Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mart '09

 
Kategori
Edebiyat
 

Hüznü sırtına giyen ozan: Metin Altıok

Hüznü sırtına giyen ozan: Metin Altıok
 

HÜZNÜ SIRTINA GİYEN OZAN: METİN ALTIOK

M.YÜCEL ÖZMEN

“ah kavaklar ah kavaklar

bedenim üşür yüreğim sızlar...”

Gecenin ilerleyen bir vakti: Radyoda “Ah kavaklar” adlı parça çalıyor kısık bir sesle... Hani “Sezen Aksu 88” albümünde yer alan sözleri Metin Altıok’a ait o güzelim şarkı.

Bu parçayı ne zaman dinlesem içim acır, oldukça gerilere giderim. İlk olarak ağabeyimin üniversiteden sömestr tatili nedeniyle dönüşünde valizinde gördüğümü ve merak edip dinlediğimde bu parçayı keşfettiğimi hatırlıyorum. Ne kadar zaman geçmiş ve ben hiç de ayırdında olmamışım ne garip…

İlginçtir, ben de Üniversitede okumak için Gölbaşı’ndan ayrıldığım ilk otobüs yolculuğumda kasetçalarda Sezen’in sesiyle karşılaşmış ve “Ah Kavaklar” adlı şarkısı eşliğinde cama başımı yaslayarak akıp giden yolları, geride bıraktığım yılları düşünmüştüm.

Parçayı bir kez daha dinleyebilmek adına Sezen’in kasetini arıyorum. Zamanın bir hayli geç olmasına aldırmadan... Nihayet uzun zamandır dinlenilmediğinden olsa gerek, tozlanmış bir halde bir köşede bu arayışım son buluyor.

Kasetçalara (Her ne kadar evlerde kasetçalar ve kaset kelimeleri unutulmuş olsa da ben buna inat teypten dinlemek istiyorum) Sezen Aksu’nun albümünü yerleştirip başlıyorum uzun uzun kavaklar adlı güzelim şarkıyı dinlemeye... Gerçi bu albümde “El gibi” adlı şarkı da çok güzeldir; ama neyse konuyu daha fazla dağıtmayayım.

...

“ah omuzumda bir kesik el ki

hala, hala durmadan kanar

ah kavaklar ah kavaklar

acı düştü peşime

ah kavaklar ah kavaklar

ardımdan ıslık çalar”

Kasetçalarda -gecenin sessizliğine inat- sonbahar hüznünde bir tonla dönüveren 88 albümü ve albümdeki bu şarkının geçmişte çoğu yalnızlığıma ortak olduğunu düşünüyorum. Acılarımda, düş kırıklıklarımda hep yanımda benimle beraber olduğu hatırıma geliyor.

Ne zaman içim sızlasa, yüreğim yansa bu şarkıyla yaralarımı sardığımı fark ediyor dalıp gidiyorum geceye…

Hayatımda bu kadar yere sahip bu şarkının, şairinin Metin Altıok olduğunu ne yazık ki çok sonraları öğrenebildim. Hani, Sivas’ta yaralanan sonrasında komadan çıkamayıp çok verimli bir çağında yitirdiğimiz hüznü çok büyük ustalıkla kullanan büyük ozanımız...

F.Nafiz’in bir dizesinde “Şair, sen üzüldükçe ve öldükçe yaşarsın” sözünün fazlasıyla hakkını vererek büyük bir trajediyle yaşamı sona erip şiirleriyle yaşamaya devam eden şairimiz.

Bu gece bir kuşağın en büyük romantik şairi olarak kabul edilen acıyı, ölümü, yalnızlığı şiirlerinde bolca kullanan Metin Altıok’u düşünmeye devam ediyorum. Masamda şaire ait “Soneler” adlı kitabı var geçen günlerde okuduğum. Kitabı elime alıp dalıp gidiyorum… Kitaptaki bazı soneleri işaretlemişim. Bazılarını alıp zihnime kazımışım.

Beni oldukça etkileyen dizeleri sizinle paylaşmadan önce “Sone” hakkında bir dipnot vermek istiyorum. (Her ne kadar yazımı ansiklopedik bir hale dönüştürmek istemesem de...) İlkin İtalyan yazınında görülen, klasik Avrupa yazınında yaygın olarak kullanılmış bulunan, iki dört dizeli ve iki üç dizeli bölüm olmak üzere 14 dizeden oluşan nazım biçiminin adı sone.

Yazarın soneleri yukarıda belirtilen tarzda değil de İngiliz sonesi dediğimiz dize sayısı değişmemekle birlikte, son iki dize ayrı bir bent, geri kalan 12 dize tek bir bent halinde yazılan şekliyle karşımıza çıkmış.

Şair, sonelerinde vurucu bir güce sahip son iki dizeyi, o kadar güçlü bir şekilde oluşturmuş ki ben de yer darlığı dolayısıyla sonelerin tamamını değil de daha çok beni en çok etkileyen son iki dizesini sizlerle paylaşmak istiyorum. ( Bu arada Korsan Yayıncılık’tan 1994 yılında çıkan “Soneler “ adlı Metin Altıok kitabını bulamayanlar, şairin “Gerçeğin Öte Yakası” adlı 1991 yılında Cemal Süreyya adına verilen şiir ödülünü kazanan kitabında da bu sonelerden bazılarını bulabilirler.)

Kitaptaki ilk sonemiz sevgiliye yazılmış ve son bentte şair “ Bu kekre dünyada yazık geçit yok aşka/ Bir şey yok paylaşacak acıdan başka” diyerek yaşadığı günlerde hükümranlığını acının kurduğunu ve aşkın da önüne geçerek gelip başköşeye kurulduğunu anlatıyor. Devamındaki ikinci sonede şair yine acıyı işlemeye devam ediyor ve sevgiliye “ Güler yüzle karşılama beni sakın/ Güzel sonuma bırak ölümüm yakın” diyerek sanki kendisini pek yakında alıp götürecek ölümünü çok önceden tahmin ediyor.

Kitaptaki üçüncü sone de insanların hastane kapılarındaki acılarını ve kış gününde fakir fukaranın yaşadığı yoksunlukları ele alırken sözü yine dönüp dolaşıp ölüme getiriyor ve şöyle diyor:

“Acının dudakları varsın benimle solsun / Kapım açık her ölüme nasıl olursa olsun” Acaba bu dizede “her ölüme açığım” derken alevler ortasında bir sonu tasavvur edebilmiş miydi, kim bilir?

Kitaptaki beşinci sonede şair, kendini bir kum saatine benzetiyor ve bu kum saatinin sürekli altının üstüne getirildiğinden dem vuruyor.

Şair kitabındaki 12.sonede kafatasının bir kitaplıkta şiir kitapları arasında yer almasını ve şöyle seslenmesini diliyor: “Desin ki; iyi veya kötü bu baş da yaşadı/ Sevdi, sevildi ömrünü bir top kemikle noktaladı”

Şair 14.sonede bedeninin zaman karşısında yaşadığı sıkıntıları sıraladıktan sonra “Sevda demişler buna zaman dinlemez/ Erken ya da geç gelir, bazen hiç gelmez” diyerek sevdanın ne zaman geleceğinin tahmin edilemeyeceğini söylüyor.

Hemen devamında gelen sonede hayatı bir örgüye benzeterek bir ters iki düz çaresiz mutsuzluklar ördüğünü, günlerin hep pişmanlık getirdiğini karamsar bir tablo halinde sunuyor ve “ Sen gel bu oyunun kuralını değiştir/ Mutsuzluk ceza değil ehven bir iştir” diyor.

Diğer bir sonede insanın tenine yabancılaşmaması gerektiğini söylüyor ve “Hangi suç taşır cezasını yanında? / O suç ki insanın tenini yadsımasında” diyerek insanoğlunun kendisine çizdiği sınırları eleştiriyor.

Kitaptaki bir başka sonede de uzun ömür düşkünlerini anlayamadığını, daha fazla kötülükse görmek istedikleri buna itirazı olmayacağını; ama kendisine ölümün hiç de korkunç gelmediğini hele de bir ömrün hak edilmiş hasatıysa erken ölüme bile itirazının olmayacağını söylüyor. Ve sanki sözünü yerine getirircesine erken bir şekilde aramızdan ayrılıyor…

Kitaptaki yirmi birinci sone “ Akıl seçiklikle gösterse de yokuşu düzü;/ Bazen belirsizliklerdir yönlendiren ömrümüzü” dizeleriyle yaşamın belirsizliklerden kurulu olduğu gerçeğini yüzümüze bir tokat gibi savuruyor.

Hemen akabindeki sone de, kendine yöneliktir sevda dediğin ve sevgili ancak bu sevdayı var etmeye yarar diyor ve “Gönlümdeki sevda seli taştan taşa atladı/ Ne kadınlar sevdim de haberleri bile olmadı” diyerek yaşadığı aşkları, hayal kırıklıklarını ve kimi sevdalarından karşıdakinin haberdar olmadığını çok güzel bir şekilde ifade ediyor.

Kitapta yer alan sonelerin sondan bir öncesinde şair durup hüzün içerisinde geçmişine baktığını ve bir otele iner gibi kendisine indiğini söylüyor. Bu sonenin 9 ve 10. dizelerinde “Nedir ki zaten geçmiş dediğimiz/ İçinde közler bulunan külden başka” diyor ve son iki dizede “ Geçerek dününün puslu kapısından/ Geçmişle kurtulur insan dağdağasından” diyerek yaşanılan gürültü ve patırtının ancak maziye gitmekle kaybolacağını söylüyor.

Şair aşkı bir iblise, meleği de bir şiire benzettiği kitaptaki son sonede aşkla şiir arasında gidip geldiğini söylüyor ve ” İşte budur sonelerin son sözü/ Sımsıkı tutmak avucunda bir közü” dizeleriyle sonelerini sonlandırıyor.


“Soneler” adlı kitabında şair, oldukça yalın bir dille şiirlerini yazmış. Benzetmelerden ve imgelerden oldukça yararlanmış. Hemen hemen tek bir şiir izlenimi veren sonelerinde acıya ve ölüme odaklanarak adeta acıyı ilmek ilmek örmüş. Kendine özgü bir sesle yazan şairin romantik bir söyleyişi var. Bu söyleyişine acıyı ve yalınlığı da ekleyerek kitapta yer alan ve yer almayan tüm şiirlerini bu tarzda sürdürüyor ve bu söyleyişiyle döneminin en özgün şairi oluyor.

***

Üniversite yıllarında tutmaya başladığım şiir defterime Metin Altıok’tan aldığım ilk şiir “Dörtlük” adını taşıyor ve sevdayı oldukça güzel bir dille ele alıyor.

“yara idim sağıldım bir metelik izim kaldı/ yüreğime tünel kazan güngörmemiş gizim kaldı/ yangınımı yağmalayıp yeller aldı götürdü/ dünya malı sizin ama sevdalar hep bizim kaldı”
Şair, defterimdeki bir başka şiirinde ölümü hakkında kehanette bulunarak şöyle sesleniyor biz fanilere: “gördüm yaşarken vadesiz ölümümü/ ördüm de ilmek ilmek sırtıma giyemedim ömrümü”

Şair, “Uyarılar” adlı şiirinde:

“ insan dediğin saçaktaki

güvercinin farkında olacak

ve bir çiçek açacak kendince.

bu aşk var ya bu aşk.

dikkat!

yangında ilk kurtarılacak”

diyerek yaşamda bütün önceliği aşka vererek yangında ilk kurtarılacak değerli bir eşya olarak aşkı nitelendiriyor.

Şair çok bilinen “Evde Yoklar” adlı diğer bir şiirinde yalnızlığı ve dostların birer birer yaşam sahnesinden çekilmesini ele alıyor ve gün geçtikçe çaldığı kapıların açılmasının azaldığını dile getiriyor.

“Durmadan avuçlarım terliyor, / İnildiyor ardımdan/ Girdiğim çıktığım kapılar./ Trenim gecikmeli, yüreğim bungun, / Bir bir uzaklaşıyor sevdiğim insanlar./ Ne zaman bir dosta gitsem, / Evde yoklar.”
O kadar güzel dizeleri var ki şairin, yazımı bir türlü noktalandıramayıp uzattıkça uzatıyorum. Sizleri belki de sıkmak pahasına...
Hiç bir şiirini maalesef bir diğerine yeğ tutamayıp gözden çıkaramadığım için yine bir başka dizesini paylaşmak istiyorum: “Temiz kalmış ne bulunur bir çöplükte/ Aşk da kirlenir elbet insanla birlikte.”Hiçbir şeyin temiz kalmadığı günümüzde bu kirlilikten aşkın da nasibini alacağını ne güzel anlatmış. Ne duru, ne aydın bir söyleyiş değil mi?
Bu yazıyı daha fazla uzatmayı göze alamayıp sonlandırmak isteğim bu noktada şairin son bir şiirini daha ele almak istiyorum.

Bu şiirinde şair, sevgilisine sesleniyor ve hala büyümediğini içinde hala bir çocuğun yaşadığını bu nedenle anne sıcaklığı ile kendisine sarılmasını istiyor:

“Bu yaşa geldim içimde bir çocuk hâlâ/ Sevgiler bekliyor sürekli benden/ İnsanın bir yanı nedense hep eksik/ Ve o eksiği tamamlayayım derken/ Var olan aşınıyor azar azar zamanla/ Anamın bıraktığı yerden sarıl bana”

Metin Altıok 'şiirin ilk atlası' kitabında şiir üzerine bir değerlendirmede bulunuyor ve şiiri şöyle tanımlıyor: “Şiir bilgisinin en önemli özelliği bu bilginin genel bir bilgi olmamasıdır. Çünkü şiir devingen ve değişken, her seferinde tek ve özgün olan çok özel bir var oluş biçimine sahiptir. Bu özellik başka şairlerin şiirleri için olduğu kadar aynı şairin şiirleri için de geçerlidir. “Şiirle her karşılaşmamız bir öncekinden farklı, yeni bir karşılaşmadır.''

Hüznü, aşkı, yaşamı dizelerine ustaca yansıtan Metin Altıok’u yaşamımızda hep hatırlamak ve hiç unutmamak dileğiyle...

 
Toplam blog
: 46
: 2044
Kayıt tarihi
: 01.07.07
 
 

Edebiyat ilgi alanım... Şiir, kitaplar, denemeler ve lezzet durakları hakkında benim de bir çift ..