Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mayıs '11

 
Kategori
Öykü
 

Hürriyet Ailemde Yayınlanan Öyküm...YILDIRIM AŞK...

Hürriyet Ailemde Yayınlanan Öyküm...YILDIRIM AŞK...
 

Tatlı sürprizleri çok severim..Yaşam sevinci kaplar içimi...

Az önce arama motorunda Hürriyet Ailemde yayınlanan bir öyküm gözüme ilişti...Hiç de haberim yok...Siz ,habersizce alın öykümü koca Hürriyet Gazetesinde yayınlayın...

Hımmm...

Ama bir defaya mahsus affettim...Heh hee...Olsun,varsın...Özveri bizim karakterimiz...Her hafta yayınlasınlar...Dükkan sizin...

MBde daha önce yayınladığım bir öyküydü bu...Çocukluğumda da kiraz,kayısı ağaçlarımızdan topladığım ilk meyveleri sepete doldurur;hemen mahalle arkadaşlarımla paylaşırdım...Paylaşmayı severim...Eşit biçimde bölüşmeyi de...İzninizle MB dostlarımla bu öykümü paylaşıyorum..Tıpkı basım... Kopyala-yapıştır tekniğiyle...

............

Mesut Selek


Yıldırım Aşk Böyle Olmuştu...

Sevdiğini alamayanlara... O'nu elinden kaçıranlara nasıl acırım... Bir ömür boyu kavuşamadığı yavuklusuna ''yananlar'' bu evrenin en ''Garip'' insanlarıdır... Seven kalp unutmaz... Hep kanar, akşamın kızıllığında yanan kızıl güller gibi...

Elinden aniden uçup giden bir güvercinin bir daha dönmesi için yalvaranlar ne acılı insanlardır... Kim bilir? Bir kız sevmiştim bir zamanlar... İlk aşkımdı... Küçücüktüm... Top oynadım onunla, acıktım... Evime döndüm... Deprem başlamıştı... Her yer sallanıyordu... Ben oyun derdindeydim... Evin içindeki kovaların devrilişini görüyordum...

Elimde ekmek arası peynir-domates... Ahşap evimizin her tarafından uzun ve paslı çivilerin sesleri geliyor; lambirilerin seslerine karışıyordu... Zavallı annem, bir taraftan beni ve iki kardeşimi kanatlarınına altına almış... Evden çıkarmaya çalışıyordu... Ben, ilk aşkımı düşünüyordum... Bir daha görebilecek miydim acaba? Minik bir kalp böyle mi severdi? Depremi ucuz atlatmıştık... Herkes yaralarını sararken benim küçük aşkım yok olmuştu ortalıktan... Ailesi korkmuş, hemen köy evlerine taşınmışlardı... Beni kim dinlerdi ki... Derdimi anlatsam... Çocuk işte... Aklı ermez... Gülüp geçerlerdi... Babam, tayin işlemlerini tamamlayıp oradan kaçarcasına Ankara'ya dönmüştük... Okullar peşisıra devam ediyor... Yaşam tüm hızıyla bindiriyordu... beşer beşer yıllarla... Yirmilere gelmiştik... Lisede gelip geçen küçük aşk maceraları... Üniversitede ilk beşe girecek yakışıklılardan olmama ve çevremde ''Pervane olan Tanrı'nın sihirli varlıklarına'' rağmen, bir türlü ilk aşkıma benzer bir kız göremiyordum... Anneme sormuştum... ''O kız ne oldu?'' diye...

Annem, kızın son halinin çok çirkinleşmiş olduğunu; hatta evlenip boşandığını da araya sıkıştırıvermişti... Üzülmüştüm... Bir gün, artık hayata atılma günü gelmişken... Mesleğimi ve de ekmeğimi elime almışken, can yoldaşım, anacığım karşımda bitiverdi... ''Seninle özel ve güzel bir konu görüşeceğim... Gel yanıma bakalım'' dediğinde hemen dizlerine başımı koymuştum...

O, benim saçlarımla oynarken... Bir taraftan da özel ve güzel konuya girivermişti... Dün, komşuda bir güzel kız gördüm... Ay parçası mübarek... Hokka gibi burun... Mim dudaklar... Hele elleri... Amanın o gözleri... İncecik beli... Yanakları kınalı yapıncak gibi hafiften çilleri var... Tam aslan oğluma layık... Oğlum bu kızı git ve bul!..

Haydaaa !...Annem kıza benden önce ''Tav olmuştu!..''Kendi gidip istemiyor da bana ''Havale'' ediyordu... Osmanlı bir kadındı annem... Hepimiz ondan çok korkardık... Babam daha da korkardı... Ama çok da severdik... O, bir kız bulmuştu da ben onunla evlenmeyecektim ha? Mümkün mü? O halde hemen davranmalıydım... Kızın, adı, çocukluk aşkımın adıydı... O adın hürmetine gitmeliydim...

Önce adresini buldum... Sonra çevresinden ortak bir dostumuz bayanı kafaya aldım... Bir bahaneyle evlerine gidip tanışacaktım... Plan, senaryo, aksesuarlar tamamdı... Traştan sonra ''Mennen'' bile sürmüştüm... Babamın eski ''Buick'' ine benzini doldurdum... Çiçek, çikolata falan da tamam... Geniş yakalı uçuk sarı gömleğimin yakalarını ceketimin üzerine çıkardım... Saçlarım lüle lüle maaşallah!... İspanyol paçam da savuruyor! Kızın bir resmi bile yok elimde... Düşünebiliyor musunuz halimi? Annem, kızı yandan görmüştü... Ya diğer gözü yerinde miydi acaba? Görünmeyen tarafında koca bir yara olamaz mıydı? Olsun... Onları da Allah yaratmıyor muydu? Hem ''Anacığım'' beğenmiş... Bana ''Halt etmek düşerdi ''Dışarıda, Nisan yağmurları öyle bir yağıyordu ki saçımın biryantini bozulur diye de korkuyordum... ''Ulan Mesut!..'' dedim kendi kendime... Fakültede onca güzeller varken, sen kalk tanımadığın bir ''Mecraya ''yürü... Ama evlilik öyle ısmarlama olacak bir iş mi yani? İnsan önce sevmeli kardeşim!.. Hem de ''fitil'' gibi aşık olmalı yahu!.. Evlilk bu! ''Boru'' değil... Elbise değil ki... Giyesin... Sonra atasın... Evlerinin önüne gelmiştik ki bende bir heyecan... Bir ateş...

Allah!.. Allah!... Kırk yıllık çapkının bacakları titriyordu... Sanki ''Kız istemeye'' gelmişim!.. Nihayet, alt tarafı... annemin hatırı kırılmasın diye şöyle, formalite icabı bir çay içip dönecektim canım!.. Kapıda çok güzel karşılandık... Girdik oturduk... Malum, hoş beşler başlayıverdi.. Üç-beş kız... Ortada zırlayan bir bebek... Bir kaç yaşlı bayan sürekli gülerek bana bakıyorlardı... İşte ''Damat bu demek ki '' der gibi...

Bir an kendimi ''kuşatılmış kale'' gibi hissettim... Ama tanıştırılanlar arasında ''benimki'' yoktu!.. Sormaya da utandım... Eğer bu kızlar gibiyse gelecek olan...''Bana eyvallah arkadaş'' dediydim ... (Tabi kendi kendime...) Demeye kalmadı... Aman tanrım! İçeriye bir güneş doğdu... Bir melek süzülerek girdi!.. Bebeğin zırlaması da durdu... Elini uzattı... Tanıştım... Baktım... Bakıştık... Güldüm... Gülüştük... Gözlerime inanamıyordum... Bu... bu..benim çocukluk aşkımdı... Adı da O'ydu... O gözler... ''O gül endam bir al şale bürünüp yürüyor... Ucu gönlüm gibi ardınca sürünüp yürüyordu... ''Ama O... O... olamazdı... O'nun yaşı şimdi yirmilerde... Bu... bu ise henüz onyedisinde... Yeni doğmuş bir ay parçası... Tam da karşımda oturdu hep... Gözlerimiz hedefe kilitlenmiş gibiydi...

Eeyyy aşk!.. sen neler kaadirsin işte... Yıldırım mı çarpmıştı beni? Yoksa yüksek geririmden mi tutmuştum... Dünyaya yeni gelmiştim... O güne kadarki yirmi yılım boşa geçmişti... Böyle yaşamak mı olurdu canım... Yedik, içtik, vedalaştık... Çaktırmadan ev telefonunu almıştım ve de bir ufak ''randevu '' Mercimek fırında... Annem, .beğendiğime çok sevinmişti... Sanki tersi mümkün müydü? Analar hisseder derler ya... Bilinç altı sezgileriyle müstakbel gelinini bulmuştu...

Allah'ın emri... Peygamber 'in Kavli ile söz kesilmişti... Bir yıl sonra nişan ve düğün... Harika bir yuva... Şahane bir evlilik... Derin ve hiç bitmeyen bir aşk... Tüm yaşam sıkıntılarına göğüs germeler... Topaç gibi çocuklar... Ve de çocukların cennet meyveleri... torunlar...

Benim son günlerdeki efkarım ondandır işte... O şimdi yanımda yok...

''Gül yüzünde güller solsa ağlarım... Bağlarında ak bağrımı dağlarım... Boynum bükük ellerimi bağlarım... İçkilerde aşkın varmış bilmedim... Aşkı içtim, gül yüzünü görmedim.. Güller gibi ben de bir gün gülmedim... Sensiz herşey inan ki bomboş... Ben derdinle inleyen bir garip sarhoş!.. (Erol Sayan)

..............

http://www.hurriyetaile.com/ask-hikayem/yildirim-ask-boyle-olmustu_2298.html

 
Toplam blog
: 1521
: 1639
Kayıt tarihi
: 23.06.07
 
 

İnsan yontmakla geçti ömr-ü baharı... Güzel ve canlı heykeller yaptı... Kimisinin içi çabuk boşal..