Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Kasım '10

 
Kategori
Güncel
 

Hoşçakal Niagara

Hoşçakal Niagara
 

HOŞÇAKAL NİAGARA

Özgürlük hayattır

Türkiye’de özgürlük yok. Özgürlük olduğu sanılan şeyler halkın yaşantısının bir gereği. Kişi türban takmak istiyor. İnancı emrediyor çünkü. Onu bile vermiyorlar. Takmasın da günahkâr mı olsun? Ya da aşk, cinsellik. Sanki ihtiyaç değil. Köpekler bile şey ediyor.

Özgürlük ülkemizde iki noktada kilitlenmiş. Bir yanda başörtüsü, diğer yanda sapık ilişkiler. Bunların dışında özgürlük konusu yok. Türbanı takacağız, namıssıza bakacağız. Peki de kardeşim milyonlarca insanımızın hiç mi özgürlük talebi yok? Maalesef evet.

Bir kere düşünce özgürlüğüne gerek yok. Adam düşünmüyor ki özgürlüğe ihtiyaç duysun. Onların yerine nasılsa birileri düşünüyor. Açın bakın, beyinleri kullanılmadığı için çürümüş, kurtlanmıştır. Tuvalette bile ne yapılacağını başkasına soran insanların düşünce özgürlüğü neyine yarar?

İnsanlarımız düşünme tembeli. Sanki kütük söküyor. Olaylara, durumlara az kafa yorsa ölür. Düşünmek için okumak gerektiğini sanıyor. Okuma yazma bilmeyen, hatta çobanlık yapmış filozoflar, krallar var. Allah bilir bazılarımız kafasının içinde bir beyin olduğundan bile habersiz.

Türkiye’de her şeyi düşünemiyorsun. Düşünsen de söyleyemiyorsun. Zaten ifade hürriyeti olmadan düşünce özgürlüğünün anlamı da yok. Rüyanda mı konuşacaksın? İşin garibi, bu ortamdan kimse rahatsız değil. Konuşamıyorsun be adam konuşamıyorsun. İnekler bile möölüyor; sen konuşamıyorsun.”Lan Ahmet…” demeyi konuşma mı sanıyorsun? Kediler de miyav diyor. Ne farkı var? Sen kedi misin? İnsansın, insan. Düşünmen, düşündüğünü söylemen gerekiyor. Elli milyon Türkiyelinin yerine Tayyip düşünüyor, konuşuyor. Doğal olarak böyle bir garabetin faturası da ortada: Yarım trilyon borç, beş milyon işsiz.

Halk düşünmediğine ve konuşamadığına ve de bu nedenle Türkiye’de düşünce özgürlüğü ve ifade hürriyetine gerek olmadığına göre bu ülkede kim düşünüyor, konuşan kim? Halk cephesinde entel mirimler düşünüyor; sadece Korkut konuşuyor. Neden böyle diyorum? Çünkü onların konuşması konuşma değil. Ya birini övüyorlar, ya ötekini dövüyorlar. Ayrıca haksızlığa başkaldırı yürek ister. O büyük büyük adamların hepsi bir yerlere dayanarak yazıp, çiziyor, konuşuyorlar. İki yanlıştan birine karşı çıkarken öbürünü mecburen savunuyorlar. Yoksa yaslandıkları ağababaları kulaklarını çeker.

Partiler, sendikalar, düşünce kuruluşları hatta dernekler. Hepsinin ipleri bir yere bağlı. Bu şekilde nasıl düşünsünler? Hem düşünseler de neye yarar? O nedenle ben halk düşünmelidir, diyorum. Çünkü bunlardan fayda yok. Adam Tayyip’in ağzıyla konuşuyor. Öteki Gandi’yi tekrar ediyor. Biri vesayetten, diğeri vekâleten. Türkiye’de 72 milyonun yerine sadece üç-dört kişi konuşuyor: Tayyip, Gandi, Bahçeli ve ötekiler. Bunların da söylediği belli.”Bacımın başörtüsü…”, ”Atatürk’ün partisiyiz”, ”Milliyetçi Türkiye”, ”Sayın Apo…” Bu adamlar Aynştayn mı? IQ’ları nedir, beyinleri kaç gram? Ya Türkiye’de ifade hürriyeti olsa nolur? Kim neyi ifade edecek? Bilmem nerenin prof’u çıkmış TV’ye, yüzünü göstermeyip sesini değiştirseler Tayyip konuşuyor sanacağım; ya da Gandi, Bahçelim, Apo. Böyle bir şey olur mu? Düşünce kişinin onurudur, satılır mı? Bakın, Korkut için konuşamazsın diyorlar. Çünkü biliyorlar başlarına geleceği! Beni kızdırmasınlar kızıl sultan gibi meclisi kapatır, alırım milletimi karşıma, tek başıma konuşurum. O kürsü milletin kürsüsüdür. Atatürk’ün kürsüsüdür. Hiç kimseye yasaklanamaz!

Özgürlük hakların kullanılmasıdır. Yaşama hakkından vazgeçtik. O zaten Allaha kalmış. Türkiye’de kadınların yarısı eşi ya da babası izin vermediği sürece bir işte çalışamıyor ve tahsil yapamıyorlar. Siz hangi özgürlükten bahsediyorsunuz? Denilebilir ki o kadın da izin alıversin, nolacak. Sonuçta kocası ya da babası, anası. Hadi buna da tamam diyelim. Babası, anası, kocası olan bu kimseler izin veriyorlar mı sanıyorsunuz? Bu çağdışı, örümcek kafalı insanlar varken ülkede özgürlük olabilir mi?

Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki özgürlüğün lafını etsen sapık galiba diyorlar. Oysa özgür olmadığımız için dünyanın geri kalmış ülkelerinden biriyiz. Ahlaki yozlaşmanın özgürlükle ilgisi bulunmadığını, isteyenin cami tuvaletinde bile bizlerin ahlaksızlık olarak nitelediğimiz şeyleri yapabileceğini bu ülkenin insanlarına anlatamıyoruz. Adam barların, pavyonların kapısında bekliyor ama kızını komşunun oğlu ayartıyor. Üstelik bu ülkede nelerin ahlaksızlık sayılması gerektiği de bilinmiyor. Kimine göre parkta yalnız oturan bir kadın sağlam ayakkabı değilken kimine göre ise hayvanlarla ilişki bile fantezi portföyünde yer almalı.

Devlet ve hükümet yetkilisi olup ülkeye yön vermesi gereken insanlar ise bar pavyon takımını(10 milyonu aşkın) yok sayıyorlar. Mecbur olmasalar nüfusa da yazmayacaklar. Onlara göre ülkede kayda değer özgürlük talebi olarak sadece türban var. Bar pavyon takımına özgürlük vererek ülkenin namusuyla oynayamazlar. Sonra sakallıya ne cevap verecekler? Yasak da diyemezler. Gizli kapaklı kim ne yaparsa yapsın. Zaten imamın kayığına bindirerek bedelini birileri ödetiyor. Ama bir şeyi unutuyorlar. Korkut bu cinayetlerin hesabını yapanlardan ve yapılmasına izin verenlerden mutlaka soracaktır. Onları sakallının sakalına asmazsam bütün Türkiye yüzüme tükürsün!

Bana kimse masal okumasın. Sadece dağlarda ayılar ve şehirlerde de Korkut özgür. Geri kalan hikâye. Bu ülkede insanlar özgürlüğün anlamını bile bilmiyorlar. Gazete, dergi ve TV köşelerinde köşe olmuş entel mirimler, yazarçizer tayfası kendileri özgür değiller ki halkı özgür yapsınlar. Onlar Ahmedi Nejat’la bile anlaşırlar.

Aslında özgürlük romantizmi çağrıştıran hoş bir kavram. Ama öyle bir ülkede yaşıyoruz ki şarkılarla, türkülerle, oynayarak, dans ederek anlatmamız gereken özgürlük için bir yığın sıkıcı yazı yazmak zorunda kalıyoruz. Bu durum ülkemizde özgürlük kavramının çok büyük sorunlar içinde bulunduğunu gösteriyor. Benim Türkiye’de özgürlük yok dememe gülen manyakhasan babasının ardında kız istemeye gidiyor. Sen hayatını bile kendin kuramıyorsun, ne konuşuyorsun angut!

Yani Türkiye’de en başta kişiler özgür değil. Kız ortaokul mezunu. Fırsat bulamadı okuyamadı. Evlendi. İmkânı oldu, okuyum dedi. Psikopat kocası(evli erkeklerin yarısı böyle)izin vermiyorum, okuyamazsın dedi. Kim ne derse desin bu kocalara 3 D’nin (din, diyanet ve devlet) desteği var. Bundan sonra kanunlara bin tane özgürlük maddesi koysan nolur? Eğitim hakkı temel insan haklarından birisi değil mi? Devlet böyle bir durumda diyebilir ki “Gel bakalım buraya. Sen hangi hakla eşinin eğitim yapmak istemesine engel oluyorsun? Eğitim herkesin hakkıdır.” Ama işte bunun denebilmesi için devletin başında Kerim Korkut’un bulunması gerekir.

Türkiye’de özgürlüğün önündeki en büyük engel bizzat halkın kendisidir. İçmek yasak, kaçmak yasak, açmak yasak, sı… mak yasak… Devlet kanunlara madde koyuyor ama gerici uygulamalara da sahip çıkyor. İkili oynuyor yani. Amacı halka şirin gözüküp seçimlerde oy kaybetmeyecek. İnsanların hayatını, geleceğini üç kuruşluk seçim başarısına feda ediyor.

Tutucu kesimlerin, çevrelerine baskı sayılabilecek etkileri var. Türkiye’de insanların çoğu ondan bundan çekindikleri için istedikleri halde özgürlüklerini yaşayamıyorlar. Özgürlük cesaret işidir. Korkaklar isteseler de özgür olamazlar. Benim iddiam eğer Korkut’un düzeni gelmezse kıyamete kadar bu ülkede gerçek manada bir özgür yaşam olmayacaktır. Çünkü ülkenin kaderinde söz sahibi olacak kişiler özgürlüğün ne olduğunu bilmiyorlar; bilenlerse korkuyorlar.

Türkiye’de âşık olmak serbest ama elini tutmak yasak. Âşık Kerem gibi görmeden, bilmeden, semtine yaklaşmadan herkese âşık olabilirsin. Hatta saygı görürsün. Adın dillerde gezer. Kutsaldır bu sevgi. Ana babası bile bir şey demez. Ama işte elini tutayım dediğin anda film kopar ve ölünü karıncalar yer. Türkiye’de aşkla ilgili özgürlüğün bedeli kanla ödenir. Aşık olduğun kimseyle evlenmen gerekir ama ne hikmetse evlilerin %90’ı birbirlerine aşık olmamışlardır.Bu nedenle aşkta ve evlilikte hiçbir şekilde özgürlük yoktur.

İnançları gereği bazı şeyleri yapmayan insanlar anlayışla karşılanabilirler. Yine de bu kimselerin konuyu abarttıkları, denize girmek günah diye sahilde bile dolaşmadıkları bilinir. Bunun dışında özgürlük konusunda halk ikiye bölünmüştür. Derede bile yüzemeyenler ve okyanusa açılanlar. Yani hiçbir şey yapamayanlar ve her şeyi yapanlar. Malum derede pek yüzülmez. Okyanusta da insan boğulur. Yani özgürlüğün sonu yoktur. Dalgalar sizi uzak denizlere, okyanuslara sürükleyip götürür. Kıyıyı görebildiğiniz sürece sorun yoktur. Derede yüzmeye çalışanlar acemi balıklar gibidirler. Pikniğe giderken bile etraftan çekinirler. Acınacak haldedirler. Onur, namus gibi uydurma şeylerle teselli bulurlar. Elli yaşına değmeden yüzleri kırışmaya başlar. Altmışında da ölürler zaten. Çünkü hayat yaşamak üzerine kurulmuştur. Yaşamazsanız ölürsünüz.

Ülkemizin adalet, ekonomi , güvenlik ve sağlıktan sonra en önemli sorunu insan hakları ve özgürlüktür. Bu nedenle özgürlük üzerine yazılarımız devam edecek.

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..