Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Haziran '10

 
Kategori
İlişkiler
 

Hulian'ın Düşleri (Yedinci Bölüm)

Hulian'ın Düşleri (Yedinci Bölüm)
 

Öner Samanlı, evlilik çiftlerin birbirine dürüst olmasıyla sağlam temelindedir..(Haberler)


SAHİLE VURAN ANILARLA ŞİİRSEL SÖYLEŞİLER…

(YEDİNCİ BÖLÜM )

Her gece giderim o ateş yakıp da, sıcağında ısındığımız, aydınlığında, kırmızı şarabı içtiğimiz sahile…

Geçen süreçte kumlar yok etmiş görünse de…

Güzel anıların tanığı külleri, elimdeki okaliptüs ağacından kopmuş dal parçası ile eşelediğimde, göz kırparlar tozlu taneli, grili siyahlı, sanki yanmamış bir meşe edasıyla bana…

Sonra soluklanırlar derinden ve hüzünlerime ortak olarak gelirler dile…

Üzülme terk edilişler görecelidir ekseri, dürüstse yaşanılanlar kaygılanma görünür yakında “Sevgilim bak söz vermiştim ya, işte geldim” diye…

Tesellim olurlar, anılarıma saklı sevgilerimin külleri, işte bu tesellilerin umarında her gece…

Aaaaaa,


O da ne..?


Demiyorum artık bu son bölümde…


Hani olur ya romanlarda, filmlerde, aynen ki, öyle….


Bir şişe geldi sahilde seninle ateş yakıp da seviştiğimiz o yere, o sahilde kumlar üzerine….


Sanılarımca, bir yabancı memleketten atılmış olsa gerek, üzerinde bir kadın eli, kadının elinde kadehi…


Silinmiş olsa da kısmen okunup seçiliyor üzerindeki etiketi…

“ L’amour Vin de Rouge” yazısı ince ve zarif bir kadın elinin resmi üzerinde…


…arsilya diye yırtılmış bir kısmından anlaşılıyor ki, Marsilya….


Şişeyi açma yada açmama sürecimde, elimi göğsüme koydum yüreğim bir yerinde çarpınıyordu, bir de birlikte yaktığımız ateşin, sönmüş küllerinde…


Fransızca el yazısı ile yazılmış notların göndereni tesadüfi birisinin, tesadüfi birisi ile buluşmasındaki son duraktı onun için burası…


Son okunabilme tarihi yazılı olmadığı için üzerinde bayat da değildi nasılsa….


Şanslı sayılırsın, sokaklarda peş peşe gezen çöp toplayıcılarının eline geçmeyip de, kadir kıymet bilen bir beşeri ademe geldiğin için de…


Hadi ağabey okusana yazılanları, kaldığımız altıncı bölüm, yedici bab, yüz doksan dokuzuncu paragraftan…!


“Beni okuyan sen; Bu şişedeki şarabın tamamını birkaç dakika içerisinde içtim, ondan önce de, bir ‘Semilion’ içtiğimi biliyor musun..?


Ama şimdi seni de gördüğümü bilmelisin…!


Adım mı..?


Hulian..!


Bilmiyorum kimin eline geçecek bu yazdıklarım…?


Hala yaşıyor olmayacağım belki de…


Belki de, yaşamımdaki umarsızlıklar, bu şişenin içinde tutsak olacak ve yitecek Akdeniz’in derinliklerinde….


Bir adım yazılı, ne soy ismim var, ne telefonum, nede adresim…


Yaşamayı istemekten nedense öteledim kendimi…


Çünkü umut verdiğim sevgilime yalan söyledim…


Tamam ağabey geç bunları..!


Yahu sen kimsen kimsin bilmiyorum ama yeğenim..!


Bu yazının başını okumayan anlayamaz ki kıçını…!


İşte bu nedenle her bölümle veriyoruz ana fikrin mesajını…


Evet şimdi şişeden çıkartıp ta, bu notlarımı okuyan, benim için iyi şeyler düşünmediğini biliyorum.


Çünkü benim adım Hulian..!


Keşke hiç okunmamış olsam, yalanlarımla hiç değilse, Juann’a karşı, gölgede saklı kalsam..

Çünkü onun o kısa ve öz cümlesini ben, sürekli inkar etmenin asla doğuramayacak gebesiyim…

Yalan yere yemin ettim bir kere, belki yarınlarda bile, mesela bir boşanma davasında mahkemede bile tekrar etmem gerekirse eğer, maalesef tekrar edeceğim aynı senaryomdaki şeyleri, tıpkı kurulmuş bir zemberekli saatteki guguk kuşu gibi…

Ne demişti Juann; “Sadece sözüne güvenerek evleniyorum…”

Ben de o sözün daima arkasında olacağımı söylemedim diye inandırdım kendimi, herkesi ve hatta kendisini…

Peki ben Juann, ile yaşamımın bundan sonrasını birlikte mutlu yaşamak uğrunda evlenmemiş miydim.

Kilisede şahitler huzurunda, “Kederde ve tasada, hastalıkta ve sağlıkta daima birlikte olacağız” diye yemin etmiş miydim.


Yo hayır ne zaman yemin etmiştim ki..?

Gelmeyi düşünebilirim demiş olabilirim belki…!

Üstelik kilisede yemin ederken ben içimden “Vallahi Yalan” demiş üstelik de sağ ayağımı da, kaldırmıştım…

Sayılmaz ki sayılmaz…!

Senaryomun üçüncü kısmında can almam gerekiyordu.

Nasıl can alıcı vurgunu gerçekleştirecektim. Senaryomu zaten amatör bir ruhla ekip olarak tüm detayları ile hazırlamıştık.

‘Juann, sen iyi bir yazarsın, başka kişileri yazılarınla onurlandırıyorsun. Kim bilir onlar ne denli mutlu olmaktadırlar.

Oysa roman ve öykülerindeki kötü kadınlarla benim yaşantımı ortaya koymaktasın…Yanlışlıkları roman ve öykülerinde benimle örtüştürmektesin..! Bunların bedellerini sana ödettireceğim…’

Bu söylemleri birazda, çevremde eş dost varken telefonda bağıra çağıra yapıp, şiddetli geçimsizlik halleri yaratırsam, yalancı şahitlerimde hazırdı…

Ondan sonra ver elini Amerika…!

Amerika’da başka Juann’lar mı yok…

Hatta giderim moral için İtalya’ya, karşılaşırım yaşasın beni bekleyen ‘Don Juan’larla…!

Ben tüm bu kötü senaryolarımı aktarırken, Juann’a, o sanki Yüce İsa’nın Mesihi oluyor, sabrı ve sakin tavırlarıyla, senaryomun karşı tarafından bana el sallıyordu…

Onun çocuklarımı istemesi değildi ki önemli olan…!

Önemli olan benim çocuklarımın onu istemesiydi…!

Onun arkadaşlarının beni istemesi değildi ki önemli olan…!


Benim arkadaşlarımın onu istemesiydi…!


Ne çocuklarım nede arkadaşlarım Juann’ı istemiyor, ben ise onun için hala neden ölüyordum, bilemiyorum…


İşte ben bu kavgalarımın galibi olmanın özlemiyle, ayrılmak üzere, senaryomun tüm oyuncuları ile gittiğim duruşmaya ne Juann geldi, nede onu temsil eden bir avukatı…!


Üstelik tüm aramalarımda telefonuna da ulaşamıyordum.


“Lillé” de tanıdık dostlarla sorgulattım, kimse bir haber ulaştıramadı…


Juann, ikinci duruşmamızda bulunsa da bulunmasa da, yargıç boşayacağını söylemişti.


Böylece senaryo tamamlanmış olarak filme çekilebilecekti…


Duruşmaya on iki gün kalmıştı…


İşyerime iki sivil adam geldi… Bu kişiler Polis Müfettişleriydi…


Kocanız Juann Samerzino, kendisini asarak intihar etmiştir.


Cesedi ölümünden iki hafta sonra duyulan koku nedeni ile açılan “Lillé” deki evinde bulunmuştur.


Bu hususta ifadelerinizi alabilmemiz için, Cinayet Müfettişliği Merkezine sizi götürmek zorundayız…!


Allah kahretsin…


İşte buraya kadar mükemmel olarak giden senaryomuzun sonu istediğimiz gibi sonlanamamıştı.


Şimdi bir cinayetin azmettiricisi olarak yargılanmasam da, yanımda yer alan tüm senaryo destekçilerim korkularından benimle dostluklarını kesmişti…


Çocuklar mı…?


Varsa bir dert yoksa bir dert…!


Keşke kimseyi umarıma almasaydım…


Kimseye yandaş olmasaydım…


Keşke “Lillé” ye gidip, ömrümün kalan yıllarını ‘Juann’ ile birlikte yaşayabilseydim..


Keşke Juann’ın ölümüne sebep olmasaydım..!


Ne şiddetli geçimsizlik, ne ilişkimizde noksanlık vardı.


Artık yaşamak istemiyorum…


İtiraflarım nerede olursa olsun, sonucunda bir karanlık dünyada yaşamaktansa, yolun sonunda her şeye elveda dileklerimle….


Hulian - Marsilya”


….

….


Hulian’lı, o şiirsel sayfaların sonrasında okuduklarımın gecenin ilerleyen saatlerinde zaten yangın yeri olan yüreğimde, şimdi faili meçhullerce atılan ateşlerin yaktığı bir orman yeri gibiydi…


Tanrım benim annem, kız kardeşlerim ve kızlarım var…


Kesinlikle annelik duygusu ile babalık duygusunun arasındaki mesafelerin bir uzay boşluğundan da büyük olduğunun inancıdayım hepsi bu kadar!

….

….


Budan böyle o çok sevdiğim “Gece Karası” şarabını da içemem artık…


Demek ki adın senin;


Hulian,


Demek ki sen, Dolunay Prensesi’nin ölümünde nedensin..!


Hayır kesinlikle sen, varsa o “Dolunay Prensi”nin, olsan olsan, taş kalpli ninesi “Çirkin Kraliçe” sin…!


Bu umarlı söyleşi fırtınalarını estirirken, bir yel değirmenini yok edensin…


Denize karşıyım…


Akdeniz’e karşıyım…


Akdeniz’in her daim karşısındayım…


Tüm bu karşı duruşların ardında inandığım o ki;


Keşke duyabilsen sesimi…


Sana önceden söylediğim gibi, “Gece Karası” şişesiyle de iletemeyeceğim ki hislerimi…


“Midas’ın Kulakları” değil olsa olsa, çok da uzamış olan, sendeki, “ Hulian’ın Kulakları”


Biliyorum tüm anneler memeli, anneler ise asla ve asla yalandan gömlek giymemeli…


Üşürler, sonra emziremezler kesilince sütleri, ağlatırlar kesinlikle bezden bebekleri…


Hulian;


Ben bir kadının erkeğine sevgisini sınamak için bir öykü yaratmıştım yıllar önce.


Keşke onu okumuş olsaydınız, Juann ile birlikte…!


Üzmezdiniz biri birinizi, hem de sevenlerinizi….


Bu öykü Marsilya’dan gelip de geçiyor, burası küçük bir kasabanın sahili…


Tarlalarda doğru ekilse de insanlar için tohumlar, doğru biçilemez ise, olur hayvan yemi…


Tanrı’nın yarattığı tüm varlıklar sevilmeli….


Sevmeli yüreği boş tüm kadınları, bulunursa adam gibi adam koca pirinç çuvalında tane bile olsa kesinlikle ihanet de edilmemeli…


Aramalı erkek de Tanrı’nın kendisine eş diye bahşettiği o mükemmel meleği…


Melekler asla yalan söylemez biliyorsun değil mi..?


Her şeyin kainattaki tek sahibidir her daim, “Yüce Tanrı”…!


Sonra neden haram etsin ki adam gibi içiyor ve insanlık nasibinden uzaklaşmadıkça insana, ol “Yüce Mevla” şarabı…


İşte bundandır, bu aciz beşerin yıllarca ‘Ey Yaratanım, yaratılmışlığımdaki aczimle samimidir, itiraflarım’ dediği feryatları….


Karanlığa karşı her gece mum yakmak alışkanlıkları…


Her zaman yerinden okunmalı mutluluk şarkıları…


Gökyüzünde oysa belirgin ve tektir


Hulian;


Çobanlığı olmasa da, ‘Çoban Yıldızı’..!


Ne demiş ol yüce Mevla kulu, Mevlana;


“Ya göründüğün gibi ol,

Ya da olduğun gibi görün”

Üstelik bunları söyleyen ve aktaran er kişi;

Sizin oralardan, Fransa Hükümetinizce kendisine evvel zamanın birinde verilmiştir adamlığından olsa gerek “Devlet Nişanı”…

Laik ve aydınlık fikirlerinin ışığıyla aydınlanmacı şair ve yazarlığından da ödün vermeksizin, Libya’da “Allah Dostu” unvanına layık görülmüştür bu biçare zavallı…

Üstelik de, “Trablusgarp Şiir Festivali” Sanat Ödülünü alabilmiş ilk “Türk”, er bir kişi…

Sık sık da, Arap Milletine, kalleştir tarihler boyunca vurmuşlardır Türk’leri, kahpece arkadan diyerek postasını koyan…!


Amma velakin de, dandikten;

Konstantinopolis Dükü, “Onners Samanli”

Öner SAMANLI

DİPNOT:


“ Yaşama Geldiğinde Zaten Hançerlenmişti Yüreği, İşte Bu Yüzden Suçu Yok Acılarda Kimsenin ”


“Şiirsel Söyleşiler” Betiğinden


*Mustafa Kemal Atatürk’e olan saygın hayranlığın tezahürü…


(Türkiye ve Dünyanın En Kapsamlı Atatürk Sitesi Kurucusu ve Editörü)

http://www.ataturksitesi.com/

Lütfen Ziyaret Ediniz, ettiriniz, internetten tüm mecralara linkini veriniz…!

 
Toplam blog
: 295
: 3087
Kayıt tarihi
: 22.08.08
 
 

Prof.Dr. Öner Samanlı, yıllarını eğitim ve öğretim faaliyetlerine adamış, birçok bilimsel makalen..