Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Temmuz '09

 
Kategori
Yurtiçi Tatil
 

Hoş gelip bizi yadeleyipsen...

Hoş gelip bizi yadeleyipsen...
 

Kuşadası Adakule'de bir Azeri Güzeli: 'DÜNYA'


Ne soyundular, ne dökündüler, Güneş’in altında cayır cayır yandılar, bana mısın demediler. İki başcağız, ha bre döndüler, dolaştılar, her katta, her havuz başında, her sahilde, her salonda endam gösterdiler. Gel gör ki, ayaklarını ne havuza ne de denize soktular. Ne de Güneşten şikayetçi oldular.

Kuşadası’nın bu beş yıldızlı ünlü otelinde ortalıklarda tavus kuşu gibi baş başa dolaştılar ha dolaştılar. Atlıya, eşekliye selâm vermediler. Yüzlerindeki tebessüm, en belirgin nesneydi. Bir de rengârenk giysileri.

Herkesin gözleri üzerindeydi. Herkeslere tebessüm eylediler. Endamlarıyle kalpler fethettiler. Güleç gözleriyle bakındılar. Edalı edalı baş başa oturup etrafı seyreylediler. Bir Dünya yaratmışlardı kendilerince. Hiç de Dünyayı durdurup de inmek için hiç mi hiç aceleleri yoktu. Kendilerinden emin, vakur, ahenkli ve sevecen.

İranlıydılar. Tehran’lıyık’ diyorlardı biz gidip tanıştığımızda. Yanlarından ayrılırken de, analı kızı, ikisi birden ayağı kalkıyordu. Bir Şark terbiyesi, ossat seziliyordu. Ve unutulan saygı, burada haşmetiyle karşımızdaydı. Oraların adetine göre. Ne zaman yanlarından ayrıldıysam, ikisi de aynı anda ayağa kalkıyorlardı. ‘

‘Yapmayın, rica ederim’ diyecek oldum çoklukla. Doğuya mahsusu bir saygı ifadesi. Bu günlerde unutulmuş.Yozlaşmış. Yaşça büyük değil, evin reisi, babası, ocağın başı, ata’sı karşısında hep böyle ayağa kalkılırdı. İşte onlar da bir erkeğe saygıda bulunuyorlardı.

Önceden: ‘ hoş gelip bizi, yadeleyipsen’ dedim. ‘ Hoş bulmuşuz ‘ dedidiler ikisi de. Bu ana kız tahminim gibi ‘Tehran’ lı çıktı. ‘ Hani başörtünüz, dönerken mi takacaksınız? ‘ dedim. ‘ Biz orada da takmayız, diye cevapladılar. O halde gelin sizi Türkiyeli yapalım dedik. ‘Hayır dedi, Amerika’ya yerleşmek istiyoruz’ dediler. Kocası Kürtmüş kadının. Hepsini tatile yollamamışlar. Bu başörtü savaşını manasız ve sıkıntılı buluyorlar. Bir Hükümet dayatmasıymış. Saçları meydanda imiş örtü altından amma, bunu da istemiyormuş kadınlar. Ceza veriyorlarmış yoksa. ‘Hep aldatılıyoruz. Büyük bir yalan dünyası içindeyiz’ diyorlar.

Türkleri kendilerine ‘ Gardaş’ buluyorlar. Konuğumuzun güzel kızının adı, Dünya. Anasının adı Shida. Soyadlarını yazmıyoruz buraya. Bir fakültede okuyor.

Röportajın bundan sonraki bölümü, şairlerin sazlarla yaptığı ‘Atışmalar’la’ geçti. Meşhedi’den, bildiklerimi okudum: ‘ Meşhed-i baat şen gülüm / Hoş gelip bizi, yadeleyipsen / Sen gızını manga ver / Gör sana neçe pul vererem / Pulun var? / Var var bir ambar / Öyle ise gelerem / Ben de seni alaram / Aparıp eve salaram / Yarın değil tiz günde / Tiz goynuma alaram /

Kızın anası bu sefer alıyor. Düet yapıyoruz. Otelin lobisindeki deri koltuklarda: ‘ Semavarı, alıştıram / Maşa salıp garıştıram / Küskün ile barıştıram / Eyvah dümme dümme, nazlı yar dümme / Men özüm sarhoş, men şarap içmem.

Kızın anası, ‘Çile bülbülüm çile’ yi mırıldandı. ‘Çok hoş şarkıdır. Biz buna bayılırık’ dedi. Kızına döndük: ‘ Sende ne var ne yok?’ dedik.

Önce kızardı, , sonra bozardı, başını usulca öne eğer gibi yaptı. Bir müddet öyle durduktan sonra, ağır ağır başını kaldırdı. Gözlerinden geçen bulutları okudum bir bir. Sonra şu şiiri okudu:

‘Seni sevirem ki,
Diyirsen ki, niye
Ne bilim, işde ele!
Seni görende bir hoş olir
Ölir ölir ölürem
Ahşam olir davar, nahır, mal gelir
Komlar ahirler dolir
Sayiram, sayıram biri esgik
Bi daha sayiram
Bi de bahiram ki tamam
Ama üzilirem
Çünkü sen gelmirsen
Diyecahsan niye?
Bilmem, işte ele
Gün gibi gelir, Ay gibi gidersen
Beni yiye yiye bitirirsen
Hep ömründen götürirsen
Seni sevdiğimi de çoh eyi bilirsen
Diyirsen ki niye?
Bilirsen, işde ele
Babam beni gapiya goymir diyirsen
Ey helt yiyirsen
Gomşulara, bibin’e, teyzengile gidirsen
Madem ele, çıh cama
Yüzün görim, bu da manga yeter
Saggın deme niye?!
İşde ele!...’’

Daha sonra onlara ‘ Ayrılık’ı çaldım otel lobisinde. Piyano başında bir kız benden izin isteyip birlikte resim çektirdi. Sonradan o kızı bulup, o resimden istedim. Pirmete takılır her zaman, makineyi turistlere ver de onların arasından seni görüntülesinler derdi hep. Bu sefer resim yollanırsa bana, o resmi koyacağım, dilinden de kurtulacağım.

Salonda epey Azeri varmış. Topluca tempo ve alkışla karşıladılar.

Sazlı sözlü, otuz iki kısım tekmili birden, yanarlı, dönerli, hicviyeli, kısadan hisse, şarkılı, sözlü şiirli, gırgırlı röportajımız böylece sona erdi.

Ört ki, ölem!


Resimler: ‘Onaylanınca…’

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..