Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Şubat '20

 
Kategori
İnançlar
 

Hz. Musa, Hz. Asiye ve Firavun

Allâh, iman edenler içinde Firavun’un karısını (ders alınası) misal verdi. Hani (Asiye) dedi ki: "Rabbim, benim için indînde, cennette bir ev bina et! Firavun’dan ve onun yaptıklarından beni kurtar! Beni zâlimler topluluğundan da kurtar!" (Tahrim/11).

Hz.Asiye’nin adı dünya döndükçe inananların dilinden düşmeyecektir. O; İmanını sakladı, Firavun’u kalbiyle lanetledi, imanı açığa çıkınca da canından vazgeçti ama inancından taviz vermedi. Resul ve Nebilerin cennetle müjdelediği, Kur’an’da övgüyle anılan bu iffet ve sabır timsali değerli kadının adı, Hz. Asiye idi. Bataklıkta çiçek yetişmesi gibi, o da Allah’ın lanetlediği Firavun’un sarayında Hz. Musa’yı yetiştirdi; onu gözü gibi sakınarak zalimlerin şahı, eşi Firavun’un belalarından korudu. Hz. Musa’ya nebilik görevi verilince, ilk iman eden yine o oldu. Allah'ın kahrı içinde lütfunun olduğunu bilenler zorluğu seçer.

İbnü’l Arabî; Tefsir-i Tevilat’ında, Asiye’yi, “Yakiyn nuruyla ve sekineyle bilen mutmain nefs” olarak nitelendirir. Tevilat’ta anlatıldığı üzere, Firavun’un ailesi Musa’nın içinde bulunduğu sandığı deniz kenarından alır fakat bir türlü açamazlar. Sonunda sandığı açan Asiye olur çünkü sandığın içinde bir nur olduğunu görmüş ve o nuru sevmiştir.

İbn Arabî, Fusûsü’l Hikem’inde, Allah Teâlâ’nın Asiye’yi Kemal-i insani için halk ettiğini belirtir. Hz. Muhammed’in, Asiye ve Meryem’in kemale ulaştıklarını haber veren hadisine işarette bulunur: “Erkeklerden birçokları kâmil oldu. Ve kadınlardan ancak İmran’ın kızı Meryem ve Firavun’un zevcesi Asiye ve Muhammed’in kerimeleri Fatıma ve Huveylid’in kerimesi Hadice’dir”

Kuran-ı Kerim’de, Asiye’nin eşi olan Firavun’dan şöyle bahsedilir: “Muhakkak ki Firavun o bölgede üstünlük kurmuş ve oranın halkını çeşitli sınıflara bölmüştü. Onlardan bir sınıfı aciz bırakıp aşağılamak için, onların oğullarını boğazlıyor ve kadınlarını diri bırakıyordu... Muhakkak ki o, bozgunculardandı” (Kasas/4).

Firavun; bebeğe ‘Musa’ ismini verir fakat bebeğin Beni İsrail neslinden olabileceğini düşünerek diğer tüm erkek bebekler gibi onun da katlini ister. Çünkü kendi zamanında kimsenin bir aktör olmasını istemiyordu. Firavun’un eşi Asiye, o anda kendisine gelen ilâhi bir ilhamla şöyle der: “Benim ve senin için göz aydınlığıdır! Onu öldürmeyin, belki bize faydası dokunur ya da onu evlat ediniriz” (Kasas, 28/9).

Firavun buna razı olur ve Musa saraya götürülür. İbnü’l Arabî, Fusûsü’l Hikem’inde Musa’nın hakikaten Asiye’nin göz nuru olduğunu, zira istidadında mevcut olan kemalatın, Musa’nın nübüvveti ile açığa çıktığını söyler.

Hz.Asiye, Allah Rasulü’nün dillendirdiği 4 hanımdan biri. İslam kültürüne klasik şekilde bağlılık iddiasında bulunan zümrenin aksine, farklı bakış açıları (çapraz) ile algılamayı benimsemiş biridir. Bu nedenle romantik duygularla bir işi olamaz. Benzer değerleri Hz. Meryem'de de gözlemliyoruz. Meryem de Rasul olma dışında Hz. İsa'yı asla oğlu olarak görmedi.

Bu bakımdan Asiye'yi cinsiyeti ile hatırlamaktan ziyade kararlı, şuurlu bir İNSAN olarak tanımlamak yerinde olur. Kuşkusuz evrende hiçbir şey hokkabaz değneği ile gerçekleşmez. Dolayısıyla Musa'nın içinde bulunduğu sandığın bir akıntıya kapılarak saraya yol alması rastlantı olarak düşünülmemeli. Musa’yı orada bekleyen ve bakıcılığını üstlenecek salih bir insan vardır.

Asiye'nin yakıyn ehli olduğunu ayette geçen şekliyle ‘Rabbim indinde cennette bir ev inşa et’ diye dua etmesiyle anlıyoruz. Bu; “İlahi özelliğin/hakikat ilminin onda açığa çıkması” anlamına geliyor.

Yaşamı ile kudret/halife cennetini yaşadığına tanık oluyoruz. 

Hz. Musa’nın Firavun gibi çok yönlü biri ile karşı karşıya gelmesi; Rasullerin de ne kadar zorluklar içinde hareket ettiklerini ancak bütün müşkilatları tek tek aştıklarını gösteriyor. Bu hususu içsellikle değerlendirdiğimizde beyinde var olan bilgilerin sınırlı alandan sınırsız alana nasıl geçtiğini göstermesi bakımından tasavvuf ehli için bir ders mahiyetindedir.

Şu husus iyi bilinmeli ki hiçbir oluşumun birbirine karşı olmadığını, gerçekliğin farklı yaklaşımlar ve ilişkisellikle TEK ŞUUR olarak hareket ettiğini ve ancak bu düşünceyle kavranabileceğini söylemek zorundayız. Burada herkes kendi üzerine düşen rolü oynamış ve sonuçta gerçekler dile getirilmiştir. Zira varlık; bölünmesi, parçalanması mümkün olmayan, EHAD olan bir yapıdır.

Bu arada akla gelebilecek soru: "Hz Musa, firavun ile tanışmadan önce mi yoksa sonra mı Hızır as ile karşılaştı?" şeklinde olabilir.

Kanaatimce fetih özelliğine sahip, zamanla alakası kalmayan, AN içinde yaşayan biri için önce veya sonra gerçekleşmesi gibi bir düşünce hiçbir şey ifade etmeyecektir. Ayrıca fetih gücünün önünde hiçbir beşer ayakta duramaz, dağılır gider.

Nihayetlendirecek olursak, Firavun yine son anda iman ederek cennete dahil olmuştur. Onda açığa çıkan ‘inanç geni’ onu bu noktaya getirmiştir. Bu yaklaşım İbn Arabi tarafından onun müşahade çerçevesince yapılmıştır.

Ahmed F. Yüksel

İstanbul/Bahçeşehir  21.02.2020

 

https://www.facebook.com/ahmedfyuksel

https://www.instagram.com/ahmedfyuksel/

https://twitter.com/ahmedfyuksel

 

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..