Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ağustos '11

 
Kategori
Tarih
 

Hz. Mevlana'nın sevdiği kadın olan Gevher Hatun ile mektuplaşmaları

Sizlerle çok özel ve bir o kadarda duygu yüklü bir şey paylaşmak istedim . İnanın okurken gözlerim yaş içinde, yazarken ayrı bir yaş içinde kaldı ..
Hz.Mevlana'nın, evleneceği kadını (Gevher Hatun) bir kere gördüğünde düğününe kadar onunla yazıştığı mektuplar ...

Önce Hz. Mevlana yazar ;

Benim Gül'üme..
Zaman geçer... İnsan geçer... Dünyada her şey geçer; zaman öyle bir zaman olur ki sevda da zamana ayak uyduramaz. Gönül sevda da geçer, gönüle yar geçer. Çok değil, sadece birazcık mevsim geçer, sıcak gelir, kış gelir; bahar geçer... Taşın yanında ağır olduğunu, ateşin ancak düştüğü yeri yaktığını yeni öğrendim. Aşk da ateş mi demektir, hani her düştüğü gönlü yakar ya ... Mevsimlerden gözyaşı değil henüz, mevsim aşk mevsimi. Ey sevdamın Gül Hatun'u, beşinci mevsimim sensin, sen sadece sen değilsin, bensin; bedensin, benimsin.

Katre katre sen kokarsın toprağa nihayet düştüğümde. Ruhumun arzu dolu meyvesi sensin. Gül. Güle gülmek yaraşır, sevdaya da gül. Hani nerde aşkın sahibi gönül? Dur, yorulma ! Sevdam sana, gülüm sevdaya. Gülü sakın verme başka sevdalara...

Bezm-i elestten beriyim sevdada, o bende vaktinden öncesinde, susma ! Konuş, haykır gülüne doyasıya sevdanı, sevdaya da ancak bülbülleşmek yaraşır. Bütün umutlar sende, bütün aşk sende, sevda sende, gül sende...

Ertesi gün Gevher Hatun'dan cevap gelir..

Cemre bakışlıma...
Bakışlarına hasret kaldım, uzak diyarlarda ruhunu soluduğum aşk-ı sevdam. Ruhuma gel, yanaş tenime ve bak usul usul, nefesini nefesim duysun. Yoksun. Sevda da yok ortalıkta. Aşk var; sevda olmasa da sevda var. Suyuna can verip damarlarımı dirilten;cansız toprağın kucağında tohumuma can veren ve sevdamı bana bağlı kılan Yaradan, ruhuma can verip sevdaya bağışladığın an bittim , yeniden doğdum da sevdamın gözlerinde dirildim. Emelimi onda buldum, sevdayı sevdanda gördüm. Taş üstünde taş, baş üstünde baş kalmamacasına ezelden ebede ferman ferman yazılmış bahtsız ruhumun mücerret rüyası, gönlümün sevda-yı gülü...

Kimseler bilmez, kimseler görmez bizi. Aşka değer bir aşk mıdır beni benden alan, yoksa cihanda görülmeyen seslerin muhteşem ahengi midir kalpte yanan? Sana dair ne varsa, ben hepsini aşk bildim. Sevda bildim. Seni sen bildim de sevdayı sana bildim.

Aşka sen diye bakmadıktan sonra ben aşkı neyleyim? Seni ruhuma cemre diye damlatmadıktan sonra ben bu bedende neyleyim?

Aşk da sen, hasret de sen, ben de sen ...

Ardından tekrar, Hz. Mevlana yazmaya başlar ..

Suskunluğumu seninle bozuyorum. Son nefes senin adını sürüyorum dudaklarıma, sonra kapatıyorum oruç niyetine; iftarım senin adınla oluyor yine. Aşkın adını sen koydum, bütün sevdalar kıskandı.

Aşkın yalın hali ise sadece ben. Yalın, yalnız, yapayalnız.. Sevdasız yağmur bile eski bir rüyadır. Aşkın içinde gül varsa gül tekrar filizlenir, kıpkırmızı kesilir. Sevdada gül varsa ancak o zaman bulur aşk kendi halini. Aşka dair ve sevdaya dair seni çizsem, kitap niyetine soluksuz okunur gönüllerin ulu orta yerinde. Kitabın adını sen koysam , "sevda sevda" dillenir bütün gözler.

Her şey bittiği zaman kainatta, gül ile sevda tekrar dirilir, son bir kez yeşerir son noktayı koyarcasına... Sustum. Sevda sustu, gül sustu. Sustum, sevda müptelası gül çoştukça çoştu. Aşk üç kelime ile aşk oldu; Gül ve Sevda. Sevdaya gül dahil, sevda güle müdahil. Yaşamak sadece gülce, sevdaca...

Aşkın adını hüsran koyanlar utansın, sevda tüten güllere inat. Ruhun girdaplarını gül, sevda koydum saklanıp çıkmayayım diye. Güle değen bütün sözleri kıskanırım . Sevdaya gelecek ruhları parça parça dağıtırım.

Ben sana Gül diye yazdıkça, sen bana Cemrem diye yazardın. Haklısın cemrenim ben. Dördüncü cemre. Havaya, toprağa ve suya düşen cemreler. Yakar. Kavurur. Savurur. Cemre düştü toprağa gözlerden. Toprağı diriltti, canı verdi; canını yitirdi. Canını yitirse de cemreliğini kaybetmedi. Gözler önce cemreyi gönderdi, sonra kendileri de gitti. Eridiler, yok oldular.. Cemrenin kızgınlığı zamanaydı, gözlereydi, toprağaydı ve aşkaydı...

Zaman geçiyor. Ne cemre kalıyor, ne gözler kalıyor ne de toprak eski halinde kalıyor. Gönül buruksa ve vurgunsa kendi ruh halini hep koruyor, kaybetmiyor ama asi oluyor. Aşka isyan ediyor, zamana isyan ediyor , mekana isyan ediyor.

Gül, cemreye kavuşunca sevda doyuyor mutluluğa. Cemre sevdanın bir parçası, onun zerresi, onun katresi... Sevda hep güle cemreyle yalvarıyor, gül gülüyor, sevda binlerce kat daha sevdalanıyor ... Gül utanınca kırmızılaşıyor.

Sevdada isyankar bakışlar, gülde uslanmaz haykırışlar... Mesafe uzak; gönüller bir, gözler uzak; bakışlar bir .. Ayrılık girdi araya uzunca zamandır. Rüzgar , sevdayı gülden ayrı savurdu, itti bütün gücüyle gülden uzağa apayrı... Zamanda mıydı suç? Rüzgarda mı? Yok, başka kimse yok gül ve sevdaya dair...

Cemre susuz..
Cemre yarsız..
Cemre gülsüz ve sevdasız ...
"Senin Cemren"

Aşkın Gözyaşları Hz Mevlana kitabından alıntıdır . 

 
Toplam blog
: 99
: 7049
Kayıt tarihi
: 07.08.11
 
 

Bir garip bankacı olmanın yanı sıra, yazarlık yapan; her şeyi olduğu suret için seven bir insanım..