Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Aralık '08

 
Kategori
Siyaset
 

Hukuk, demokrasi, yarınlar

Hukuk, demokrasi, yarınlar
 

"Adalet mülkün temelidir!" sözündeki "mülk" aynı zamanda yaşamın ta kendisi ve bu sözün tümü ise, birarada yaşamın devamlılığını sağlayan ana etmenlerden birisinin anlatımıdır. Bu söz yaşama yansıdığı kadar bizi bir uygar toplum yapar. O toplumlar da güven içinde geleceğe bakar.

Anayasal düzenlerde, hukuk sistemi, vatandaş-toplum-devlet ilişkilerinin kamusal alan ya da dışılığına bakmaksızın vaaz edilen kurallarla işler. O kuralları tümelleyen "yasa"(lar) koyucunun, gücünü halk oyundan alıp almamasına göre yapılacak bir ayrım ise, demokrasi nüvesine değğin kestirmeleri belirler. Katılımın kanalları, kurumları açık ve akışkansa; öngörülebilir şekil ve şartlarda halkın iradesi, yasal alanda sürekliliğe ve/veya değişikliğe, temsilcileri aracılığıyla yansıyorsa; o rejim, daha çok demokrasidir.

Demokrasi ise sosyal, kültürel, siyasal, hatta ekonomik alanda genel geçer ölçünlere dayalı olmak kadar hukuk alanının da işleyişiyle kıvama gelir, olgunlaşır, gelişir. Hukuk bu anlamda sistemlerin tümünü etkileyen ve çok yerde belirleyen bir değerler kümesidir. Hukukun normatif ve doğal yönelimleriyle özgürlükçü, katılımcı demokrasinin güvencesi olması; o yolundan çıkarsa, ona yol göstermesi, düzeltici işleviyle, hakkaniyet duygusunu ayakta tutması ve en negatif olasılıkla çok şey yıkıma uğrasa bile herşeyin yeniden onarılmasını sağlamaya elverişli bir zemini oluşturması esastır.

Yasama, yürütme, yargı güçler dengeliliği içinde bağımsız yargıya atfedilen önem bundandır. Yargıya içtihad yönünü gösterecek, idareyi denetleyecek, iktisadi kurumları denetleyecek, TBMM Hükümetine anayasanın dibaçesi açısından ışık tutacak kurumlar; Yargıtay, Danıştay, Sayıştay ve Anayasa Mahkemesi, sistemin işleyişinde yaşamsal önemdeki kurumlardır.

Gerçekten Türkiye, Anayasa Mahkemesi deneyiminden -kimi yakınmalara karşın- kazançlı çıkmıştır. Daha yerinde olacak bir anlatımla, ekonomik, siyasal ve dış politik çevrimlerinin üzerine abanan buhranlı dönemlerinde demokrasi yavrusunu ilahlara bir sunakta kurban olarak sunmadan en az hasar ve kusurla o dönemleri atlatmada, hukuksal kurumsal işleyişine de dayanmıştır. Doğru yapmıştır. Siyasetin yönetemezliği dönemlerinde Senato gibi bir yapılanma dile getirildiğinde Anayasa Mahkemesinin bunun yerini aldığını söylemek ise yanlıştır. İkisi farklıdır.

İlke olarak toplumun kurumları bir diğeri ile karşı karşıya getirilmemeli o arada vatandaş devlete ezdirilmemeli ancak devlet de -eleştiri sınırlarının insan hak ve özgürlüklerinin kaydettiği en ileri aşamalar güvenceye alınarak- eleştiri pahasına istiskal edilmeye yeltenilmemelidir. Dolanlı yolları tıkayacak, art niyetleri sönümlendirecek ve bir tür özyıkıcılığı engelleyecek olan ise, geleneklerdir. Şükür ki, Türkiye devlet ve toplum geleneğinde kul da ezilmez devlete de sövülmez. İş şimdi odur ki, sırtını devlete yaslayarak rant elde edeni ve kamu gücünü kişisel çıkarı için kullanıp vatandaşını rencide edeni yasalar içinde etkisizleştirmek ve bunun siyasetin yükümü olduğu bilmektir.

Tüm bunlarla birlikte 21.yy'nın ortaklaştırdığı, "demokrasi, barış, özgürlükler" idealine katkı sağlayan bir yasal çevrim için sürekli yenilenme ve dengeli bir değişim bizim gibi Anadolu devrimini gerçekleştirmiş soylu bir uygarlığın sahiplerine güç gelmemelidir. Bu anlamda kendi halimize bırakılsak gelmez de. Meğer ki, 20.yy anlayışları ve yapıları ya çekile ya da siyaseten tasfiye edile!

Ancak kapsamlı ve yerli yerinde bir yenilenme için iki ana etmenden söz edilebilir: Birincisi, güvenlik kavramının ekonomik güvenlik boyutuyla güçlendirilmesi (geliri, geçimi, sosyal güvencesiyle yarının toplumunun inşaa edilmesi) ikincisi ulusal-hukuksal deneyimin özünde uluslararası alanda sağlanan gelişmelerin de dikkate alınarak bunların iç hukukumuza uyumu. Bunun da yalnız lafazanlıkla değil teknik, kriminal, adli kolluk, önleyicilik, sosyal destek programları izleğinde ve örneğin AB'ye özgülemeden ama AB de dahil diğer tüm deneyimleri dışlamadan gerçekleştirilmesi yararlı olabilir.

Herşey yaşamsallıkla bağdaşmalıdır. Yaşamsallığını yitiren anlayış ve yapılanmalar sürükleyici değil halka ve rejime kendisini sırtında taşıtandır. Ancak, dünden sonra yarından önce yapılabilecek en olumlu hareket, halkımızın beklenti, özlem ve duygularını dikkate almak, gelenekten geleceğe Türkiye'nin modern devlet-çağdaş toplum serüvenine harç koymaktır. Düşünceyi suçlayan-adi suçluları salıveren ya da uykusundan uyananın af vaat ettiği ve vicdanların bir günde bin kez infaz edildiği değil, insancıl sosyal anlayışın, bu günü, yarını ve gelecek kuşakları için daha da saygın bir Türkiye'yi uyanık şekilde kurduğu anlara; güzel zamanlara ihtiyacımız; ekmek ve su kadardır.



 
Toplam blog
: 374
: 491
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Merhaba! Toplumsal, siyasal, ekonomik ve kültürel olgularla ulusal ve evrensel düzlemde ilgilenme..