Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Mart '15

 
Kategori
Sinema
 

Hollywood sinemasının şifreleri

Sinema hakkında bilinmesi gereken en önemli konun filmlerin rastgele çekilmediğidir. Her filminde yönetmenin ve senaristin kültüründen, inancından, hayata bakış açısında ve siyasi bir iz vardır. Ve bu iz görünen ve görünmeyen bir şekilde filmin içeriğine serpiştirilir. İzleyici farkında olmadan film gibi düşünmeye başlar, filmden esinlenerek hareket eder, konuşur, giyinir, mimikler edinir. Bu durum izleyici tarafından farkında olmadan edinir. Çünkü filmler izleyicinin duygularına, ilgisine, beğenisine, heyecanına, düşüncesine kısacası ihtiyacına yönelik hazırlanır. Ve her izleyici filmlerde kendisine yönelik bir kare bulur. Bulunca mutlu olur. Motive olur. Durumunu meşrulaştırmış olur.

Sinemanın bu büyülü yönünü sinemanın ilk gününde farkında olan Amerika yönetimi, sinemanın izleyici üzerindeki gücünü kendi lehine çevirmek için ciddi yatırımlar yaptı, yapmaya devam ediyor. Bundan olsa gerek dünyanın birçok ülkesinde sinema dağıtım ağını eline geçirdi ki ülkelerin sinema salonlarında, televizyonlarda kendi filmlerini rahatlıkla gösterime koyabilsin. Bugün Türkiye sineması, sinema salonlarında kendine yer bulamıyorsa bunun altında Amerikaların kontrolü eline geçirmiş olmasındandır. Bu sadece Türkiye sineması için değil, Avrupa ve Uzakdoğu sinemaları içinde geçerlidir. Amaç Amerikalı gibi düşündürtmek ve yaşattırmaktır. Bu olmasa da en azından insanları pasifsize etmek, Amerika’ya bakışı sempatik hale getirmektir.

Amerika sinemasını iyi okumak ve çözümlemek, Amerikalıların sinema üzerinden devlet ve milletlere vermek istediği mesaj kodları rahatlıkla ortaya çıkacaktır. Biz bu çalışmada Amerika sinemasının filmlerinin genelinde kullanılan kodlardan ortak bir okuma yapmaya çalışacağız.

1-      Yenilmezlik ya da Dünyanın Tek Gücü Algısı

Vietnam savaşından, Sovyet birliğin dağılmasından sonra Amerikan Sineması, kendi halkının gözünde imajını düzeltip, ordusunun ve istihbaratının gücünü gösterdikten sonra sinema üzerinden dünyanın süper gücü imajını oluşturdu. Ve Amerika’nın yenilmezliği, büyüklüğü, gücü ve yıkılmazlığı dünyaya ilan eden Amerikan sineması yeni düşman arayışlarına girdi.

Dünyanın en güçlü devleti Amerika, dünya üzerinde kendisine meydan okuyacak güç olmayınca ve sinema üzerinden Amerika’nın gücünü göstermek ve Amerika halkının birlikteliğini, devlet halk kaynaşması için yeni düşmanlar ya da nedenler gerekiyordu.

Amerika sineması, bu defa gözünü dünya dışındaki varlıklara dikti. Evet, Amerika sineması Amerikan’ın yeni düşmanı uzaylılar oldu. Uzaylılar Amerika’yı ve dünyayı işgal etmeye, yok etmeye gelirler. Amerika’nın birçok bölgesini gelişmiş silahlarla yok edip, işgal etmeye ve Amerikan halkını öldürürler. İlk başta yenilmiş gibi görünen Amerikan ordusu ve halkı bir şekilde uzaylıların zayıf noktasını bulup, uzaylıları öldürerek, Amerika’yı kurtarırlar. Zaten dünyanın diğer ülkeleri uzaylılarla baş etmenin yolunu bulamazlar. Amerikalılar diğer devletlere bilgi verir. Böylece Amerika’nın işgal edilmesi demek dünyanın işgal edilmesi, Amerikan’ın kurtulması demek dünyanın kurtulması manasına gelir.

Amerikan sineması, uzaylıları da yenerek süper güç olduğunu ispatlayarak dünyaya bakın teknolojisi gelişmiş uzaylılar bile bizi yıkamıyor, bizimle baş edemiyor. Sizler nasıl bizimle baş edeceksiniz. Halkına da bütün zor ve kötü günlerde birlikte mücadele etmeyi ve kaynaşmayı, devlete ne olursa olsun güvenleri gerektiğinin telkinini yaparlar.

Peki, uzaylılar dışında Amerika’yı ne, kim yok edebilir? Öyle ya dünya üzerinde Amerika’yı ortadan kaldıracak güçlü bir devlette yok. Amerikan sineması buna da çözüm buldu. Amerikan halkına bizi doğal afetler ancak yok edebilir düşüncesini ortaya attılar. Depremler, buzulların erimesi, okyanus dalgaları, fırtınalarla Amerika devletini ve halkını imtihan ettiler. Sonuçta Amerika’ya doğal afetler zarar verebilir, ama Devlet ve halk elle verirse bunun üstesinden gelebilir imajı verildi. Uzaylılardan sonra doğal afetlerin bile Amerika’yı yok edemeyeceği seyircilerin bilinçaltına serpiştirildi. İzleyici bunları görünce Amerikaların her şeyin üstesinden geleceği inancı pekiştirildi.

Sinemada önemli olan kitleyi bir şekilde etkilemektir. Etkilemek için her kurguya, müziğe, duygusallığa ve düşünceye rahatlıkla yer verilir. Yeter ki seyircinin algıyla oynanabilinsin. Tabii bir filmle algı yönetilmez, aynı tarz filmlerin üst üste çekilmesinin algı yönetimi için süreklilik gerektiğidir. Sürekli benzer filmler algıyı etki altına almayı kolaylaştırır. Yönetmenin, mekânın, oyuncuların değişmesi önemli değildir. Bunlar farklılaşsa da verilmek istenen değişmiyor.

2.  Mesajların Aksiyon Filmlere Gizlenmesi ve Şiddetin Meşrulaştırılması

Türkiye seyircisi(Türk seyircisi demek, bu toprağın insanlarına haksızlık olacağına inanıyorum. Çünkü bu topraklarda sadece Türkler yaşamıyor. Dolaysıyla Türkiye seyircisi daha kuşatıcı bir isimdir.) Muhsin Ertuğrul’dan bu yana yüzeysel ve basit film alışkanlığı oluştuğundan seyirci genelde kendini yormayacak, düşündürtmeyecek, stresini alacak filmlere alıştı. Öyle ki biraz felsefe içeren filmler ya da teması olan filmler sıkıcı gelmeye başlandı. Filmin iyi kötü kriteri de bu oldu.

Bu durum sadece bizde değil bütün doğu da böyle algı oluşturuldu. Genel seyirci kitlesi algısı böyle oluşunca Amerikan sineması, Avrupa sinemasından farklı olarak doğu ülkelerine kültür ihracatını bol aksiyon ve macera filmleri üzerinden yapmaya başladı. Bu Amerikan sineması için akıllıca bir seçimdi. Çünkü Avrupa sineması başarısızlığı ve Amerikan sinemasının dünyaya hakim olması bu tezimizi doğruluyor.

Sinemada önemli olan algının doğrudan değil, dolaylı yani hissettirilmeden verilmesidir. Aksiyon türü filmler bu görev için biçilmiş kaftandır. Seyirci koltuğunda çayını yudumlarken kahramanların çatışmasını keyifle izlerken, araya serpiştirilen konuşmalar ve görüntüler seyircinin kafasına yerleşmesi daha kolay oluyor. Diyalog cümleleri kısa, anlaşılır oluşuna dikkat edilince de akılda kalması ve dile dolanması kolay hale geliyor.

Amerikan sineması: psikologlarla, sosyologlarla ve sosyal bilimcilerle beraber çalışıyor. Onların yönlendirmesiyle kültür ihracatını daha kolay yapmayı sağlıyor. Amerikan sineması, doğuya gönderdiği filmleri rastgele göndermiyor. İnsanları etkileyecek, algısını değiştirmesini sağlayacak filmler gönderiyor. Böylece Amerika’nın yaptığı bütün zulümlere, şiddetlere, işgallere ve sömürgelere rağmen insanlar Amerika’ya sempatiyle bakıyor. Zamanla Amerikan düşmanlığı kaybolur, son noktada Amerika’ya hayranlık başlıyor. Amerika bunu silahla yapmaya kalksa yüzyıllarca başarılı olacaktır. Ama sinema yoluyla daha kısa süre hem de daha etkili şekilde başarılıyor.

Film okuması konusunda bilgisiz olan seyirci, araya serpiştirilen mesajları algılaması ve kendini bunlara karşı savunması zordur. Çünkü aksiyon filminde filmin akışı öyle hızlıdır ki seyirci kendini aksiyona şartlandırır, detaylarla ilgilenmez. Kendini filmdeki hareketliliğe kaptıran seyircinin dikkatini çekmez. İşte Amerika sinemasının başarısı burada yatmaktadır. Yıllarca bu tür filmler çekerek, propaganda yapmaya devam ediyor. Seyirci de kurban olduğunu farkına varamıyor.

Aksiyon veya macera türü filmlerle Amerikan sinemasının masumlaştırdığı bir diğer konu şiddettir. Filmlerde bol bol şiddetin varlığı, seyirci tarafından şiddet eylemlerin, şiddetin varlığı normal karşılanmaya başlandığı gibi, şiddetin meşruluğunu seyirciye kazandırıyor. Seyirci şiddetin felsefesini savunma mekanizması olarak algılıyor ve şiddetin bin bir türlü yolunu öğreniyor. Şiddetin bütün yönleri ve öldürmenin her türlüsünü öğreten filmler böylece seyirciye yol gösteriyor. Hem de yakalanmamanın yolunu da beraberliğinde öğretiyor.

Sürekli şiddet filmlerin gösterimde olması, insanların şiddeti normal karşılamasına sebep olunca, toplumdaki şiddet olayları ve Amerika’nın yaptığı şiddet sıradan gelmeye başlıyor ve insanlar tepki göstermeyi akıl edemiyor. Amerika’nın canice yaptığı katliamlar normal karşılanıyor. İnsanlara yapılan her türlü işkence ve hayvani muamele seyirci tarafından filmlerden tanıdık gelince seyirci garipsemiyor. Merhamet ve vicdanı hareket geçmiyor. Çünkü sürekli şiddet izleyen seyirci de merhamet ve vicdan maalesef yok olma noktasına geliyor. Belli bir noktadan sonra şiddetin varlığı haza dönüşüyor. Filmlerdeki bin bir türlü şiddet seyirciye zevk vermeye başlıyor ve seyirci daha çok şiddet görmek istiyor.

Sürekli şiddetle iç içe olan seyirci, şiddetin varlığına bağımlı hale geliyor ve sürekli şiddet görmek istiyor veya şiddet ortamı yaratıyor. Sokaktaki şiddet eylemlerine zevk alan bir izleyici duruma geliyor. Sokaktaki insanlar birbirini parçalayacak şekilde dövüşmeleri, arenadaki gladyatörleri izliyormuş gibi bir mantık kazanıyor. Bugün insanlarımızın şiddete karşı duyarsızlığı filmlerdeki şiddetin fazla kullanılmasıyla şiddetin sıradan bir durum almasındandır.

Dünyanın her yerde yaşanan şiddette karşı duyarsızlığın bir nedeni de şiddet içeren filmlerin varlığıdır.

Osman Tatlı

osmantatli@gmail.com

www.osmantatli.com.tr

 
Toplam blog
: 90
: 382
Kayıt tarihi
: 02.08.14
 
 

2004 yılında İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Üniversite yılla..