Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Şubat '07

 
Kategori
Haber
 

Hrant Dink'in ardından (I): "oğlumuz, oğlunuzu öldürdü"

Hrant Dink'in ardından (I): "oğlumuz, oğlunuzu öldürdü"
 

Hrant Dink’in öldürülmesinin ülkemizde ve dünyada yarattığı tepkilerin ardından, geçen süre zarfında suikast hakkında oluşan (ya da oluşturulan) bilgi kirliliği nedeni ile asıl görmemiz gereken noktaları ıskalamış bulunmaktayız.

Hrant Dink ülkemizde yetimhanelerde yetişmiş, üniversite mezunu bir gazeteci, bir fikir adamı, Malatya doğumlu, öz be öz bu coğrafyanın, bu toprakların evladı, bizim insanımız, komşumuz, arkadaşımız ve kardeşimiz.

İstanbul’un en kalabalık caddelerinden birinde, Halaskargazi caddesinde üzerine boşalan 3 mermi darbesi ile boylu boyuna yerde uzanırken, kameraların ayakkabısındaki yırtığı görüntülemesi ardından vicdanların akordu yerine geldi ancak giden geri gelmedi. 301. maddeye muhalefetten yargılandı ve yargının her aşamasında hedef gösterildi. Avrupa’nın Türk adaletini izlemeyi çok seven (!)parlementerleri sık sık mahkemeye müdahele etmek istedi. Sonuçta Hrant Dink suçlu bulundu ve mahkum edildi. Sonucu kabul etmeyen Dink hakkını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde arama yoluna gitti. Diasporanın politikalarını eleştirmesi, Fransa’nın "Ermeni Soykırımı’nı inkar etmeyi suç sayan" yasasının kabulüne karşı gelmesi, Ermenistan- Türkiye ilişkilerinin düzelmesi ve sınır kapısının açılması için fikirler üretmesi, hedef olmanın yarattığı kini ve nefreti engelleyemedi. O bir Ermeni idi ve ölmeliydi. O bir Türk düşmanı idi ve ölmeliydi. Onun bu topraklarda gözü vardı ve ölmeliydi...

"Aynadaki güvercin" yazımda belirttiğim gibi bazen karşı tarafta görünen şey aslında yanımızda idi. Gördüğümüz aynadan yansıyandı ve bir yanılsamaydı belki. 17 yaşında pırıl pırıl bir genç sokak ortasında birini öldürüyor ve kurbanını hiç tanımıyor. Ne kadar önemli bir cinayet işlediğini televizyonda öğreniyor ve hiç bir şey yokmuş gibi memleketine dönerken yolda yakalanıyor. Silahını ve meşhur olan beyaz beresini atmıyor ama telefonunu atıyor. Emniyet müdürü acele ile açıklama yapıyor ve "bunun örgütlü bir suikast olmadığını" açıklıyor. Arkasından vali düzeltmek zorunda kalıyor. Aynı emniyet müdürü İsmail ağa camiinde işlenen cinayetin ardından yine acele ile "katilin kafasını mermere vurarak intihar ettiğini" açıklamış ve ardından adli tıp raporu katilin linç sonucu oluşan darbelerle öldüğünü açıklayarak kendisini yalanlamıştı. İstihbarattan sorumlu polis şefi görevden alınırken yaptığı açıklamada "suikast ihbarlarını ciddiye almadığını ve üstlerine bildirmediğini" söylüyor. Hemen aklımıza başka önemsenmeyen de ihbarlar olup olmadığı geliyor Cenaze törenindeki "hepimiz Ermeni’yiz" sloganına balıklama atlanıyor ve lastikleştirilerek herkes bir yerinden çekiştiriyor. Tribünlere kadar sıçrayan polemiklerde katil Ogün Samast adeta kahraman muamelesi görüyor, Afyon’daki futbol maçında "hepimiz Ogün’üz" sloganları atılıyor. Aklımıza hemen Özal döneminin ünlü dolandırıcısı Kemal Horzum’un da aynı tribünlerde alkışlandığı günler geliyor. Elazığ’daki maçta Hrant Dink Malatya doğumlu olduğu için Malatya’lı taraftarlara küfürler ediliyor, yaşanan arbedede insanlar yaralanıyor. Abiler, Yasin ve Erhan çelişkili ifadelerle soruşturmayı çıkmaza götürürken, bütün bunları altalta topladığımızda ortaya çıkan tablo şudur: bu cinayet ulusal bütünlüğümüzü bozmaya, toplumsal huzuru ve barışı kalıcı şekilde yıkmaya, insanlar arasında kutuplaşmaya neden olacak yegane bir sebeptir. Bu kaos ortamının oluşması için ülkemizdeki siyasi cinayete kuraban seçilecek yegane insanlardan birisi de Hrant Dink’tir ve öldürülmüştür.

Gün, hepimizin kafasının içindeki bütün herşeyi bir yana bırakarak aklıselimi işletme günüdür. Hrant Dink bizi birbirimize düşürecek bir siyasi cinayete kurban gitmiştir. Binlerce insanın ölümüne yol açan Irak’ın devrik lideri Saddam Hüseyin vicdanlarda binlerce kere suçlu bulunmasına rağmen sırları ile acelece asılmasına koyduğumuz tepki kadarcık da Hrant Dink’in öldürülmesine tepki göstermeliydik. Geçtiğimiz günlerde Trabzon’da rahip Santoro’nun öldürülüşünün birinci yılında anma törenleri yapıldı. Santa Maria kilisesi’ndeki törene katil O.A’nın anne ve babası da katılarak, tören için Trabzon’a gelen rahip Santoro’nun annesi ve ailesine taziyelerini bildirdi. Ne demiş olabilirler: "oğlumuz, oğlunuzu öldürdü, acınızı paylaşıyoruz " demişler midir? Ya da ona benzer şeyler.

Böyle bir olay bizim başımıza gelse de, katilin anne babası anma törenine gelse, anne Santoro kadar metin olabilir miydik?

 
Toplam blog
: 242
: 1784
Kayıt tarihi
: 24.06.06
 
 

1970 doğumluyum.Karadenizin bir sahil şehrinden, hayatın güler yüzlü tarafına tutunmak için İstan..