Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

İbrahim Yalçınkaya

http://blog.milliyet.com.tr/axbxcx

10 Mart '08

 
Kategori
Sinema
 

I Am Legend / Ben Efsaneyim (2007)

I Am Legend / Ben Efsaneyim (2007)
 

Ben Efsaneyim filminin afişi. (Ülkemizde 25 Ocak 2008 tarihinde gösterime girmiştir)


Ütopik bilim-kurgu filmlerinden her zaman hoşlanmışımdır. Nasıl hoşlanmayayım ki? İnsanoğlu tarih boyunca önce hayal etmiş, kurgulamış sonra da hayallerini gerçekleştirmek için de çalışmış ve büyük oranda da gerçekleştirmiştir. Ortaokul çağlarında okuduğumuz Jules Verne’in romanlarını hatırlayın. “Denizler altında 20.000 fersah, 90 günde devriâlem, Ay’a yolculuk” bunların hepsi de azimli insanoğlu tarafından gerçekleştirilmedi mi? Tabi her filmi çekilen ya da yazılan olayda gerçekleşecek diye bir şey de yok. Ama insan düşüncesinin sınırlarını zorlayan önünde yeni kapılar açan ve ufkunu genişleten bu tür sinema yapıtlarını gerçekten de ilgiye değer bulmuşumdur. Yazımıza konu ettiğimiz film de insanoğlunun karanlık (!) geleceğini konu alan bir felaket filmi aslında.

Kanserin çaresi olarak keşfedilen ve insanlara şırınga edilen bir virüs kısa bir zaman içerinde evrimleşerek insan soyunu tehdit eden bir felakete dönüşmüştür. Dünya üzerinde beşmilyardörtyüz milyon insan hastalık sebebiyle hayatını kaybetmiş, kalan altıyüz milyon insanın büyük bir çoğunluğu da virüsün etkisine maruz kalmış ve evrimleşerek gün ışığından etkilenmektedir. Tek besin kaynakları ise bulabildikleri insanlar ve hayvanlardır. Hastalık sebebiyle kısa sürede milyonlarca insanın yaşadığı şehirler vahşi hayvanlar tarafından yaşam alanı olarak kullanılmaktadır. Will Smith’in canlandırdığı kahramanımız Robert Neville ise orduda görevli bir bilim adamıdır. New York şehrinde hayatta kalan tek insandır ve tek yoldaşı da köpeğidir. Kendisine çizdiği amaç ise hayatta kalacak, hastalığın tedavisi üzerinde çalışacak ve eğer varsa hayatta kalan başka insanlarla irtibata geçecektir.
Konusunu kısaca özetlediğim filmin yönetmeni Francis Lawrance’ın ikinci filmi. İlk filmi başrolünü Keanu Reeves’in canlandırdığı “Constantine”. Dörtte üçü tek başına Will Smith’in canlandırdığı karakteri izleyerek geçirdiğimiz film müthiş bir tempo ile başlıyor. İzleyiciye yansıtılan ilk görüntü, hastalığın etkilediği insanlar tarafından boşaltılmış bomboş bir şehir. İnsanlar tarafından üretilmiş araçlar, binalar, makineler, gemiler, uçaklar her şey yerli yerinde ama insan yok. İnsanların boşalttığı alanlarda aslanlar, geyikler geziyor. Bir düşünsenize, bir insanın hayal edebileceği her şey var ama ne bir ses, ne bir nefes var. Pardon, aslında nefes var. Gün ışığından etkilenen, insani tüm özelliklerini yitirmiş zombivari yaratıklar.

Son zamanlarda yönetmenler tarafından tercih edilen konuların başında bir virusun etkilediği canavarlaşmış insanlar konusu pek çok filmin konusunu oluşturdu. “ 28 gün sonra, 28 hafta sonra, Dead Meat” tarzı filmlerle aynı eksende olmasına rağmen, aksiyon dozu film boyunca hiç düşürülmemiş. Flashbacklerle virüsün insanları etkilemesi hikâyesi en başından itibaren derli toplu bir biçimde verilmiş. Tek yoldaşı olan köpeğinin bir geyiğin peşinden girdiği karanlık bir binada zombilerle karşılaşması ise şüphesiz filmin en heyecanlı yeri.
Filmin sonlarına doğru tek dostu olan köpeğini kaybettikten sonra umudunu yitirmiş bir halde zombilere saldırdığı ve adeta intihar edercesine zombilerle mücadele ettiği sahneler aksiyon ve gerilimin tavan yaptığı sahneler. Aynı zamanda hayatta kalmayı başarabilmiş insanlar tarafından kurtarılmıştır. Ama umudu tükenmiştir. Çünkü hastalığın tedavisi için yaptığı çalışmalardan bir sonuç alamamıştır. Oysa ele geçirdiği zombi üzerinde yaptığı çalışma sonuçlarını göstermeye başlamıştır. O halde tedavi edilen zombinin kanından aldığı örnek eğer varsa hayatta kalan diğer insanlara ulaştırılması gerekmektedir. İşte kahramanımızın efsane olduğu nokta da burasıdır. Kendi hayatını feda edecek ve insan neslinin kurtuluşuna bir kapı aralayacaktır.
 
Toplam blog
: 19
: 2210
Kayıt tarihi
: 07.06.07
 
 

Sinema ile ilgili sağda solda yazdığım yazıları sizlerle de paylaşmak istiyorum. Beğenerek izlediğim..