Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Aralık '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Hz Mevlana’yı Anlamak

Hz Mevlana’yı Anlamak
 

Hz Mevlana 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisindeki Horasan’ın Belh şehrinde doğmuştur. Horasan’da zamanın bilginlerin sultânı olarak anılan Hüseyin Hatibî oğlu Bahâeddin Veled’in oğludur.

1212-1213 yıllarında yaklaşan Moğol istilası ve siyasi nedenlerden dolayı Hz Mevlana’nın babası ailesi ile Belh’den ayrılmıştır. Horasan’ın diğer bir şehri olan Nişabur’a gitmiş, Mevlana Nişabur’da bulunduğu zaman dönemin büyük mutasavvıflarından Ferîdüddin Attar ile karşılaşmıştır. Attar ona Sırlar Kitabı anlamına gelen Esrarname adlı ünlü kitabını hediye etmiştir. Ayrılırken çevredekilere “bir deniz bir ırmağın ardına düşmüş gidiyor” derken, babasına da Uumarım yakın bir gelecekte oğlunuz alem halkının gönlüne ateş verecek ve onları yakacaktır” demiştir.

Aile oradan Bağdat’a, haç için Kabe’ye daha sonra Şam üzerinden Malatya ve Sivas’a, oradan 1222 yılında Karaman’a gelmiş ve bir medreseye yerleşmiştir.

O yıllarda Selçuklu Devleti topraklarında yer alan Karaman’dan Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat’ın daveti ile Bahâeddin Veled ailesi ile birlikte 1228 yılında devletin başkenti olan, sanat, edebiyat ve bilim merkezi olan Konya’ya yerleşmiştir. Kendilerine ikamet etmeleri için Altunapa Medresesi tahsis edilmiştir.

Hz Mevlana bilgisi ile çevresinin takdirini kazanmıştır. 1231 yılında Bahâeddin Veled vefat edince talebeleri Hz Mevlana’nın çevresinde toplanmışlardır. 1244 yılında Hz mevlana Şems Tebrizi ile karşılaşmış, bir süre birlikte olmuş ve  Şems’de kişiliği ve bilgisinden etkilenmiş ve kendini geliştirmiştir.

Şems ile mutlak kemâlin varlığını inandığını ve onda tanrı nurlarını gördüğünü ifade etmiştir. Şems Tebrizi’nin ölümünden sonra Hz mevlana uzun yıllar inzivaya çekilmiştir. Yaşamını hamdım piştim ve yandım diye özetlemiştir.

17 Aralık 1273 Pazar günü Konya’da Hakk’ ın rahmetine kavuşan Hz Mevlana; gerek ülkemiz içinde gerekse dünya çapında bilinen bu dünyadaki örnek ve gönlü Allah ve insan sevgisi ile dolu insanlardan biri idi.

O vefat ettiğinde çok özlediği yüce mevlasına kavuşmuş idi. Ölüm gününü gelin gecesi manasına gelen Şeb-i Arûs  diye adlandırıyordu. Çünkü onun için ölüm günü yeniden doğuş ve bir düğün günü idi. Dostlarına ölümünün ardından sızlanmayın ve ağlamayın diyerek vasiyet ediyorduSevenlerine ölümünden sonra mezarımı yerde aramayın. Mezarımız âriflerin gönüllerindedir diyordu.

Hz mevlana yaşadığı dönemde bizlere için önemli tasavufi büyük eserler bırakmıştır. Bunlar şiir tarzında olan Divanı Kebir, Şems’i kaybettikten sonra yazdığı Mesnevi, dönemin ileri gelenlerine yönelik yazdığı mektupları kapsayan Mektubat ve Sohbetlerinin toplandığı Fihimafih, yedi önemli vaazını içeren Mecalisi Seba adlı eserlerdir.

Hz Mevlana yaşadığı dönemde gönül dostları ile sohbetler ederdi. Birlikte müzik dinlenir, sema ve zikr yapılırdı. Zaman içinde fikirlerinin yayılması ile doğu ve orta doğu ülkelerinde başta İran ve Arap ülkeleri olmak üzere sevenleri ve inananları çoğaldı.  Bu çerçevede Mevleviliğin temellerini oluşturan kurallar ortaya kondu.  Mevleviliğin ritüeller oluşmaya başladı. Hz Mevlana sonrasında öğrencisi Hüsamettin Çelebi, oğlu Sultan Veled ve gelen öğrencileri görüşlerini önce Anadolu’ya ve dünyanın diğer ülkelerine yaymaya devam etmişlerdir.

Hz Mevlana çevresindeki insanlara “Gel, gel, ne olursan ol yine gel,ister kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel,bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir, yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel” sözleri ile gönlünü açmış ve onları çevresinde toplamıştır. İşte bu sözler Mevlana’nın dünya görüşünü özetleyen ve onu evrensel yapan sözlerden biridir.

Hz Mevlana yaşadığı coğrafyalarda tüm halklar tarafından benimsenmiş ve onların kültürlerinde ve inanç dünyasında derin izler bırakmış tasavufi görüşe sahip bir gönül insanıdır. Bu nedenle izler bıraktığı ülkelerdeki tüm gönül dostları Hz Mevlana’yı sahiplenir. Kültürlerinin bir parçası olarak kabul ederler.

Hz Mevlana yaşadığı dönem ile birlikte geleceğe de ışık tutmuş, insanlara yaşamlarında, ister yönetici olsun, ister sade bir birey olsun yol göstermiştir.

Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok diyerek insanların görüntülerine göre değerlendirilmesinin yanlışlığını ortaya koymuştur.

 Adalet nedir? Her şeyi yerine koymak. Zulüm nedir? Bir şeyi yerine koymamak, başka yere koymak diyerek adaletin ve zulmün anlamını çok sade şekilde bizlere açıklamıştır.

Doğruluk, Musa'nın asası gibidir. Eğrilik ise sihirbazların sihrine benzer. Doğruluk bir gerçektir, ortaya çıkınca, bütün eğrilikleri yutar diyerek doğrunun bir gerçek olduğunu eğriliğin gerçek olmadığını, bir sihir olduğunu, doğru ortaya çıkınca eğrilik olarak kabul edilen, sahteliklerin yok olacağını ifade etmiştir.

Cübbe ve sarık ile alimlik olmaz. Alimlik, insanın zatında bulunan bir hünerdir diyerek insanı bilge yapan görüntüsünden çok kendisinin sahip olduğu bilgi ve yeteneği olduğunu anlatmıştır.

“Dünya malı, bedene tapanlara helaldir. Kötü nefis, yırtıcı kuştur. Ümit, güvenlik yolunun başıdır. Dert, insana yol gösterir. İman, namazdan daha iyidir. Çünkü namaz beş vakitte, iman ise her zaman farzdır. Yoksul, cömertliğin aynasıdır. Sabır, genişliğin anahtarıdır. Yokluk, varlığın aynasıdır. Bağış, kine merhemdir. Kuru duayı bırak, ağaç isteyen tohum eker. Hırs, çirkinlikleri bile güzel gösterir. Eğri ayağın gölgesi de eğridir. “gibi daha nice güzel sözler ile bizlere doğruları anlatmış ve güzel insan olmamız yol göstermiştir.  

Bu kısa yazıda Hz Mevlana’yı anlatmak mümkün değildir. Ancak bu sözleri günümüzde daha iyi anlamak için gerek yönetici gerekse çalışan, gerek zengin gerekse fakir olarak çevremize bakmamız yeterlidir. İçinde bulunduğumuz duruma göre değerlendirmeli ve dersimizi almalıyız.

Her yıl Konya’da geleneksel olarak Şeb-i Arûs törenleri yapılırken, ülkemizin ve dünyanın her yanından gelen insanlarla hınca hınç dolu salondaki görüntüleri izlerken Hz Mevlana’nın sözleri aklıma geliyor. Kendimle hesaplaşıyorum.

Gerek ülkemde gerekse dünyadaki haksız yere kazanç elde edenlere,

İnsanların hakkını yiyenlere,

İftira ile insanlığa zarar verenlere,

Adaletli karar vermeyenlere,

İnsanlara zulüm çektirenlere,

Olduğundan farklı görünenlere,

Geldiği yeri unutup, insanları hakir görenlere,

Dünya malına tamah edenlere,

Bulunduğu makamı kötü amaçlı kullananlara,

İnsanların iyi niyetini suistimal edenlere içimden haykırmak geliyor.

Ne olur

Sevgide güneş gibi olalım.

Dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi olalım.

Hataları örtmede gece gibi olalım.

Tevazuda toprak gibi olalım.

Öfkede ölü gibi olalım.

Her ne olursak olalım.

Ya olduğumuz gibi görünelim.

Ya göründüğümüz gibi olalım.

Hz Mevlana’nın sözlerine kulak verelim. Onu iyi anlayalım ve anlatalım. Hiçbir makamın kalıcı olmadığını, hiçbir insanın diğerinden üstün olmadığını, gerçekte bu dünyada hepimizin bir misafir olduğunu unutmayalım. İnsan sevgisinin farkına varalım. 

http://www.youtube.com/watch?v=YhP89Z46qwc&feature=related

 
Toplam blog
: 416
: 790
Kayıt tarihi
: 19.02.10
 
 

Tarım, Gıda, Ormancılık, Çevre, Örgütlenme ve Proje konularında çalışmalarda bulunmaktayım. Öncel..