Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Şubat '08

 
Kategori
Bilim
 

Hukuk, sosyal ve felsefi açıdan laiklik

Laiklik, günümüzde en çok tartışılan konuların başında gelmektedir. Bunun başlıca nedeni de, laikliğin ne olup olmadığı konusunda düşünce birliğine varılamamasıdır. Kişilerin anlama yeteneği, uğraş alanları, politik ve ideolojik eğilimi, sosyal ve felsefi görüşü gibi faktörler buna engel olmaktadır. Çünkü hukuk, sosyal ve felsefi açudan yapılan farklı tanımlamalar, laiklik kavramının boyutlarını genişletmekte ve özellikle halk katında anlaşılmasını güçleştirmektedir.

Hukukk açısından laiklik, devlet ile din işlerinin ayrılığı, devletin din karşısında yansız olmasıdır. Atatürk'ten bu yana, devlet ve hükümetlerin (bazı takiyeler olsa da) resmi görüşü de bu yönde olmuştur. Bu görüş, laikliğin dar bir anlamı olup, onun yalnızca siyasal işlevini yansıtmaktadır.

Sosyal açıdan laiklik, bu dünya ile öteki dünya(ahret) işlerinin birbirinden ayrılması ya da dinin toplum yaşamı fazlaca etkileyen bir konumdan çıkarılarak kişisel bir niteliğe büründürülmesidir.Sosyal davranışları "günah-sevap"
kavramları ötesinde , "doğru-yanlış" ölçütü ile değerlendirmektir. Kısaca, "Toplumsal yaşamın çeşitli alanlarının, en üstün kural ve değer ölçüleri sayılan din kavramlarından kurtarılmasıdır"(1)

Felsefi açıdan laiklik, iman ve inanç yerine aklın egemenliğini kabul eden bir anlayıştır. Laikliğin bu yanı, kutsal inançlari zedeler ve toplumda laikliğin dinsizlik olduğu yönünde bir düşünce yaratır.

Atatürk döneminde, Atatürk'ün değişim hareketine (devrimine) karşı olanlar, laikliği bu açıdan yorumlamışlar ve topluma da bu şekilde aktarmışlardır. Laikliği savunanların yanlış tutumları da, laikliğin dinsizlik olduğu görüşüne destek vermiştir. Öte yandan, Atatürk döneminde, "laikliğin yalnızca belirli bir bürokrat kadronun bir lüksü, b ir üstünlük unsuru; kültürlü ve entelektüel olmanın bir niteliği şekline girmiş olması da laikliğe olan tepkiyi kuvvetlendirmiştir. Laik olduğunu sanan ve bunun için kendini 'ilerici' sayan bürokrat kadro, dinsel bağları sıkı olan
halk kitlelerini 'gerici' olarak suçlamış ve onları 'hor' görmek yolunu tutmuştur"(2)

Siyasal ve sosyal kurumlardaki laikliği gerçekleştiren Cumhuriyet yönetiminin, laikliği kişiye ve topluma aktarmada başarılı olamaması buna neden olarak gösterilebilir. Çünkü, "topluma kabule zorlanan hukuksal bir kalıp ve biçim olarak laikliğin temeli olan laik-akılcı düşüncenin topluma benimsetilmesine çalışılmamıştır"(3)

Din, kişi ile inandığı varlık arasında bire bir ilişkidir. Laiklik bu ilişkiyi, akla dayanan bir şekilde düzenler. Bu bakımdan dine akılcı bir şekilde yaklaşıldığında, dinine bağlı kişilerin laik olmaması için bir neden bulunmaz. Bu nedenle, laik olanların dinsizlikle suçlanması ne kadar yanlışsa, dinine bağlı olanların laik olamayacağını sanmak da o derece yanlıştır. Bu husus göz önünde tutularak, laikliğin toplumu ayırıcı değil, birleştirici bir unsur olarak ele alınması ve topluma da bu şekilde anlatılması gerekir.

cdenizkent

________________________

(1) Niyazi Berkes, Teokrasi ve Laiklik, İstanbul: Adem yayıncılık, 1984, ss.25-26
(2) Çetin Özek, "Devrim, Gençlik ve Konya Olayları", Cumhuriyet Gazetesi, 26 Temmuz 1968
(3) Özek, A.g.y

 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..