Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Kasım '07

 
Kategori
Futbol
 

Holocaust ve Fatih Terim

Holocaust ve Fatih Terim
 

Hiç unutmam, bir maç sonunda Fatih Terim ile canlı röportaj yapılıyordu. Stüdyodaki program sunucuları canlı röportaj yapılan Fatih Terim’i dinliyorlardı. Canlı röportajın sonunda muhabir; stüdyodaki program sunucularına dönerek Fatih Terim’e bir sorularının olup olmadığını sordu:”Yok, çok teşekkürler Fatih Hocaya” dediler. Canlı yayın biter bitmez, sanki biraz önce milyonların önünde gerçekleşen bu diyalog yaşanmamış gibi Fatih Terim’e veryansın ediliyordu. O’ndan öğrenecekleri olaylara kendileri yorum getiriyordu. Oysa biraz önce Fatih Terim karşılarındaydı. İlk ağızdan ve kendisinden öğrenecekleri şeylere yorum getiriliyordu. Adamcağız sormuştu: “Stüdyodan bir soru var mı?”. “Yok, teşekkürler” demişlerdi.

20 dakika sonra aynı programda bir anons duyuruluyordu: “Fatih Terim bağlanmak istiyor programımıza, dinliyoruz”.

Fatih Terim: “Buyurun”.

Program sunucusu: “Hocam siz buyurun lütfen”.

Fatih Terim: “Buyurun, buyurun”.

Program sunucusu: “Hocam, siz bağlanmak istediniz canlı yayına, buyurun lütfen”.

Fatih Terim: “Hayır, siz buyurun. Benim söyleyecek bir şeyim yok. 20 dakika önce söyleyeceklerimi söyledim. Soracağınız bir soru var mı dedim, yok dediniz. Arkamdan konuşmaya başladınız. Buyurun ne soracaksanız, ben buradayım”.

Stüdyoda buz kesmişti. Ortalık çok kısa bir sessizliğe büründü. Program sunucuları, ne diyeceklerini, ne söyleyeceklerini bilemediler. Canlı yayında bu elektriklenmenin geçiştirilmesi için birbirlerinin yüzüne bakarak imdat istiyorlardı.

Bu diyalog, yıllar önceydi. O programdan sonra, canlı yayın telefonunda yaşanan bu diyalog, program içindeki ünlü konuk futbol yazarı tarafından hiç unutulmadı. Bir öç alma isteği ve hırsı hiç körelmedi. Her fırsatta veya fırsat olmasa bile yazılarında hep kendince sözümona fırsat yaratarak, işi döndü dolaştırdı Fatih Terim’e getirdi. “Fırsat bu fırsattır” dedi, “vurdu abalıya”. Bunu hep gözledim, takip ettim yazılarında. Bu sadece bir örnekti. Bunun gibi niceleri yaşandı. Çoğu basın mensubu; yüzyüze konuşsalar Fatih Terim’in O’nları ikna edeceğini ve belgeleyeceğini bildiklerinden, yüzüne karşı söyleyemediklerini hep arkasından, yazdıkları yazılarla söylemeye ve “vurmaya” başladılar. Fatih Terim’in de basın mensuplarına tavrı çoğu zaman bu yüzden sert oldu. Haklıydı, ama insan olmanın gereği bazen filmin koptuğu anlar da oldu.

Basın mensuplarının eğer ortada “suç” kabul edebileceğimiz davranışları ve sözleri varsa, Fatih Terim’in de olabilirdi. “Sütten çıkmış ak kaşık” olmama gerçeği, Fatih Terim için de geçerliydi. “Ak kaşık” olunamayan ne basın mensupları, ne Fatih Terim ne de diğer insanlar olabilirdi. Herkes hatalı olabilirdi, çünkü bu doğa yasasıydı. Ama Fatih Terim için, özellikle de olmayacaktı. Hata yapmayacaktı, gazetecilerle diyaloğunda, gazetecilerin istediği gibi “uslu çocuk” olacaktı. Olmadı, olamadı Fatih Terim. Olması da olası değildi zaten.

“Sadece ‘bir kısım medya’ değil. Terim’e kaynağı belirsiz kin besleyen. Birlikte yola çıktığı ‘bir kısım’ futbolcu tayfası da konuşacak günü geldiğinde. Şaşırmayın. Elinden tuttuğu, yükselttiği, lakin kullanma süresi dolduğu için bırakmak zorunda kaldığı talebeleri, sanmayın ki arkasından dua ediyorlar Terim’e. İnsan denilen canlının yücelmesini sağlayan zihinsel mekanizmanın yan etkileri bunlar ve herkeste var. Kimi baskılar, kimi kin tutar, kimi kusar. Söz konusu futbolcular, fırsatını bulduklarında tırmaladılar mı Terim’i?” diyor Sayın Ercan Güven 20 Kasım 2007 günlü Milliyet Gazetesi’ndeki “Terim İstifa Etmeli” başlıklı yazısında. Evet, bunlar olacak, doğrudur.

Sayın Güven aynı yazısında devamla: “Sıra dışı olmaya çalışanları, reyting peşinde koşanları bir yana bırakın, moda haline geldi Terim’e birkaç iğne. Eleştiri ayrı, iğne ayrı. Biri işe yarar, diğeri sadece can yakar. ‘Geri dönüşü çok zor laflar’ çıktı kimilerinden. Denge bozuldu, Terim de salvolara başladı. Ama masada, sahada ‘ağızlarının payını’ vermekle bitmiyor hadise. Herkes yara alıyor. Kin tutuyor insanlar. Milli takımın, Terim’in ayağı taşa takılsın diye bekliyorlar. Usul usul çalışıyorlar. Ve çalışacaklar. Avrupa Şampiyonası finalleri boyunca. Hesaplar kapanmazsa, ne Terim işini yapabiliyor sağlıklı bir şekilde ne de biz adaletli davranabiliyoruz….Kavgalı olduklarıyla barışması, dostlarıyla tokalaşmasıyla bitmeyecek bu macera. Biter gibi görünecek, Fatih Terim’den bir parça daha götürecek….Terim’e yazık etmeyelim. Azat edelim, Avrupa’da hak ettiği saygıyı görsün”, diyor.

Yapabilecek miyiz acaba? Hiç sanmıyorum. Milli takım teknik direktörlüğü görevinden alınan veya kendisi istifa eden onca teknik direktörlerin hangi şartlar gereği görevlerinden alındıklarını veya ayrıldıklarını anımsayan var mı? Şöyle bir hafızamızı yoklayalım, ne kaldı bizde? En son Fatih Terim’den önceki Ersun Yenal, ondan önceki Şenol Güneş, ondan da öncekileri, öncekileri, daha da öncekileri? Kaç teknik direktörümüz var, kaçı bu göreve gelebilir, sayısını biliyor muyuz? Gelebilecekler, bu görevlere hangi kariyerleri nedeniyle bu göreve getirilebilir? Biri ötekinden hangi nedenle üstün veya değil, sorguladık mı?

İstifa et Fatih Terim, istifa et. Et de kurtul. Yeni gelecek teknik direktöre de “oklarımız hazır”. Bundan emin ol, için rahat olsun.

Hitler Almanyası Yahudi’lere “soykırım” (holocaust) uyguladı. Avustralya, Aborjin’ler için soykırım uyguladı. Balkanlarda Bosna Hersek’te uygulanan soykırım ise en yakın tarihten (1992).

Bu ortamda daha fazla üzülme, sıkılma, uğraşma Fatih Terim. Seninkinin tarihi de 2007 olsun. Sayın Ercan Güven’in dediği gibi, hak ettiğin başka yerlerde ol.

 
Toplam blog
: 135
: 1226
Kayıt tarihi
: 11.10.06
 
 

Ankara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu Öğretim Üyesi. Spor Sosyolojisi, Popüler Kültü..