Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Eylül '15

 
Kategori
Deneme
 

Hürriyet mutlu hayattır

İnsan özgür bir ülkede özgür olabilir. Özgürlüğe bağlı yaşamı insanın mutluluğu olarak değerlendiriyoruz. İnsan özgür yaşamdan zevk aldığı zaman mutludur. Sevinç mutluluğun coşkusudur. Mutluluğa bağlı sevinç için, insanın irade gücüne sahip olması gerekiyor.

Toplum kendi özgürlüğünü bir tabuya, bir sisteme, bir diktatöre kaptırdığı zaman değersizleşir ve tutsak olur. Yani liderlerin, şirklerin değerli görüldüğü yerde toplum değersiz olur. Değersizliklerle beraber yaşamın mutluluğu ve mutluluğa bağlı sevinç ortadan kalkar. Bu koşullarda insan mal olarak değerlenir ve ticari emtia olarak bir fiyata sahip olup alınıp satılabiliyor. Despot sistemlerde işgücü olarak insanın toprağa bağlı olarak alınıp satılması buna iyi örnektir. Uluslar için durum aynıdır.

Biz mutluluğun toplumsal ifadesini de bireyin mutluluğuyla ilişkilendirmek zorundayız. Çünkü mutlu toplum mutlu bireylerden ibarettir. O zaman mutluluğun geliştiği özgür ortamı işaret etmeliyiz.

Özgürlük yaşamın mutluluğu olduğuna göre, mutluluk özgürlük ortamının yarattığı manevi hazdır. Özgür ortamda insanda maneviyat güçlenir. Her insan bir maddi şahsiyete sahip olduğu gibi manevi dünyasına da sahiptir. İnsanın ancak özgür ortamda maneviyatı güçlenir.  Vicdan özgür manevi şahsiyette gelişir.

İrtica insanları korkuluklara kurban ederken şirklere bağlar. Bilim insanı şirklere karşı korurken inançlı yapar. İnsan zuhur eden somut korkuların ve ruh dünyasında ortaya çıkan gayri maddi korkulukların tesiri altında Rabbimize olan inancı kalmaz, O'nun yerine korktuğu şirklere bağlanır. Diktatörlere, şirklere sadakatin içyüzü budur!

Özgür kişiliğin duyguları manevi şahsiyette biçimlenir. Özgürlük kimsenin karşı çıkmayacağı yaşam tercihidir ama ona sahip olmak için insanlar aldatılardan dolayı hep çelişik davranmışlardır. İnsan kendi fiziki organlarını başkasına kullandırması ne kadar kendi doğasına aykırı ise, irade gücü dediğimiz manevi şahsiyetini başkalarına kullandırması o denli kendi fiziki şahsiyetine aykırı olur. Biz buna insanın kendinden kopuşu diyoruz. Özgür olup olmamak bu koşullarda ortaya çıkar. Siyasette tek irade dayatması toplumun kendi sorunlarının tarafı olmasını engellemeyi amaçlar ve toplumun yok sayılması anlamına gelir.

İrade insanın manevi gücü ise fiziksel varlığı organlarıyla birlikte insanın somut varlığıdır. Rabbimizin yaradılış mükemmeliyetinde maddi şahsiyetinin varlığı ve maddi varlığından yansıyan ruhsal şahsiyeti vardır. Yani biri beden biri ruhtur. Bu şahsiyetlerden biri tutsak olunca özgürlüğü ortadan kalkar. Toplumumuzda hala “benim diktatörüm, benim putum, benim şeyhim, benim seyidim” deyip duran insanların acıklı kara sevdaları ruhsal ve fiziksel esaretin en koyusudur.

İnsanın insan üzerinde tahakkümünü gerçekleştirenler bunu keyif için veya hobi olarak yapmazlar. Bu durumda sömürü amacı belirleyicidir. Suiistimalciler bunu gerçekleştirmek için kendine özgü sisteme ihtiyaç duyar.

İlkel insanlar doğal özgürlüğü yaşarlar. Elbette bu doğal özgürlüğü yaşarken akıl vasıtasıyla ihtiyaç duydukları kadar erdemlere ve ilkelere sahiptirler. İnsanın bozulması tahakkümle başlar.

İnsanlar yaşamlarında üretme yetenekleri geliştikten sonra işgücü ihtiyacı kendini dayattı. Mesela, demirin işlenmesi için ham madenin yeraltından istihracından mamul hale getirilinceye kadar insan iş gücüne ihtiyaç duyuldu.

Üretime yönelmeyen toplumlar, talanlar için yine işgücü olarak savaşçılara ihtiyaç duyarlar. Çöl köleci toplum sistemleri Avrupalı Hıristiyan korsanlar gibi  işgücüne, talanları gerçekleştirmek için ihtiyaç duydular. İnsanları tutsak etmek için sadece kaba güç yetmiyordu, insanların maneviyatına hükmetmek için insanlar için korkular yarattılar ve putlardan, şirklerden korkuluklar yaptılar. Bu talancılar bu korkularla toplumu köle sahiplerine karşı secdede duracak duruma getirildi.

Çöllerde yaşayan toplumlar geçimlerini yerleşik düzende olan toplumların üretimini gasp etmek için kara korsanları ve deniz korsanları şeklinde güçler oluşturdular. Bu korsan silahlı gruplar talanları, yağmaları şan ve şeref şeklinde övgü vesilesi yaptılar.

Ortadoğu yerleşik düzenlerindeki ürünler ve çöl anlarındaki üretimsizlik bir taraftan korsan talanlarını geliştirirken bir taraftan ticaret erbabı sınıfını geliştirilip güçlendiriyordu. Bu durum değişen koşulların sınıflar arası çelişkilerin derinleşmesine neden oldu.

Çöl talancı sistemi çok acımaz bir yapıya sahipti. Bu yüzden Ticaret gelirlerinden başka bir gelire sahip olmayan Hz. Hatice’nin İslam inkılâbına karşı çok acımasız davranıldığını görüyoruz.

İslamiyet talancı ve yalancı putperest erkek egemenliğinin gaspına uğradıktan sonra dünyada günümüze kadar büyük sorunlara, büyük acılara neden oldular. Hıristiyanlık doğmadan öldü ama İslam inkılabı Hz. Hatice’nin vefatına kadar devam edebildi. Günümüzde de inkılapların ömrü kısa oluyor. Her inkılabın ardından ihtiraslar bileniyor ve karşıtını yaratıp ona yeniliyor.

Rabbimiz adına insanların iradesi ellerinden alınınca birey kendini bir hiç olarak anlamaya başladı. Köle sahipleri ise kendilerini egemen erk gördükleri için köleler için tabu olup köleleri kendi efendilerine karşı secdede kalmaya zorunlu kıldılar.

Günümüze kadar sürmekte olan İslam cemaatlerinde şeyh-mürit ilişkisindeki ellerin önde bağlı, başı öne doğru eğik olan mürit sadakat şekli bu köleci düzenin hala sürmekte olan biçimidir.

Ruhsal şahsiyet zayıflığı insanın kendini değersiz varlık görmesine neden olur. Özgür şahsiyet tanrılara karşı saygısızlık olarak kabul edilir. Böylece fizik olarak meydana gelen tutsaklığa ruhen tutsaklık eklenince bu efendi-köle ilişkisi, kendi sistemine dönüşür.

Bu sistemin ideolojisi dini şeriat ideolojisi, günümüzde siyasal despot sistemlerin ideolojisidir. İhtiraslı erkler tarafından pompalanan despot ideoloji yeni nesli dejenere olma tehlikesiyle karşı karşıya getirdi.

Düşüncede gelişme, toplumsal değişimlerle birlikte köle-efendi ilişkilerini de değişmeye zorladı. Köleleri kendi sistemleri için savaştırabilmek için aldatma yöntemleri de değişti. Daha evvel kabilecilik, aşiretçilik temeli üzerinden ümmetçilikte cennette huriler vaat edilirken, bu yeni süreçte inançsal temel üzerinden değişen dünya koşullarıyla uyumlu yurtseverlik, miiliyetçilik, ulusallık propağanda aracı eklendi.

1900 yılları ile 2000 yılları arasında yüz yıl ihtirasların biçimlendirdiği siyasal sistemler zirvede olduğu görülüyor. Bu durum geleneksel tahakküm içgüdüsüyle ilgilidir. İnsanları eski sistemde olduğu gibi sadakatte tutma istemi ortaya çıktı. Efendilerin çıkarlarına yönlendirme ve onlar için savaştırılmada yeni taktikleri de beraberinde getirdi. Sol adete nazizm ile bu konuda yarıştı.

İnsanoğlunun bu durumu bireyin özgürleşme ihtiyacını işaret ediyor. Özgürleşmeyen insan kolay aldatılır. Bağımlı olduğu öğeler bireyi kolaylıkla yönlendirebilir. Bireyin özgürleşmesi için yeteri maddi yaşam koşullarının ve buna paralel olarak uyumlu düşünce değişikliliği gerekiyordu.

Dünyadaki gelişmeler baş döndürecek ölçüde hızlıdır. Ortadoğu coğrafyası din istismarcılarının gazabına, yalanların tufanına uğradı. İnsanlar ve dinler bu yalanlarla çok kirletildi, insan beyninin gelişmesine engel oldu. Devletler geçmişten günümüze kadar dinlere siyasal ihtiyaçları çerçevesinde biçimler verdiler.

Canlılarda özgür olmak yaşamın temel amacıdır. Hangi canlı tutsak olmak ister? O halde özgür kalmak tüm canlıların ortak yaşam amacıdır veya güdüleridir. İnsanlar için tutsak olmak bir cezadır. Ya insan kendine karşı suç işlediği zaman birine tutsak olur, ya da bir başkasının ihtirasına tutsak kalır. O halde tutsak kalmanın nedeni kendine karşı işlediği bir suçun bedelidir veya mağduriyet kaderidir.

İlk bakışta anlaşılmaz gibi görünen bu yaklaşımı iyice incelediğiniz zaman ne denli önemli olduğu ortaya çıkar. İnsan kendine karşı nasıl suç işler? Aldanıp tutsak düşmek bir suçtur. Her suç bilinçli olarak işlenmez. Toplumlar da kendine karşı suç işleyebiliyorlar.

Toplum kendi değerlerini terk edip başka toplumlara sadakatle bağlı kalınca kendine karşı suç işlemiş olur. Toplumların binlerce yıllık mayalanmış kültürel değerlerini terk edip daha geri toplumların ihtiraslı sistemlerine bağlanması yaşam gerçekliğimizle bağdaşmayan korkunç bozulmalara neden oldu.

 

 
Toplam blog
: 4
: 220
Kayıt tarihi
: 02.09.15
 
 

İktisadi ve Ticari İlimler mezunu, emekli. Yaşadığımız coğrafyada ezbere ve taklide dayalı yaşam ..