Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Şubat '08

 
Kategori
Felsefe
 

i-kimiz?

i-kimiz?
 

"i-kimiz" isimli projemden bir görsel


…İçimde bir yengeç var.
İçimdeki en kuytu kovukta yaşıyor olmalı; oradan seyrediyor herhalde her yaşadığımı. Ancak arada bir hissediyorum varlığını – ancak arada bir belli ediyor kendini. Ama biliyorum: hep orada...
... Bana direnir çoğunlukla – dolambaçlı yollarla karışır yaptıklarıma, ket vurur. Bir yolunu bulup yaptıklarımı engeller; yapacaklarımı belirlemeğe çalışır.
Bunun temelinde benim ile uyum içinde olmaması yatsa gerek. Benim yaptıklarım aykırı geliyor olmalı ona.
Sanıyorum benden pek hoşnut değil.
En çok dayanamadığı da, benim, devinimsiz, eylemsiz kaldığım zamanlardaki hâlimdir – (gün olur, hiçbir şey yapmak gelmez içimden; ya da: hiçbir şey yapmak gelir – öyle, bir köşeye oturur, saatlerce, etrafıma bakınırım – seyrederim. Kafamdan bin bir türlü imge, tasarım, düşünce –öylesine, gelişigüzel– geçip durur; zaman da geçer ya, öyle –?
Aldırmam...), bu durumlarda, içimde, kocaman kıskacının çat–çatını, sert ayaklarının yan yan eşelenen öfkeli katırtısını duyarım. "Yürü git!", der bana; ama ben kalakalmış olurum. Dinlemem onu; belki, dinlemek elimden – içimden– gelmez." …Oruç Aruoba

“Benlik” adlı kitabında Oruç Aruoba ile içinde yaşadığını düşündüğü yengecin(diğer beni) söyleşisine tanık olmak, benim de kimlik üzerine görselleştirmeye başladığım “İ-kimiz” adlı projemin çıkış kaynaklarından biri oldu. İçimizde yaşayaduran çeşitli kimliklerimiz var ve onların karşılaşması, çatışması hatta bazen birinin diğerini öldürmesi sırasında yaşadığımız savaş, öz varlığımızın en değerli savaşı olsa gerek… Savaş sözcüğünü soğuk bulanlar için, kendi üzerinde çalışmak da diyebilirim. Farkındalık yolculuğu ve kendimizi tanıma sürecinde içimizde yaşayan ve en olmadık zamanlarda ortaya çıkan bu kimlikleri korkmadan tanımak, yüzleşmek ve öylece ama sağaltarak sevmek, sanıyorum en başta kendi üzerinde çalışmaya niyetli her birey için gerekli olan bir deneyimdir.

Benlik, karşılıklı iki aynanın ortasında durur gibidir. Aynalar ona, birbirine zıt şeyler gösterir ve kafasını karıştırır, asla kendinden emin olmasına izin vermez. Aynaları seçmek ise zaman, mekân ve deneyimlere göre değişen bir tercih meselesi olabilir. Hayat da bu ikilik halleri üzerine kurulmuştur. Sadece basit bir iyi-kötü ayrımı değil, bir aynaya bakarken diğerindekileri görememesi veya birine bakarken diğerini unutmak olabilir.

Kendi içinize açılan kapıları korkmadan usanmadan aralayın, içeriden önce bir ses duyacaksınız,

- Sen kimsin?

- Benim, ben, yani sen…

- Ben diye birini tanımıyorum, ayrıca burada sen oturmuyorsun…

İşin içinden çıkmak hiç de kolay olmayabilir, lütfen devam edin, kapıları aralayıp keşfettikçe hayatınızın en önemli kişisi ile tanışacaksınız, adı ben olan…

İçimizden bazen bir hayvan çıkabilir, hiç korkmayın… Örneğin bir yengeç, kedi, leylek, salyangoz, domuz, balık, martı vs vs… Dikkatle incelediğimizde, kendimizi onlardan biri gibi davranırken bile yakaladığımız olmuştur.

İçimizden bazen bir hokkabaz da çıkabilir… Hatta öyleleri vardır ki sürekli kendi kendini yeniden şapkadan çıkartır gibi üretirken, yeni maskeleri ile aramızda dolaşmaktadırlar… Öteki için tüm marifeti ile sihirli oyununu sergiler, büyüsüne kapılmamak zordur öylelerimizin…

İçimizden bazen bir cahil çıkabilir… Kitaplıklar dolusu kitap okumuş, dünyayı gezmiş, vizyondaki tüm filmleri izlemiş, hepsini de papağan gibi ezberlemiş ama gel gör ki hayatın içinde yaşadığı bir olayda acemice kalakalmıştır. Böyle durumlarda, aslında ne kadar az bildiğini, gerçek bilginin eyleyerek öğrenildiğini sonradan anlayanlarımız da olmuştur… İçimizdeki o cahili fark ettiğimiz olmadı mı hiç?

İçimizden bazen bir melek, bazen de bir şeytan çıkabilir veya ikisi de aslında aynı bünyede yaşamayı sürdürür. İçimizde aynı anda yaşayan bu iki ezeli haylaz rakipten kazanan ve büyüyen en çok beslediğimiz yanımız olacaktır…

İçimizden bazen bir çocuk, bir hayalperest, bir ilkel, iflah olmaz bir yalnız, laf anlamaz bir suçlu bile çıkabilir… Bunların bazıları bize sürekli yaralarımızı, arızalarımızı hatırlatabilir. Ama onu önce ele geçirmesi ve keşfetmesi gereken yine biz değil miyiz? O yaralı halimizi ameliyat masasına yatırır gibi deşeleyip, sonra aynı titizlik ile onaran ve bu eylemlilik zincirinde zamanla sağaltan da yine biz değil miyiz? Böyle zamanlarda sakın ola ötekinden yardım istemeyin, sahici bir iyileşme mümkün olmayacaktır, eminim… Beni ötekine başvurarak ama yardım almadan tanımak, tamamlamak ve sevmek, sonra öteki ile paylaşmak, yolculuğun son aşaması olacaktır diye düşünüyorum.

Baldwin, benliği alter ve ego şeklinde iki karşıt kutba ayırmıştır. Alter, gerçek veya hayali olsun diğer insanlar hakkındaki temsillerimize, ego ise kendi kendimizi algılama tarzımıza göndermedir.

İki benden söz ederiz hep. İşte bu benlerden biri akla sahip olup, onunla her şeyin üstesinden gelebileceğinin yanılsamasını yaşarken; diğer ben de bunun hiç de böyle olmadığını yaşayıp durur... Uygarlık içinde kendisini forme eden insanın alt ve üst benlikleri, deformasyonları aynı anda bir bedende yaşam sürdürebilir. Bu beden, o egolar toplamını temsil eder. Ve insanoğlunun kara kutusu içinde binlerce sırrı aynı anda barındırabilir...


İ-kimiz için yapmaya başladığım fotoğraf tabanlı işlerim ile insanlığın daima sorgulaya geldiği “kimiz”, “bu ikili hallerden hangisiyiz” sorusunu, tüm bu içimizdeki kalabalığı en baskın olan iki taneye indirgeyerek sormak istiyorum. Kendime, bize, size…

 
Toplam blog
: 25
: 1059
Kayıt tarihi
: 16.01.08
 
 

İşletmecilik eğitimi ve sonrasında finans sektöründe bir dönem profesyönel çalışmanın dışında, 19..