Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Ocak '10

 
Kategori
Biyoloji
 

Hücre yapısı – 1 – Eukaryot (Ökaryot-Çekirdekli) hücreler

Hücre yapısı – 1 –  Eukaryot (Ökaryot-Çekirdekli) hücreler
 

Eukaryot hücre kesidi


Hücre, ilk defa 1663 yılında Robert Hooke isimli bir İngiliz tarafından görülmüştür. Uygun koşullarda kendi kendine yetebilen, beslenebilen, enerji tüketen ve çoğalabilen en küçük hayat birimidir. Bütün canlılar hücrelerden oluşur. Esas olarak üç bölümden oluşur: Hücre zarı, hücre çekirdeği ve protoplazma denen hücre içi sıvısı. Hücre içi sıvısı stoplazma ve nükleoplazma olarak ikiye ayrılır. DNA hücre çekirdeğinde bulunur. Hücre çekirdeğinin DNA’yı stoplazmadan ayıran çekirdek zarı vardır. Bazı hücreler evrim aşamasında biraz ilkel oldukları için çekirdek zarı ve hücre çekirdeği bulunmaz. Bu durumda DNA hücre plazması içinde yüzer. Çekirdekli hücrelere eukaryot, çekirdeksiz hücrelere prokaryot hücreler denir. Hücre zarı canlı ortamla cansız ortamı birbirinden ayırır.

Eukaryot (çekirdekli) Hücre Yapısı: 1) Çekirdekçik 2) Çekirdek 3) Ribozom 4) Vezikül (lipozom) 5) Granüllü (Tanecikli) Endoplazmik Retikulum 6) Golgi Aygıtı 7) Stoiskelet (hücre zarı) 8) Granülsüz (Düz) Endoplazmik Retikulum 9) Mitekondri 10) Koful 11) Stoplazma 12) Lizozom 13) Sentroil’den oluşur.

1) Çekirdekçik çekirdeğin içinde bulunan daha yoğun bir yapıdır. Bir zarla çevrili değildir. Görevi RNA sentezi yapmaktır.

2) Hücre çekirdeği, tanecikli ve lifli bir yapıya sahiptir. Hücreyi yönetir. Çekirdek zarı, nükleoplazma, kromozom ve çekirdekçikten oluşmaktadır. Çekirdek zarı iki tabaka halinde ve çok gözenekli bir yapıya sahiptir. Çekirdek plazması ise çekirdeğin özü olup özellikle protein ve tuzlar içerir. İşlevi hücrenin yaşamını sürdürmek ve çalışmasını düzenlemektir. Çekirdek ölecek olursa, hücre de ölür. Çekirdek ayrıca hücre ana maddesi içindeki birçok küçük organelin birbirleriyle uyumlu olarak çalışmasını sağlar. Çekirdeğin hücre bölünmesinde rolü vardır. İçince DNA ve çekirdekçikten başka birkaç yapı daha vardır.

3) Ribozomlar aminoasitlerden protein sentezi yaparlar. Bu işlem için DNA’dan bir RNA parçası ayrılır. RNA parçası genler içermektedir. RNA veya tRNA (transfer RNA) denen gen parçası endoplazmik retikulum yoluyla ribozoma gelir. Burada ribozom içinden geçerek ayna kopyası çıkar. Kopyasına göre hücrenin ihtiyacı olan protein sentezi yapılır. Hücre içinde bulunan virüs RNA’sı da aynı bu yolu kullanarak kendisini üretir. Hücre organcıkları vürüs DNA’sını hücrenin DNA’sından ayıracak yetenekte değildir. Çünkü DNA’ların yapıları aynıdır.

4) Vezikül, içi sıvı dolu ufak kesecik anlamına gelir. Hücre zarı gibi suyu seven (hidrofilik) ve sudan kaçan (hidrofobik) lipid moleküllerinden oluşan bir zarı vardır. Görevi hücre ürünlerini depolamak, taşımak, sindirmek ve boşaltmaktır. Vezikül kelimesi tıpta başka anlamlarda da kullanılmaktadır.

5) Granülsüz endoplazmik retikulum, (taneciksiz hücre içi kanal sistemi) stoplazmada besin dolaşımını, yağ ve hormon sentezini sağlayan, hücre zarı ve çekirdek zarı arasında yer almış bir dizi karışık kanallar sistemidir. Üzerinde ribozom bulunmayanlarına “taneciksiz (granülsüz) endoplazmik retikulum” denir ki, burası steroid hormon salgılayan hücrelerde steroid yapımının, diğer hücrelerde ise zehirsizleştirme olayının gerçekleştiği yerdir.

6) Golgi aygıtı zarımsı tüp ve keseciklerin biraraya gelmesiyle meydana gelir. Genellikle çekirdeğe yakındır. Bilhassa aktif salgı yapan bez hücrelerinde göze çarpar. Asıl görevinin hücrenin salgıladığı proteinleri depolamak olduğuna inanılmaktadır. Paketleme ve salgı görevi yapar. Salgı bezlerinin hücrelerinde sayıları daha fazladır. Golgi aygıtının bozulması salgıların azalmasına sebep olur. Golgi aygıtı büyük çalışmalar sonucu bulunmuştur. Açığa çıkan enerji burada ATP şekline çevrilerek depolanır. Oksijenli solunum yapar. Görevi enerji üretmektir.

7) Stoiskelet (hücre zarı) "Stoplazmik hücre zarı" da denir. Hücreyi dış ortamdan ayıran, seçici geçirgen canlı yapıdır. Hücreyi çevreleyen birim zar ortalama olarak 75 Angström (75x10-7 mm) kalınlığındadır. Birim zar içte ve dışta birer protein tabakası ile ortada bir lipid katından yapılmıştır. Elektron mikroskobu çalışmaları, zarların lipoproteinlerden yapılmış mozaik şeklindeki fonksiyonel birimler olarak incelenmesinin daha uygun olacağını göstermektedir. Hücre zarı hücreye şekil vermekle kalmaz, besin maddelerinin ve artık maddelerin hücreye giriş çıkışını da ayarlar. Zar aynı zamanda hücrenin koruyucusudur. Her hücrenin protein, yağ ve karbonhidrat oranları birbirlerinden farklı olduğu için her hücre zarı, o hücreye özgüdür. Hücreye gelen bütün kimyasal maddeler ve elektriksel iletiler hücre zarı ile alınır. Hücre zarının yapısında protein, yağ ve karbonhidrat bulunur. Hücre zarının görevleri;

    Stoplazmayı çevreleyerek hücreye şekil verir ve dağılmasını engeller. Madde alış verişini düzenler. Ozmotik dengenin düzenlenmesinde görev alır. Salgı görevi vardır. Enzimleri taşıyıcı görevi vardır. Dışarıdan gelen bütün uyarılar burada değerlendirilir. Uyarı iletimi yapar. Hücrelerin birbirlerini tanımalarını sağlar Esnek ve yumuşaktır.

8) Granüllü endoplazmik retikulum, (tanecikli hücre içi kanal sistemi) stoplazmada besin dolaşımını, yağ ve hormon sentezini sağlayan, hücre zarı ve çekirdek zarı arasında yer almış bir dizi karışık kanallar sistemidir. Üzerinde ribozom olan kanallara “tanecikli (granüllü) endoplazmik retikulum” denir. Bu kanal sistemi bazı yerlerde genişlemiş ve kesecikler oluşturmuştur. Hücrenin dışarısı ile ilişkilerinde yardımcı olur. Hücre içi damar sistemi de denebilir. Kanallarda besin, protein ve özellikle RNA taşınır. Çekirdekten kanala giren RNA’nın yolu ribozomdan geçer ve kopya işlemi yapılır. Kanallar gerekli maddeleri taşımakla kalmaz, aynı zamanda bunların doğru yere gidip gitmediğini de kontrol ederler. Onları gerekirse değiştirir ve işlerler. Depolama görevi de yaparlar. Hücre stoplazmasının her yerinde vardırlar.

9) Mitekondriler oksijen ve besin, diyelim şeker molekülünü sentezleyerek hücreye enerji sağlarlar. Çift zarlı bir organcıktır.. 2-3 mikron uzunluğunda 0, 5 mikron çapında elektron mikroskobuyla kolayca görülebilen elips, sosis veya çomak biçiminde parçalardır. Hücre içinde çok sayıda mitekondri vardır. Hücre solunumunun sitrik asit devri (Krebs döngüsü) burada gerçekleşir. Organik moleküllerden kimyasal bağların kopmasıyla açığa çıkan enerji burada ATP (adenozin tri fosfat molekülü) şekline çevrilir ve enerji burada depolanır. ATPler, gerektikçe bir fosfat bağı atarak hücreye enerji sağlarlar. Bu arada karbondioksit açığa çıkar. Mitekondrilerin kendine ait ribozomu ve DNA’sı vardır.

10) Kofullar içleri kendilerine has bir özsu ile dolu kesecik şeklinde yapılardır. Bitki hücrelerinde hayvan hücrelerinden daha fazla bulunur. Genç hücrelerde küçük, yaşlı hücrelerde ise tek tek ve büyüktür. Kofullar plazmoliz ve deplazmoliz olaylarında rol oynarlar. Bir hücreli hayvanlarda, besinlerin sindirildiği besin kofulları ile fazla su ve zararlı maddelerin atıldığı boşaltım kofullarının hücre canlılığını koruma da önemli rolleri vardır.

11) Stoplazma. Canlı ortam sıvısına, cansız ortamdan ayrı olduğunu vurgulamak için protoplazma denmiştir. Eukaryot hücrelerde protoplazma çekirdek içinde nükleoplazma, hücre zarı ve çekirdek arasında stoplazma adını alır. Hücrenin dışında bildiğiniz gibi deniz suyu bulunur.

12) Lizozomlar Yuvarlak, zarla çevrili, içersinde eritici (hidrolitik) enzimler içeren keseciklerdir. Büyük moleküllü besinleri parçalayıp küçük moleküller heline getirirler. Hücrenin sindirim görevini üstlenmiş olan yapılardır. Hücre içi fazla ve zararlı yapıları ortadan kaldırırlar. Ürettikleri enzimleri kofulların içine boşaltırlar. Gerektiği zaman içindeki sindirici enzimleri dışarıya çıkarır ve hücreyi sindirir, yani öldürür.

13) Sentroiller hücrenin bölünmesinde görev alırlar. Silindir şeklinde yapılardır. Hayvan hücrelerinde çekirdeğin yanında silindir şeklinde dokuz iplikçikten oluşmuş yapılardır. Bazı çiçeksiz bitkilerde de görülür. Birbirlerine diktirler. Bölünme sırasında iğ iplikleri oluştururlar.

Plastidler yalnızca bitki hücrelerinde bulunurlar. Kloroplastlar, Kromoplastlar ve Lökoplastlar olmak üzere üçe ayrılır:

    Kloroplastlar, çift zarlıdır. İç zarı düzdür. Mitekondri gibi enerji üretirler. Bu nedenle bitki hücrelerinde mitekondri sayısı azdır. Bitkiye yeşil rengini veren ve ışığı emebilen klorofil içerir. Parlak turuncu, sarı veya kırmızı renkli, yağda çözünen pigmentleri taşıyan plastidlerdir. Kromoplastlar çiçeklerde, olgun meyvelerde, sebzelerde ve yüksek yapılı bitkilerin köklerinde bulunur. Söz gelimi; havuçta karoten, limonda ksantofil, domateste likopen pigmentleri (renk maddeleri)oluşur. Kromoplastlar, kloroplastların değişmesi ile oluşur. Sonbaharda yaprakların sararması, klorofil pigmentinin yapısının bozulup kloroplastların kromoplasta dönüşmesinden ileri gelir.
    Kromoplastlar, renkli plastidlerdir. Turuncu renkte olanlara “karoten”, sarı renkte olanlara “ksantofil”, sarımsı kırmızı olanlara da “likopen” denir. Havuç ve domates gibi meyve ve sebzelerin kendine has renklerini verirler.
    Lökoplastlar, renksizdirler. Bitkilerin ışık görmeyen kısımlarında (kök, yumru vb.) bulunurlar. Nişasta depolarlar. Fotosentez sonucu oluşan glikoz, iletim sistemi aracılığıyla depo yeri olan lökoplastlara gelir. Burada glikoz molekülleri birleşerek nişasta molekülleri meydana gelir. Nişastanın sentezi sırasında, su açığa çıkar. “n” sayıda glikoz molekülünün birleşmesi sırasında “n-1” sayıda su molekülü açığa çıkar. Örnek olarak 27 molekül glikoz birleşirse 26 molekül su açığa çıkar. Nişasta taneciklerinin şekil ve büyüklükleri bitkinin çeşidine göre farklılık gösterir. Lökoplastlar hayvan hücrelerinde de besin deposu olarak bulunur.

Çekirdek içinde Cajal cismi, Gem, PML cisimleri, paralel benekler ve uç birleştirme benekleri adları verilen beş organcık çeşidi daha bulunur.

Bunlardan başka birçok hücrenin hareketli bir kamçısı, suda hareket etmesini sağlayan tüycükleri vardır. Böyle bir organa sahip olmak sahip olmayan hücrelere karşı hayatta kalma üstünlüğü kazandırır. Çünkü hücre bu şekilde besinlerin olduğu yere daha kolay ve diğerlerinden önce gider. Bu evrimin doğal seçilim yasasının bir örneğidir.

Görüldüğü gibi çekirdekli hücreler oldukça karmaşıktır. Hücrelerde hala ne işe yaradığı anlaşılmayan bölgeler (1991’de tanımlanan PIKA ve PTF bölgeleri) vardır. Dikkat edilirse parçacıklar hücre büyüklüğüne göre çok küçüktür. Bazıları ancak elektron mikroskobunda görülebilirler. Hücrelerin bu organcıklar olmaksızın yaşayamayacakları iddiası kısaca yalandır. Çünkü bu organcıkların hemen hiçbirinin olmadığı, çekirdek zarının hatta hücre zarının olmadığı canlı hücreler vardır. Bunlara bakteriler de denir. Bilindiği gibi virüsler -her ne kadar canlılığı tartışmalı ise de- sadece bir kese ve DNA molekülünden ibarettir. Ancak virüsler evrim sıralamasında hücrelerden önce gelmezler. Hücreler bu biçimi alana, bu organcıklara sahip olana kadar milyonlarca, milyarlarca yıl geçmiştir. Eukaryot hücrelerin hepsinin aynı bu şekilde olduğu söylenemez. Ancak en gelişmiş hücrenin bu şekilde olduğu söylenebilir.

Bir sonraki yazıda prokaryot (çekirdeksiz, ilkel) hücreleri, bakterileri anlatacağım.

Prokaryot ilkel hücre aşağıdaki yazıdır.

http://blog.milliyet.com.tr/Hucre_yapisi_%e2%80%93_2_%e2%80%93_Prokaryot__cekirdeksiz__hucreler/Blog/?BlogNo=222744

 
Toplam blog
: 125
: 6625
Kayıt tarihi
: 18.11.09
 
 

İstanbul 1980 doğumluyum. Yüksekokul mezunuyum. İstanbul'da oturuyorum. Dünya ve çevre hakkında düşü..