sürekli rakip kaleye paralel toplar taşıdı durdu.

 

Sercan da Arda gibi yakaladığı benzer fırsatı harcadı.

 

İleride Umut çok gayretliydi. Daha önce paylaşmıştım ama tekrarda fayda var; Umut’un Fransa tecrübesi kendisine ekstra katkı yapmış. Müthiş çalışıyor, gayret gösteriyor.

 

İkinci yarı Hamit’le yakaladığımız uzun mesafeli şutla gelen gol fırsatını kalecinin çıkarması Milli Takımımız için söyleyebileceğimiz olumlu pozisyonların sonuncusuydu.

 

Emre’nin oyundan çıkması ve Nuri’nin girmesiyle 60. Dakikadan itibaren orta alandaki dirençli yapı da ortadan kalktı. Nuri bu bölgede istenen katkıyı vermekten çok uzaktı. Maç boyunca bulamadığı fırsatları yakalamaya başladı Hollanda. Mevlüt’ün oyuna girişi ise geç kalınmış bir hamleydi.

 

Bir daha böyle bir Hollanda bulabilir miyiz, emin değilim. Bir daha ilk yarıdaki oyunu tekrar edip etmeyeceğimizden de kuşku duyuyorum. Bir türlü yıllardır özlemini duyduğumuz karakterli futbolu sahaya yansıtamıyoruz.

 

Kazanabileceğimiz, gol atabileceğimize yönelik de maç öncesinde az da olsa inanç eksikliği taşıdığımız konusunda endişe duyabiliyoruz.

 

Abdullah Avcı’nın oyuncu tercihleriyle birlikte çözmesi gereken çok önemli bir sorunu var. Bakalım üstesinden gelebilecek mi? 

 

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com  

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..