Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Aralık '10

 
Kategori
Siyaset
 

Hoşgörülü bölücülük

25.12.2010 tarihli dün okuduğum Yeniçağ gazetesi Türkiye’de son dönemde ortaya çıkan talepleri tarihin akışı içerisinde çok güzel değerlendiren bir haber yapmış.[1]

1920'den 2010'a uzanan süreç içerisinde ihanetin yol haritası çok güzel bir şekilde resmedilmiş…

Bu haberin içeriğini daha önce pek çok kitapta okuduk ve gördük. Özellikle Hulki Cevizoğlu’nun 90'lı yılları ve birazda 2000'li yılları anlattığı ‘Ya Sev Ya Sevr’ isimli kitap bu konuya değinenler içerisinde en iyilerinden birisi.

İstisnasız hem de tek bir istisna olmadan Osmanlı’nın son döneminde ki basın, siyasetçiler ve dış odaklar ne istiyorsa bugünde aynı kurumlar onu istiyorlar. 1930'da da aynı şeyi istiyorlardı, 1960'ta da, 1970'te de, 1980'de de amaçları hiç bir zaman değişmiyor.

İsterseniz yazının bu kısmını daha fazla uzatmadan Yeniçağ gazetesinin değindiği 20'li yılların ve 2010'un arasındaki benzerliklere bakalım;

10 Ağustos 1920, Sevr

Madde 62.

Fırat’ın doğusunda, ileride saptanacak Ermenistan’ın güney sınırının güneyinde ve 27. Maddenin II/2. ve 3. fıkralarındaki tanıma uygun olarak saptanan Suriye ve Irak ile Türkiye sınırının kuzeyinde, Kürtlerin sayıca üstün bulunduğu bölgelerin yerel özerkliğini, işbu antlaşmanın yürürlüğe konulmasından başlayarak altı ay içinde, İstanbul’da toplanan ve İngiliz, Fransız ve İtalyan Hükümetlerinden herbirinin atadığı üç üyeden oluşan bir Komisyon hazırlayacaktır. Herhangi bir sorun üzerinde oybirliği oluşamazsa, bu sorun, komisyon üyelerince, bağlı oldukları Hükümetlerine götürülecektir. Bu plan, Süryani-Geldaniler ile, bu bölgelerin içindeki öteki etnik ve dinsel azınlıkların korunmasına ilişkin tam güvenceler de kapsayacaktır.

Madde 63.

Osmanlı Hükümeti, 62. Maddede öngörülen komisyonlardan birinin ya da ötekinin kararlarını, kendisine bildirildiğinden başlayarak üç ay içinde kabul etmeği ve yürürlüğe koymağı şimdiden yükümlenir

Madde 64.

İşbu antlaşmanın yürürlüğe konuşundan bir yıl sonra, 62. Maddede belirtilen bölgelerdeki Kürtler, bu bölgelerdeki nüfusun çoğunluğunun Türkiye’den bağımsız olmak istediklerini kanıtlayarak Milletler Cemiyeti Konseyine başvururlarsa ve Konsey de bu nüfusun bu bağımsızlığa yetenekli olduğu görüşüne varırsa, Türkiye de bu bağımsızlığı onlara tanımayı ve bu bölgeler üzerinde bütün haklarından ve sıfatlarından vazgeçmeyi şimdiden kabul eder. Bu gerçekleşirse, Kürdistan’ın şimdiye dek Musul İlinde oturan Kürtlerin, bu bağımsız Kürt Devletine kendi istekleriyle katılmalarına, Başlıca Müttefik Devletlerce hiçbir karşı çıkışta bulunulmayacaktır.

2010 Türkiye,

“Demokratik Özerklik’te siyasi yönetim, Toplum Kongresi’nde temsiliyetini bulur. Demokratik Özerk Kürdistan Toplum Kongresi, Türkiye cumhuriyeti parlamentosuna kendi temsilcilerini göndererek ortak vatan politikalarına dahil olur. Demokratik Özerk Kürdistan kendisini temsil eden özgün bayrak ve sembollere sahiptir.”

“Kürtçenin kamusal alanda kullanımı önündeki engellerin kaldırılarak anaokulundan üniversiteye kadar eğitim dili haline getirilmesi sağlanmalıdır. Hizmet dili Kürtçe olmalı, yerleşim yerlerinin orijinal isimleri iade edilmelidir”

Yukarıda Yeniçağ gazetesinden alıntıladığım örnekleri en azından yüzlerce farklı şekilde farklı kaynaklardan ortaya koyabiliriz.

Son 20 yıldaki bazı gelişmeler hatta ağırlıkla son 10 yıldaki bölücülük faaliyetleri Türkiye’de bazıları tarafından ‘hoşgörü’ içerisinde değerlendirilmektedir. Bu hata Türkiye’de bölünme yolunda atılan hızlı adımlara, gerçekleştiren faaliyetlere güç vermektedir.

Osmanlı’yı oluşturan uluslar Osmanlı’dan birer birer koparken birileri milliyetçilik fikrinin toplumda yayılmasından rahatsızdı. Bugün yine aynı durum Türkiye’nin dağılma sürecinde karşımıza çıkmaktadır. Türkiye ‘Türk Milliyetçiliğini’ anlayamayanların yüzünden hızlı bir dağılma sürecine girmiştir.

Yıllardır her türlü saldırıya hoşgörü ile bakan insancıkları anlamıyorum ve anlamaya da çalışmayacağım. Karşınızda Osmanlı’nın cahil bırakılmış milleti değil; okuyan ve okudukça güç kazanan bir ‘Türkiye Halkı’ var. İstekleriniz aynı, çevirdiğiniz dolaplar aynı, coğrafya aynı ama söylediğim gibi o günkü millet bugünkü millet ile aynı değil!

Türk Milliyetçileri, Osmanlı dağılırken kendilerine izin vermeyen ve yok etmeye çalışan dış kaynaklar ve onların yerli uzantılarına bu sefer izin vermeyecek, oyunlarına alet olmayacaktır.

Yazıya girişte yazdığım Kürt atasözüne gelince; ‘çêlikê mara bê jahr nabın’, yılanın yavrusu zehirsiz olmaz demektir. Emperyal batının desteğiyle kuracağı bir devletçik anca emperyalizmin uşaklığını yapar. Bunu anlamanız dileğiyle…

Özgü AŞKIN

iletisim@ozguaskin.com

[1] http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/habergoster.php?haber=43762

 
Toplam blog
: 4
: 583
Kayıt tarihi
: 25.11.10
 
 

  1991 yılında İstanbul’da doğan Özgü Aşkın İlköğrenimini Ataköy Gazi İlköğretim okulunda, Or..