Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Şubat '11

 
Kategori
Öykü
 

Hüsran

Zihninde uçuşan düşünceler, kozasından yeni çıkmış bir kelebeği çağrıştırıyordu. İçi kıpır kıpırdı. Her şey ne kadar da çabuk gelişmişti? Aşk, sevdiğinin bal rengi gözlerinden bir anda gönül peteğine süzülüvermişti. Sevdanın renkleri olduğunu söylerlerdi de inanmazdı. Oysa şimdi aşk, pembe bir gül gibi yanağında açıyordu. Yüreği ise ateş kızılıydı. Bunu derinden hissediyordu.

Hava kararmaya başlamıştı. Duvar saatine, gözü ilişti. Buluşmalarına yaklaşık iki saat vardı. Simsiyah saçlarını aynanın karşısında usul usul tararken bir yandan da hayaller kuruyordu. Baktığı her yerde Kenan'ı görüyordu. Makyajını tamamladıktan sonra üstüne başına çekidüzen verdi. Kapıdan çıkmadan önce küçükken yaptığı gibi kendi etrafında bir tur döndü. Dış kapıyı çekmiş, asansöre giden koridorda yine kendi kendine konuşuyordu.

- Allah’ım deliriyorum galiba! Ama ne yalan söyleyeyim bu durumdan da gayet memnunum! Aşığım aşık!
Asansörün kapısını açmış içeri giriyordu ki karşı komşusu Ziya Beyin sesini duydu.

- Ayşen Hanım günaydın! Beni de bekler misiniz?

Ayşen, aşk sarhoşluğu vaziyetinden hâlâ ayılamıştı. Toparlanmaya çalıştı ve kafasını öne doğru eğip kaldırdı. Hafif bir tebessümle “size de günaydın” diye karşılık verdi.

Zemin katın düğmesine bastıktan sonra elini çantasına soktu. Dip bucak karıştırıyor fakat bir türlü cep telefonu avucuna gelmiyordu.

Ziya:
- “Bir şey mi unuttunuz?”
dedi ağzı kulaklarında bir biçimde.

Ayşen, tam dudaklarını oynatıyordu ki asansör büyük bir gürültüyle durdu. Sarsıntının etkisiyle ikisinin de gözleri yuvalarından fırlayacak gibi olmuştu. İki katın arasında kalmışlardı. Kapı kilitli ve açılmıyordu. Elektrikler kesilmişti.

Ayşen’i bir anda ter basmış, yakasını sağa sola çekiştiriyordu. Hayatında ilk kez asansörde kalıyordu hem de doğru dürüst tanımadığı bir adamla. Ziya Bey ile şimdiye kadar günaydın ve iyi akşamlar dışı herhangi bir muhabbeti olmamıştı

Ayşen, iki elini yumruk yapmış aralıksız kapıya vuruyordu. Bir yandan da avazı çıktığı kadar bağırıyordu.

- “Hey kimse yok mu? Lütfen! Burada kaldık! Yardım edin!”

Arkasını döndüğünde Ziya Bey’in oldukça sakin bir biçimde kendisine baktığını gördü. Hatta gülüyordu. İster istemez kaşları çatıldı.

- Güleceğinize siz de bir şeyler yapmayı deneseniz! İmdat ziline bastınız mı?

- Bastım hem de defalarca! Ayrıca kendi sesiniz son perdeden çıktığı için, benim “mahsur kaldık yardım gönderin” dediğimi duymadınız tabi!

- Ne kadar sakinsiniz böyle! Boğuluyorum şu anda!
Yüreği sıkışıyordu. Elinin tersiyle alnının terini sildi. Bir an önce kurtulmak istiyordu. Beş dakika daha kalmaya tahammülü yoktu artık. İşlek bir cadde gibi işleyen apartmana şimdi ne olmuştu böyle! Gözleri kızarmaya başlamıştı. Dualar etmeye başladı.

- Ne olur apartmandan biri dışarı çıksın yada içeri girsin! Şu lanet olası asansörü çağırsın! Yalvarırım duy sesimi!
Sonra gözleri parlayarak Ziya’ya döndü.

- Sizin de mi telefonunuz yok? Birilerini arayıp haber verseniz!

- Maalesef benim de yok diyeceğim ama yüreğim öyle söylemiyor! Hatta serviste oluşundan dolayı ilk kez bu kadar mutluyum. Siz ve ben nihayet baş başa kaldık! Böyle bir şeyin olabileceği aklımın ucundan bile geçmezdi.

Ayşen gerildi birden. Küçücük bir alanda ne kadar geriye kaçılabilirse o kadar geri adım attı. Korkmaya başlamıştı. Tekrar yumrukladı kapıyı.

Ziya, yumuşak bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

- Korkmanıza gerek yok! Sadece size olan ilgimi itiraf ediyorum o kadar!

- Delirmişsiniz siz! Biraz daha burada kalırsak havasızlıktan ölüp gideceğiz! Konuştuğunuz şeye bak! Üstelik çok ayıpladım sizi!

- Sizden hoşlanıyorum! Bunun neresi ayıp?

Tam o sırada asansörün camına bir gölge düştü. Ayşen bağırmaya başladı.

- Kurtarın lütfen! Bir şeyler yapın!

Adam: “Endişelenmeyin hemen geliyorum” diyerek ayrıldı.

Ayşen, oksijeni iyice azalmış kutu gibi yerde güçlükle derin bir nefes aldı. Ziya’nın da soluk teninden boncuk boncuk ter akıyordu. Önce bir yutkundu sonra tekrar konuşmaya başladı.

- Kurtulduğunuz için şimdi kim bilir nasıl seviniyorsunuzdur! Oysa ben, şu anda çok üzülüyorum!

- Siz aklınızı yitirmişsiniz! Lütfen daha fazla konuşmayın! Sinirlerimi bozuyorsunuz! Nihayet teknik servis elemanları gelmişti. Ayşen, “şükürler olsun” diyordu içinden.

Dışarıdan içeriye sürekli uyarılar geliyordu. “Asansör kat hizasına gelmeden sakın kapıyı zorlamayın! Sakin olun!” diye.
Bir süre sonra kapı açılmış, asansörün önüne biriken kalabalığın meraklı bakışları arasında Ayşen ve Ziya dışarı çıkmak üzere adımlarını atmışlardı. Herkes bir ağızdan “büyük geçmiş olsun” diyordu.

Giriş katta oturan komşusu Sevinç Hanım hemen Ayşen’in koluna girmiş ve hastaneye götürmek istemişti. Ayşen:

- Lütfen bana su verir misiniz?

diyebildi kısık bir sesle. Ziya, bir anda yok olup gitmişti.

Sevinç Hanım, evinin kapısını açmış ve Ayşen’in kolundan tutarak salondaki koltuklardan birine oturtmuştu. Ayşen ise yorgun gözlerle saatine baktıktan sonra kafasını kaldırmıştı.

- Şey! Sevinç teyzeciğim rica etsem telefonunuzu kullanabilir miyim? Arkadaşımla buluşacaktık da! Merak içindedir şimdi!

Sevinç Hanım koşar adımlarla antreye gitti. Telefonu Ayşen’e uzatırken “Çekinecek bir şey yok kızım! Yabancı mıyım ben! Al ve rahat rahat konuş” diyordu sevecen tavrıyla.

Ayşen, teşekkür ettikten sonra numarayı tuşladı. Kenan’ın sesinde biraz telaş biraz da sitem vardı.

- Canım! Neredesin? Hiç böyle geç kalmazdın? Burada resmen ağaç oldum! Neden aramadın? Telefona da bakmadın? Aşk olsun sana!

- Sorma başıma gelenleri! Asansörde mahsur kaldım.

- İnanmıyorum! Gerçekten mi? Şimdi iyi misin? Geleyim hemen!

Ayşen, hüngür hüngür ağlamaya başladı.

- Gelmene gerek yok! Sağ olsun Sevinç Teyze evine çağırdı. Oradayım.
Demesine kalmadan Kenan’ın “Bekle beni hemen geliyorum” diyen kararlı sözleri geldi kulağına.

Aradan fazla bir zaman geçmeden kapı çalmış, Kenan telaş içerisinde içeri girmişti. Sevinç Hanımın konuşmalarından

Kenan, Ayşen’in asansörde tek başına kalmadığını anlamıştı.
Birden ayağa kalktı ve ellerini cebine koyarak pencereye doğru yöneldi. Ayşen, sevgilisinin bu davranışına bir anlam verememişti. Sadece “bir şey mi oldu?” diyebildi.

- Neden bana “mahsur kaldım” dedin? Mahsur kaldık demedin? Yalan söylemen hiç hoşuma gitmedi!
Ayşen şaşırmıştı. Bir şeyler söylemek istedi fakat konuşamadı.

- Elin adamıyla neden aynı asansöre bindin?

Ayşen’in gözleri yuvasından fırlayacak gibi olmuştu.

- Ne diyorsun sen! Sanki yanlış bir şey yapmışım gibi! Hem ne demek oluyor bu?

- Ben binmemeni isterdim? Elin adamıyla o kadar zaman yalnız kalmışsın! Ya bir şey olsaydı! Ayşen bir anda ayağa kalktı ve dış kapıya yöneldi. Kapıyı sonuna kadar açtı ve:

- Seni tanıyamamışım yazık! Bana güvenmeyen biriyle birlikte olamam ben! Kenan’ın gözlerinden ateş fışkırıyordu. Yüzü kıpkırmızıydı. Kapıya yumruk atarak çıkmıştı dışarıya.

Sevinç Hanım olanlardan dolayı büyük bir şaşkınlık içerisindeydi. Hemen Ayşen’in yanına gelerek saçlarını okşamaya başladı. Bir yandan da:

- Kızım her şeyi zamana bırak ve sakın üzülme diyordu.

Ayşen, aynı günün içinde iki farklı adamdan dolayı bir kadın olarak hüsrana uğramıştı. Birini hiç tanımıyordu diğerini ise çok iyi tanıdığını sanıyordu. Fakat o anda hissettiği tek bir şey vardı. Her ikisinden de nefret ediyordu!

Aysel AKSÜMER 

 
Toplam blog
: 334
: 482
Kayıt tarihi
: 22.03.10
 
 

Halkla İlişkiler bölümü mezunuyum. Iki çocuk annesiyim. "Bir Öykü Kadar Kısa Bir Roman Kadar D..