Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Ekim '14

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Hollanda'da Türk müziği ve etkileşim üzerine

Hollanda'da Türk müziği ve etkileşim üzerine
 

Tanar Çatalpınar


Toplumların kendilerini ifade etmekte kullandıkları yöntemlerden biri de kuşkusuz müzik.

Insanlar müzikle hüzünlenip, ağlayıp, müzikle gülebiliyor. Bazen dans ederken bazen de ruhani bir havada dualar ediyor. Kısaca müzikle çeşitli duyguları yaşıyoruz ya da bir başka değişle, müzik bize çeşitli duyguları yaşatıyor.

Müzik tüm Dünya’da olduğu gibi bizde de Türkiye coğrası içinde yaşayan toplulukların geniş kültür yelpazesini yansıtmada önemli bir yer tutuyor.

Müziğimiz, sanat müziğinden popülerine, arabesk’den klasiğe, oyun havalarından Jazz’a geniş bir alanı içeriyor. Salt eğlence amaçlı olabildiği gibi, tiyatro, sinema, şiir gibi günümüzde birçok sanat dalları ile birlikte kullanılan ve uzun bir geçmişi olan saygın bir sanat dalı müzik.

Sanat ve sanatçı kavramları geçmişte olduğu gibi bu günde çok tartışılmakta. Ancak tüm sanat otoritelerinin de kabul ettiği gibi sanat, günümüzde yaşamımızın birçok alanında olduğu gibi hızlı tüketime dönük değerler arasında bir olgu, alınır satılır bir meta.

Bu durum biraz da insanın yaratıcı gücünün günümüz değer yargılarına göre paraya dönük yönlendirilmesinden kaynaklanıyor. Değer yargılarımızı olumsuz etkileyen, o herşeyden maddi bir çıkar sağlamak gibi fanatik bir yaklaşım tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi bizde de hiç de hafife alınmayacak bir sorun. Bu yaklaşımdaki aşırılık, ölçüyü iyice kaçırdığımız zaman doğal olarak saçmalıklarla dolu bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.

Bu durum, insanın yaratıcı alanda daha verimli olmasını sağlamaya yönelik, faydalı bir üretim yoğunluğu olarak kabul edilebilir belki. Sanatçı da zaten sanat denilen bu engin denizde kendi yolunu seçiyor elbet.

Sanatçının seçimi duruma göre doğru ya da yanlış olabilir ancak, bu genelde sanat’ın kendi yorumundan çok onu beğenen ya da beğenmeyenlerin kişisel görüşünden başka bir şey ifade etmiyor.

Gerçek sanat ve sanatçı biraz da bu gün yaşayan, yaşamayan ama kendinden her zaman saygı ile söz ettiğimiz o büyük ustaların ürettikleri yapıtlarında olduğu gibi söyledikleri sözlerde de çok açık ortada duruyor. Yine de çoğunluğu sıradan olan biz insanlar, yaşamın birçok alanında olduğu gibi sanatta da  varlığını hissetiğimiz soruların yanıtlarını çoğu zaman hep uzaklarda, derinlerde arar dururuz. Çoğunlukla hayal kırıklığı ile sonuçlanır bu arayış çabamız. Büyük ustaların da söylediği gibi, sanat’ın pek de öyle gizemli sırları yoktur aslında ve daha ötesi her şey apaçık ortadadır. Sır diye aradıklarımız bazen meraklı bir ilgiyle izleyen bakışlarımızda beliriverir. Tüm sırlarından arınmış yanıbaşımızdadır.

Şayet yeteneğiniz varsa gerisi çok çalışmaktan geçer diyor ustalar bu konuda. Sır diye algıladığımız çoğu zaman sanatın bizde yarattığı duygunun sonucudur. Bizi etkileme gücü ne kadarsa onu gizemli kılan duygu da o kadar büyüktür ya da bize öyle gelir.

Konuya ilgiyle eğildiğimizde, yaptıkları işlere değer verdiğimiz ustaların söylediklerindeki ortak nokta dikkat çeker.  –‘ ben müzik ya da resim yaparken şöhret olmayı ve çok para kazanmayı filan hiç bir zaman düşünmedim. Aklımda sadece duygularımı en iyi ifade edebileceğim yöntemleri bulmak ve bunları kendime göre bir estetik anlayışı ile ortaya koymaya çalıştım. Bunu bazen daha iyi başardığım olduğu gibi, sonradan farkına vardığım yanlış ve eksik yaptıklarım da olmadı değil. Elde ettiğim maddiyat ise bana yaptıklarıma benim dışımda başkaları tarafından biçilen değer olarak çömertce sunuldu. Bu konuda belki şanslıyım denilebilir zira şimdi elimdeki bu tuvale bolca süreceğim boya pek de ucuz değil. Elimdeki şu küçük tüp boyanın fiyatı bir işcinin günlük ücretinden çok daha fazla. Ancak yine bana bu lüksü sağlayan, kuçağıma atılan günümüz değer yargılarını zorlayan nalet olası meta yani para!. İnanıyorum ki, yaptıklarıma başlarken para’yı düşünerek başlamış olsaydım sanırım bu yarattıklarımdan çok farklı şeyler üretirdim ve büyük bir olasılıkla bunlar genelde eksik, kötü ve sıradan işler  olurdu. İşte bu tutum sanatçının kişilik konumu ile de ilgili bir durum bana göre’-.

Günümüze ve müzikteki etkileşime dönersek, bu durum artık göçmen işci konumunu çoktan geride bırakmış ve yerleşik azınlık oluşturan biz Hollandalı Türkler açısından da farklı değil.

Hollanda’daki yarım asırlık geçmişimizde pansiyon odalarında başlayıp oradan piknik alanlarına, düğün ve derneklerimize, barlar, kahveler, eğlence salonları derken Hollanda’nın en seçkin konser salonlarına taşan müziğimizin etkisi bu gün hiç de küçümsenmeyecek boyutlarda. Bunda en büyük pay müziğimize ilgi ile eğilip icra eden, bizden ya da yabancı (Hollandalı) müzisyenlerindir.

Türk müziğinin çeşitli örneklerini artık içinde yaşadığımız Hollanda da her yerde bulabilmemiz mümkün. Bu gün artık sayısız ve profesyonel anlamda uğraş veren müzisyenlerimiz var. Genelde ilgi ve  icrada otantik halk müziğimiz türü olanların yoğunluğu yanı sıra, sanat müziğinden arbesk’e, pop’dan jazz ya da klasiğe varan çok geniş bir yelpazeyi  bulabiliyoruz.  

Etkileşim konusuna gelince, günümüzde bir çok Hollandalı ya da başka batılı müzisyenlerin, müziğimiz motiflerinden esinlenerek, kulağımıza yakın gelen seslerle, değişik stillerde örnekler sunduğunu görüyoruz. Bunların arasında en dikkat çekenleri ise jazz müziği ağırlıklı olan çalışmalarda görüyoruz.  Özellikle de Türk halk müziğinden esintiler taşıyan  çalışmalar yapan ünlü bir çok yabancı sanatcıyı saymamız mümkün. Bunların arasında Hollandalı ünlü besteci Theo Luvendi’yi anmadan geçmeyelim.

Türk halk müziğinin bir çok Hollandalı müzisyene esin kaynağı olmasının nedeni sanırım biraz da Türk müziğindeki 6/8, 7/8, 9/8 gibi aksak ritimlerin jazz müziğine uygun olması ve bizde taksim diye adlandırdığımız doğaçlamanın kullanışı, tüm bunların batı da farklı sesler peşinde olan müzisyenlere ilginç gelmesidir.

Müzikteki bu etkileşimin bizdeki örneği ise, dünya’nın bir çok kültürlerinden sesleri kendine özgün uslubu ile yorumlayan Okay Temiz’in çalışmalarında görebiliriz.

Etkileşmenin son yıllardaki en başarılı örneklerini ise Erkan Ugur’un çalışmalarında görmekteyiz. Perdesiz gitarıyla tanınan çalışmalarında Erkan Uğur bizlere jazz formlarında Anadolu’dan ezgiler sunmakta ve Türkiye’de olduğu gibi, batı da iyi tanınan bir sanatçımız.

Adı ne olursa olsun bizden seslerin kullanıldığı türün son uzantılarını, günümüzde Dünya Müziği diye de adlandırılan yeni bir akımda görmekteyiz.

Hollanda’da bu türün ilk örneklerini yanlış hatırlamıyorsam bize ilk kez 80/90 lı yıllarda Turquaz (daha sonraları East meets West) isimli grub dinletmişti. Hem bizlerin hem de Hollandalı kitlenin büyük beğenisini kazanan Turquaz’ın bu türdeki çalışmaları, değeli dostum Tanar Çatalpınar’ın ve onun grub arkadaşlarının özverili çabaları sonucu yaratılmıştı. Kısa süren bu başarı ardından grubun dağılmasıyla ara verilen bu tür çalışmaları bir süre dinlemekten yoksun kaldık. Ne var ki daha sonraki yıllarda Dünya müziği diye adlandırılan türün gündeme gelmesiyle  bu çalışmalar yeniden önem kazandı.

Artık günümüzde Turquaz grubu yok ancak, Tanar Çatalpınar olsun, diğer grub elemanları olsun bu alandaki çalışmalarını sürdürüyor ve bizlere bu türün çeşitli örneklerini sunmaya devam ediyorlar.

Kanımca Tanar Çatalpınar ve arkadaşlarının,  günümüzde Dünya müziği diye adlandırılan ve bizden seslerin kullanıldığı bu tür çalışmaları aslında değişik formlardaki Türk müziğinden başka birşey değil ve müziğimiz adına yeni bir nefes, yeni bir soluk.

Hollanda’da Türk müziğinden örnekleri farklı stillerde yorumlayan birçok yeni nesil müzisyenlerimiz var.

Türk Halk müziğimizin batı müziği ile karışımı olan bu türün başarılı isimlerden biri de Hollanda doğmuş, yeni kuşak müzisyenlerimizden Karsu Dönmez.

Hollanda ve Türkiye dışında dünyanın bir çok ülkesindeki ünlü konser salonlarında birbirinden ilginç çalışmalar sunan Karsu, Hollanda’da Türk müziği adına yeni kuşağı temsil ediyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün.

Müzikte Doğu ile Batı sentezi çalışmalarına örnek temsil ededecek yeni kuşak sanatçılarımızın sayısı giderek artıyor. Hollanda da Türk müziği  serüveni bu yeni kuşak sanatçılar ile yeni boyutlara doğru gidiyor.

Doğu ile Batı dünyası arasındaki sorunlu ilişkiyi belkide devletlerden çok bu sanatçılarımız çözüme doğru taşıyor. Bunda müziğin evrensel bir dil olması önemli bir rol oynuyor.

Doğu ile Batı’nın giderek daha çok kutuplaştığı günümüzde bu yeni seslere şimdi eskisinden daha çok ihtiyacımız var. 

 
Toplam blog
: 7
: 378
Kayıt tarihi
: 31.01.14
 
 

1974 yılından beri Hollada'da yaşamaktayım. Utrecht Üniversitesinde 3 yıl Turkoloji eğitiminden s..