Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ağustos '06

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Homocopiens

Homocopiens
 

Bu kavramı ilk defa, yaklaşık bir sene önce, bir yazımda kullandım. Yaptığım araştırmalardan da anlıyorum ki patenti bana ait. Peki ne anlama geliyor “homocopiens”? İki kelime ile “kopya insan” manasına gelmekte. Yani “homosapiens”in bir farklı versiyonu. Şimdi gelelim homocopiens olmak için neler yapmak gereklidir sorularının kısa cevaplarına. Aslında çok karakteristik özellikleri var ama hemen aklıma gelenleri belirtip, bu arada sizin de ilave etmek isteyeceğiniz maddeler olursa bana iletmenizi rica edeceğim.

Bir homocopiens kadınının güneş gözlüğü çok önemlidir. Mutlak suretle markalı ve günün modasına uygun olmak zorundadır. Mesela bu seneki copy gözlükler, yüzleri çelenk gibi kapatmakta, adeta homocopiens bayanlarımız, dünyaya bir plazma tv camının ardından bakmaktalar.

Bir homocopiens kadını ya da erkeği mutlak suretle, plajda ya da havuzda güneşlenirken, günün trendy(!) kitaplarından birini okur gibi yapmak durumundadır. Kısa anlar dahilinde kitabın sayfalarına boş boş bakarlar, esas amaçları ise sayfanın üzerinden çevredeki insanların gözlük, göbek, selülit durumlarını, bikini ve mayokini kesimlerini tespit etmek ve yorumlamaktır.

Bir homocopiens erkeği, mutlak suretle kırmızı ışık yandığında aracını trafik lambasının en dibine sokmak ve sarı ışığın yanıp yanmadığını boynunu kırma pahasına, sinek gibi ön cama yapışarak beklemek zorundadır. Arkadaki homocopiensler de sarının yanmasıyla kornalarına basmak ve öndekini taciz etmek durumundadırlar.

Bir homocopiens kadının en önemli meşgalelerinden bir diğeri de saçının rengini bu ay hangi tonda boyatacağına karar vermektir. Bu konu için inanılmaz zaman ve para harcar. Nedense de bir türlü istediği rengi yakalayamaz.

Homocopiensler, pop star, oryantal bilmemne, dans eder misin ve benzeri ucube yarışmaları hiç kaçırmazlar ancak bunların eleştirildiği entel mekanlarda ise söz konusu programları seyretmenin banallığından dem vururlar.

Festivaller, sinema günleri, opera ve bale gösterileri, sergiler gibi kültürel ve sanatsal faaliyetleri hiç kaçırmazlar ama asıl amaçları galalarda kimlerin ne giydiği, kimin kiminle el ele tutuşup, göz göze bakıştığı, saç şekilleri, dekoltelerinin ne derecede iddialı olduğu gibi son derece önemli(!) konuları bizzat yerinde tespit ve teşhis etmektir. Bir homocopiensin bu konulara tanıklık etmesi hem kendisi açısından hem de camiaları nezdinde çok önemlidir. Yoksa, Tanrı korusun, “a yoksa sen Picasso sergisini görmedin mi?” sorusuna muhatap olmak Picasso’nun kim olduğunu bilip-bilmemekten, iki tane eserinin adını dahi söyleyip söyleyememekten çok daha önemlidir.

Bir homocopiensin giydiği kıyafetler son derecede önemlidir. Kendisine yakışıp yakışmamasından çok, asıl önemli olan kıyafetin taşıdığı marka ve fiyat etiketidir. Dolce Gabbana bu sene çuval moda deyiverse hiç düşünmeden girer içine, tavşan gibi zıplar.

Bir homocopiens kadını güzel ve seksi olmanın gereğinin mümkün olduğu kadar açılıp saçılmakla mümkün olduğuna kalben inanır. Göbeğinin, göğüslerinin ve poposunun ne kadar çok göründüğü ile doğru orantılıdır güzelliği.

Homocopiens kadını ve erkeği, gömlek değiştirir gibi sevgili değiştirir. O bir aşk(?) kadınıdır, o bir aşk(?) erkeğidir. Sokakta bulduğu aşkını(!) sokakta düşürmek ona hiç koymaz(?). (Bu “koymaz” lafına da acayip sinir oluyorum ama tam konusu olduğu için özellikle kullandım, özür dilerim, normalde ağzıma almadığım bir kelimedir.)

En çok takıldıkları(!) ortamlar; beach clublar, after partyler, clubber mekanlar, içeri adım atmak için beş kişilik bir ailenin günlük doyacağı bir para vermeniz gereken boğazın lüks eğlence(!) tesisleri, yazın Bodrum-Çeşme’nin, kışın Uludağ’ın trendy(!) otelleri ve tatil köyleridir.

Bir homocopiens kadınının bir homocopiens erkeğinden başkası ile beraberlik yaşamasını kenara bırakın, bir lokantaya gidip kebap yemesi bile mümkün değildir. Çünkü erkeği de kadını da normal insanları acayip boğar ve sıkarlar. Sanki başka bir dili konuşuyorsunuzdur. Tornadan çıkmış metal alet edevat gibidirler.

Homocopienslerin tamamına yakını kendi paralarını kendileri kazanmazlar. Kazananlar da mutlaka ya soyadı ile, ya sözümona güzelliği veya sözümona yakışıklılığı sayesinde ya da normal insanların gelir elde edemeyecekleri değerlerini(!) kullanarak bu saygın(!) hayatlarını sürdürür ve magazin basınına malzeme olurlar.

Bu arada bu homocopiens kültür sadece bizim ülkemize has bir şey de değildir. Ama şöyle bir baktığınızda göreceksiniz ki bu inasancıkların sayısı, ülkelerin sosyokültürel ve genel sosyoekonomik gelişmişlikleri ile daima ters orantı içerisindedir. Mesela Japonlar dünyanın en çalışkan, en zeki, en zengin, en çok okuyan, en çok ileriye dönük aynı zamanda da geçmişiyle en çok barışık toplumlarından biridir. Oradaki homocopienslerin adeti bizimkilerle kıyas dahi kabul etmeyecek derecede az sayıdadır.

Hadi buyurun, sizin de eklemek istediğiniz “homocopiens”sel özellik ve tanımlarınız varsa ilave ediniz.

Not:Yukarıdaki fotoğraf www.kobi-efor.net adlı siteden alınmıştır.

 
Toplam blog
: 898
: 3759
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

İzmir'de yaşıyorum.    Çok uzun yıllar öncesinden başlayıp, hiç ara vermeden bugünlere kada..