Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ağustos '18

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Horzum’a…/ 3

Horzum’a…/ 3
 

İki dakkalık yol boyunca selamlaştıklarım, hal-hatır sorduklarım oldu. Fırının önünde on kişilik kuyruk oluşmuştu. Sıraya girdim. Sıradakilerden, kimi zaman ‘kuyruğu’ bozanlar olduğu üzerine yorumlar yapanlar vardı. İki kişi de arasında akşamdan sonra sivrisineklerin saldırısından söz ediyordu. Kozan Belediyesi arada-bir ilaçlama yapmasına karşın ‘yararının’ olmadığı anlatılıyordu. Nedendi acaba? Dönüp sordu bana ‘neden’? Güldüm önce, yeni geldiğimizi, söyledim. Ardından da ‘Akılcı düşünmek gerekirse, önlem sorun başlamadan alınırsa daha yararlı olur. Sivrisinekler nasıl, nerede çoğalır? Bataklık, dere kıyıları, akan kirletilmiş sular, foseptik çukurların özensizliği… Buralar, sivrisineklerin en hızlı üreyebilecekleri yerlerdir. Öncesinde bu alanlarda alınacak önlemler, önlemlerin ardından bu bölgelere yapılacak düzenli ilaçlama ile önüne geçilmesi olası. Ancak, ne yazık ki yapılan bu değil! Her tür yanlışlık, her tür kirlilik diz boyu. Dere boyunca dizili işyerlerinin atık sularının nerelere gittiğine bir bakın…’ ‘Doğru’ dedi, bir tanesi. Diğeri yavaşça kafasını salladı, sonra da ‘hep bizden kaynaklanıyor, yaşadığımız yeri temiz tutmasını bilmiyoruz’ dedi.

Sıraya yeni gelen biri vardı, arkalardan seslendi fırıncıya ‘gızgın ekmek çıkacak mı’ diye seslendi. Sıradakiler, sesin ‘gızgın’a kattığı uyumun kimden geldiğini merak edercesine kuyruğa döndüler yüzlerini kısa süre. Sonra yeniden fırıncının, kürekle ateşi karıştırmasını izlediler. Sıra geldiğim gibi değildi, biraz daha uzamıştı. ‘Fazla sürer mi’ diye seslenirken sıradan biri, kızarmış ekmekler çıkarılmaya başlamıştı. İkişer, üçer ekmek alan gidiyordu. Kimi de aldığı ekmeğin ucundan biraz koparıp uzaklaşıyordu. Sıram geldiğinde çıkan ekmeğin sonuydu! Arkamdakiler, çıkacak olan ekmeği bekleyeceklerdi. Ayrıldım…

Evde, ‘gızgın ekmeği yiyelim soğutmadan’ dedim. Eşim ‘gızgın nereden’ diye sordu. ‘Sıra olan birinin fırıncıya seslendiği sözcük’ dedim. Gülüşmeler oldu. Horzum ekmeği sıcak sıcak yenmeliydi. On dakkalık zaman içerisinde hem yenmesi, hem bölünmesi, hem tadı… Aklınıza gelen her şey daha ‘ayrı’ oluyordu! Horzum ekmeği sıcak sıcak yenmeliydi. İster yemek yanında, ister karpuz-peynir yanında, ister yanına bir soğan-domates alarak…

Akşam karanlığı çökmesinden, lambaların yanmasından sonra aydınlığa ‘üşüşen’ sinekler uçuşmaya başladı. Bazen iri kelebek cinsi böcekler, bazen daha iri kanatlılar… Ancak en çok ‘rahatsız" edenleri sivrisinekler! Nerede, ne zaman teninizde gezindiğini sezemeden ‘acılı’ kaşınmalarınızla anlıyorsunuz ısırılan bölgenizi. Ya ayak parmağınızda en ince dokunuzu, ya bacağınızın iç bölgelerinden bir yeri, ya alnınızı… Kaşınmanız başladığında da söylenmeye başlıyorsunuz! Yaylasının da, Horzum’unda, buradaki bakımı savsaklayanın da, atık suları dereye bırakanın da, bu bozgunda parmağı olanın da… Söylenmeniz bitmese de, Horzum’u suçlamak yerine, Horzum’u sevecek bir yer buluyorsunuz sonunda. ‘Adana, Kozan şimdi bu saatlerde serin yer bulmak için çırpınırken, bak biz’ diyor eşim. Bir de sinekler olmasa! Şu temiz, serin havaya diyecek yok; üstelik Kozan’a yirmi dakkalık uzaklıkta bir yaylaya…

Yatakların kimilerine cibinlik gerildi. ‘Ben istemem’ dedim! Oldum-olası zorda kalmadıktan sonra cibinlik içerisinde yatmayı sevmem! Gece birkaç sivrisinekle çarpışmayı, cibinliksiz yatmaya yeğleyenlerdenim! Yayla havasını, cibinlikle engellenmek gönlümden geçmiyordu. Öyle de yaptım! Yayla sedirleri, vardır bilirsiniz. Doksan santim eninde, iki metre uzunluğunda, yerden yarım metre kadar yükseklikte olan oturmalıklardır. Ağaçtan, tahtadan yapılır. Bildiğimiz koltuklarda kullanılan yay, elyaf benzeri ürünler kullanılmadığından sert olsa da, üzerine serilen aynı boyuttaki döşekle tam bir omurga düzeltici ödevi görür. Bel ağrısı olan, omur sorunu olanların ‘sert tabanlı’ yatak yeridir, sedir. İlk uzandığımda ‘tatlı’ bir acı verdi. Sanki yerine gelmek için bekleyen bir bölüm, yerini bulmuş ‘tatlılığı’ gibi. Bildiğimiz ‘ortopedik yataklarda’ olmayan bir şeyler oluyordu, tam da tanımlanamayan. Örneğin omzunuzu kendine doğru çektiğinizde bir sesler duyuyordunuz, ya da belinizin her iki yanından bastırdığınızda yukarılara değin uzanan ‘tatlı’ acının görmenize dek uzanan etkisini yaşıyordunuz.

Geceyi nasıl geçirdim ki? Ne sivrisineklerin gelişini, ne bir yerlerimde gezinişini, ne ısırışını anlamadım bile! Horzum’un havası hepsinin üzerine geçmiş, ‘tatlı’ acıların rahatlamasıyla uyumuştum. Uykumda gördüğüm düşleri bile anımsamıyorum! Oysa her sabah, bir düşümü dilendirirdim. ‘Bizi gördüm, babamı gördüm, annemi gördüm, arkadaşımı gördüm’ diye başlayan düşlerim olurdu. Şimdi yok! Sabahın altısı. Yorgana bürünerek uyuduğum yataktan kalkarken, Elmalı yoluna yapacağımız yürüyüşün hazırlığını yapıyoruz…

Yolda üşümemek için eşofmanın kapüşonu var; iyi mi?

sürecek

 
Toplam blog
: 59
: 373
Kayıt tarihi
: 29.10.09
 
 

Selam ... Yaşam bir garip labirent, karışık bulunca karışıyor. Öyle çok ayrıntı var ki, onları si..