Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Nisan '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hüzzam bir şarkıyım ben..

Hüzzam bir şarkıyım ben..
 

kutuptayazgecesi.sitemynet.com


Her birimizin yaşamı bir şarkı, farklı makamlardan yazılan/çalan...

Hayat bir porte; yaşamlarımızsa, kimimizin hüzünlü, kimimizin neşeli bestelediği bir şarkı bu porte üzerinde ses bulan, dile gelen..

Nereye yazdığımız belli, hangi çizgiler üzerinde hangi sesi vereceğimizin belli olduğu gibi.

Doğduğumuzda başlıyor bestemiz ve o son notayı, son nefesle koyana değin devam ediyor nota nota yazılması.

Kimimize uzun, upuzun bir şarkı bestelemek düşüyor, kimimizin şarkısı ise kısacık kalıveriyor, adına ‘Takdir-i ilahi’ dediğimiz bir ölçünün belirlediği haliyle..

……

Hayat bu!

Hep dört dörtlük notayla yazılan bir şarkı değil ki neticede!

Zaten, yeryüzünde hangi şarkı dümdüz bir şekilde, dört dörtlük notalarla, hep tam seslerle yazılmış ki!

Şarkının güzelliği de buradan gelmiyor mu zaten.

İçindeki tüm seslerin; tam,yarım, çeyrek seslerin, hatta on altıda bir seslerin yan yana gelmesiyle tatlanmıyor mu beste..

Hayat da böyle işte.

Bir süre dört dörtlük gitse de notalar, araya yarım ve çeyrek sesleri de düşürmek gerekiyor bazen.

Kaçarı yok, düşmeli.. Düşecek..

Hatta bazen, tıpkı bir şarkıda olduğu gibi, kısa veya uzun esler vermek, tempoyu arada sırada arttırıp/azaltmak da gerekiyor.

Hep koş, hep koş.. Nereye kadar?

Duraklamalı bazen ki duraklanıyor da!

O arada bolca nefesi, hem mecburiyetten, hem de ihtiyaçtan ciğerlere körüklemek gerekiyor.

Durup bir nefes almak, bir düşünmek ve ondan sonra devam etmek gerekiyor..

…..

Kimimiz oktavını çok geniş tutabiliyor bu bestenin, kimimiz de, tek porte arasına sıkıştırıp bırakıveriyor hayatının şarkısını.

Artık, ‘Allah vergisi’ mi demeli yoksa çok çalışmanın ürünü, ‘iradenin, direncin zaferi’ mi demeli, bilmiyorum ama..

Tek bildiğim, bestesini tek oktavın dışına taşırıp, çokça tınıyı portesine sığdıranları çok kıskandığım.

Yok.. Sevmedim bu kıskanma tabirini ben. İmrenmek daha yerli yerinde olacak gibi..

İmreniyorum o halde ben de, kıskanmaktan ziyade.

Çok imreniyorum hem de..

Oktavın geniş tutulduğu yaşam şarkılarında, iniş çıkışlar da çokça olabiliyor elbette.

Bir bakmışsınız, aşağılardan başlayan notalar, tırmanmış, tırmanmış, tırmanmış….

Tepelerde bir yerde duraklayıp, yavaş yavaş, aşağıya doğru bir iniştir başlayabiliyor..

Usta ve aynı zamanda maharetli olan besteciler, seslerin arasını fazla açmamak için elbette, basıveriyorlar yaşamın görünmeyen’dur’ düğmesine. Ve sesleri birbirine yakın tutmayı başarıyorlar. Başarabiliyorlar..

Gördüm, dinledim, kulak verdim böyle şarkılara çokça..

Ve haz alarak dinledim yazdıkları şarkıyı her seferinde.

Belki de, her inişin bir sonu olduğu gerçeğini unutmamalarında gizli olabilir bu başarılarının sırrı bilmiyorum.

Ama bildiğim, böylesi yazılmış şarkılarda hissettiğim ama göremediğim bir ‘gizli anahtar’ olduğu.

Yaşamlarının başını süsleyen sol anahtarı mıdır?.. Yoksa araya serpiştirdikleri ‘fa anahtarı’ mıdır bilmiyorum ama bildiğim, o anahtarı düzgün ve yerinde kullandıkları.

Böylesi usta bestecilerin, en tepeden inmeye başlayan notalarının durma noktası, ‘en dibe çakılmak bile olsa’, ayakları yere basan notalarıyla, daha da bir ahenkli tırmanmaya başlayabiliyorlar sanki portelerinde.

Kimimizin şarkısı, oldukça neşeli başlayıp, neşeli gidiyor sonuna kadar, tam ‘yaz şarkısı’ kıvamında..

Kimimizin ki ise, bir mahur beste olarak süregidiyor..

Ama ben, bir hüzzam sevdalısı olarak, sanki şarkımı da hüzzam makamında yazıyor gibiyim. Ve melankolikçe mi demeli yoksa mazoşistçe mi bilemiyorum ama seviyorum da hüzzamdan yazmayı galiba.

Bazılarımızsa, Vivaldi ustanın ‘dört mevsimi’ gibi, tüm mevsimlerin sıcağını, serinliğini, hüznünü ve mutluluğunu dokuyor şarkısına nota nota.

..

Bitmez bu yazı..

Bu hayatın, hayattaki renklerin, seslerin, o ‘son nefesle son notayı yazana değin’ bitmeyeceği gibi..

Bakalım, bundan sonra portemiz üzerinde daha hangi notalar uçuşacak? Hangi eslerde nasıl duraklayacak ve hangi notanın başına bemol veya diyez işareti yerleştireceğim, elbette bilmiyorum.

Ama bildiğim bir şey var ki; bestemin altında ‘anonim’ yazmasını istemediğim.

Hayatımı başkaları yazsın ve yönlendirsin istemiyorum.

Ömrüm, gücüm ve nefesim yettiği müddetçe buna izin de vermeyeceğim ama..

Ey tanrım?

Bu günlerde seninle aramız biraz açık, farkındayım..

Senden tek dileğim, kulağa ve yüreklere hoş gelecek şekilde bestelemeye çalıştığım şarkımın altına, kocaman imzamı atmayı nasip et bana, olur mu?

Hele de benim ardımdan, telif haklarımdan faydalanan olursa, değme keyfime.

Çok fazla bir şey olmasa gerek istediğim…

 
Toplam blog
: 117
: 2206
Kayıt tarihi
: 22.06.06
 
 

1969 İstanbul'unda açmışım gözlerimi bu dünyaya... Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu, şimd..