Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Şubat '17

 
Kategori
Anılar
 

Hüseyin Avni Dede ile tanışma

Hüseyin Avni Dede ile tanışma
 

Hüseyin Avni Dede -foto CengizYavuzak


2004 3 Temmuz Cumartesi
 
Saat 14'de Daçkalı okul ağabeyim Danyal'ı aradım. "Ben iyiyim; dişlerimin çekimi de bitti" dedikten sonra ara vermeden, "Bugün Sahaflar'a gidelim mi?" diye soruverdi. Benim de canım sıkılıyordu, düşünmeden kabul ettim.
 
Kadıköy'de buluşup vapurla Eminönü'ne geçtik. Tramvayla Beyazıt'a çıktık; oradan Sahaflar'a geçtik. Yaşlı çınarın altında tezgâh açan Danyal'ın arkadaşı Hüseyin Avni Dede'nin yanına vardık. Çaylarımızı içerken kendimizden söyleştik. Hüseyin Avni Dede eski para, eski takı, incik boncuk, anahtarlık gibi şeyler satıyor; bizimle yaşıt; kırlaşmış sakalı göbeğine iniyor, saçı da omuzlarına dökülüyordu. Konuşması, "aman kimseyi kırmayayım" titizliğinde yumuşak ve alçak bir tonda; ermiş değil amma derviş gibi bir adam. Birkaç tane büyük cebi olan siyah kot kumaştan bir yelek, yakasız beyaz bir göynek ve kilolu olmasına rağmen üstünde bol duran çivit mavisi bir kot pantolon giymişti. Üstü başı da yüzü kadar temizdi. Karısı, anası, babası ölmüş, çocuğu yok ve hep bu işi yapa gelmiş. Çocukken biriktirdiği yığınla gazoz kapağı, kibrit kutusu, sakızlardan çıkan karton resimler, cam ve porselen misketler hâlâ daha koca bir tahta bavulda dururmuş. Okunmuş Teksas, Tommiks, Tex gibi çizgi hikâyeleri takas ederek ve satarak şimdiki işine ilk girişim adımını atmış.
 
Eski kâğıt ve demir paraları şeffaf naylon keseciklere koyup öyle tezgâhlıyordu. Gene naylon keselerle koruma kılıfına alınmış eski basımlı ince hacimli kitapların üstünde sarımtırak bir küçük tekir kedi uyuyordu. "Bu kedi seninle evden mi geliyor?" diye sordum. "Hayır, ben tezgâhı kurar kurmaz o da geliyor tezgâha kuruluyor;  yayılıp ense yapıyor" dedi. Danyal kedinin kafasını okşadı; kedi gözlerini bile açmadan sırtüstü dönüp arka ayaklarını iki yana açıp geriye doğru uzatarak gerindi. Ben de çenesinin altını kaşıdım. Elimi çekince yeniden yan kıvrılarak uyumaya devam etti. Sarman tekirin bulunduğu ortama duyduğu güvene gıpta ettim. Biz evimizde bile bu kadar güven içinde uyuyamıyoruz be...!
 
Danyal bir adet kâğıt eski 500 Türk lirası aldı. Ben de bir katkıda bulunayım diye Hüseyin Avni Dede'nin on lira ederiyle 1976 basımı, "ACIYA KURŞUN İŞLEMEZ" adlı şiir kitabını aldım. Danyal, "imzala da öyle ver" deyince Hüseyin Avni kitabını adıma sevgilerle imzaladı. Bu benim satın aldığım ilk imzalı kitap olacaktı. Fakat olmadı, Hüseyin Avni Dede kitabı hediye etti. Aldığım ilk imzalı kitap hediyesi oldu. (kitabı kaybettim; köye taşınırken uçtu gitti. Sağlık olsun. Anısındaki güzellik bendedir)
 
Sahaflar'dan Kapalı Çarşı'ya girdik. Çarşı'nın kokusunu özlemişim. Halıcı Hasan'a uğradık. O da Daçkalı. Antika halıdan iyi anlar. Bize “hoş geldiniz!” dedi, fakat sohbete kalamadı. Özür dileyerek bizi çırağıyla bırakıp bir müşterisini değerli bir halıyı almaya ikna etmek için depoya gitti. Kısmet başka bir zamana diyerek biz de ayrıldık.
 
Gümüşçülere uğradık. Danyal kendine taş kakmalı gümüş bir yüzük daha almak istedi. On parmağının yedisi yüzüklüydü zaten. Boş bir parmak simetriyi bozuyormuş. Bir tane buldu, parmağına bol geldi. "Hemen yaparız" diyerek gümüşçü plastik ölçü halkasını Danyal'ın parmağına geçiriverdi. "Durun bakalım, cezası nedir bunun" dedi Danyal. "25 milyon olur size" dedi gümüşçü fısıltıyla. Danyal, "o kadar param yok" deyince, adam Danyal'ın çenesinin altına girerek "20 olur; o da size son" dedi. Danyal, "olmaz!" deyip yürümeye başlayınca, "Dur, sevdim seni; 16 ver ayarlayalım. İnan sermayesine; para lâzım, yarın kirayı verecem" dedi gümüşçü. Sonunda 15 milyona anlaştılar ve yüzük 10 dakikada parmağa göre kesilip ayarlandı.
 
Nuruosmaniye kapısından çıkıp Nuruosmaniye Cami avlusundan geçerek, eskiden yayın evleri, gazete ve gazetecilerin merkezi olan, şimdilerdeyse trafiğe kapatılmış, iki yanlı sıra sıra pahalı mücevher ve halı ticareti yapılan lüks mağazalarla dolmuş caddeye çıktık. Dükkânların zenginlik sembolü vitrinlerini müşteri sanırlar da içeri çekerler korkusuyla çok yanaşmadan seyrederek, aval aval yürüyordum. Kapalı Çarşının her dilden uğuldayan tınısı henüz kulağımdayken pek tenha kalan bu sessiz ve çok temiz caddenin ferah ve aydınlık ortamında birden Kırk Haramiler'in mağarasında kapalı kalacakmışım gibi irkildim; her yanım zenginlik parlıyordu. Adımlarımı açarak hızlı yürümeye başladım. Kendimi izlenen bir kaçak gibi hissediyordum ki, işte nihayet tanıdık bir dünyaya çıktık; Cağaloğlu'ndan aşağı Sirkeci'ye iniyoruz... 
 
Muharrem Soyek
 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..