Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mayıs '08

 
Kategori
Siyaset
 

İbadet özgürlüğü ve jurnalizm

İbadet özgürlüğü ve jurnalizm
 

... Dışişleri Bakanı Sayın Babacan'ın, AP' de yaptığı konuşmada "Türkiye'de sadece azınlıkların değil, Müslüman çoğunluğunda ibadet özgürlüğünde sıkıntılar var" şeklindeki talihsiz, talihsiz olduğu kadar da hiç bir tutarlılığı olmayan anlamsız açıklamaları, sanırım çoğu AKP'lilerin bile yadırgadığı tuhaf bir konuşma oldu.

... Görevi, içte ve dışta Türkiye’nin haklarını korumak, kollamak ve savunmak (!) olan Dışişleri bakanının bundan sonraki icraatları artık beni pak ilgilendirmiyor. Diyeceksiniz ki ne var bunda; bu ülkede başörtüsünü bahane edip, inanılmaz bir hırsla ülkeyi mahkûm ettirmek için AİHM' e başvuranların, bu gün nerde ikamet ettiklerine bakmak yetmez mi?

... Çocukların söylediği bir tekerleme vardı aklımda kalan. "Dolapta pekmez, yala yala bitmez" diye... Şimdi Sayın Babacan; argoda bir deyim vardır. Okumak... Yani jurnal etmek…Sizin dış politikanız da artık "oku oku bitmez" anlayışı üzerine kurulmuş anlaşılan!

... Başbakan'ın deyimi ile "velev ki" dediğiniz doğru. Peki, bunu tartışma zemini Avrupa Parlamentosu mu olmalıydı, yoksa TBMM mi? Böyle bir problem varsa, sorumlusu ne rejimdir ne de devlettir. Bunun tek sorumlusu inananların aklına pranga vuran siz siyasetçilersiniz.

... Tüm İslam âleminin hemen hemen tümünde mevcut cami'lerin iki katına sahip bir ülkede, dini özgürlüklerde sıkıntıdan bahsetmek bir devlet görevlisinin ( devlet adamı demeye dilim varmıyor) (!) yapacağı iş değildir.

... Nasıl olsa değişmeyeceksiniz Sayın Babacan! Avrupa Parlamentosuna "Oku oku bitmez" mesajlarını vermeye devam edeceksiniz! Yoksa, sizin zihninizde başka bir İslam modelimi var? Gerçi, Başbakan'da " Kimse Türkiye'de Müslümanların sorunu yok diyemez" diyerek Babacan'a destek verdi ama Diyanet Başkanlığı "dini siyasete alet etmeyin" diye kendilerini uyardı ve dikkatlerini çekti.

... Bakınız bizim dikkat çekmeye çalıştığımız hususlarında hiçte hafife alınır yanı olmadığı daha iyi anlaşılacak sayenizde! İktidarınız ve uygulamalarınız için şimdiye dek yazdıklarım beni haklı çıkardı. Bunu böyle görmekten ülkem adına mutsuzluk, tespitlerim adına mutluluk duyuyorum.


Türban: Bilirsiniz "nifak tohumu ekmek" diye bir deyim vardır. İşte, komşu bir ülkeden ihraç edilen o tohumun son 15-20 yıldır bakımı yapıla yapıla filizlendi, serpildi, dallandı budaklandı ve karaçalı gibi 85 yıldır hoşgörü ve dokunulmazlık ortamında yaşayan halkın arasına girmeyi başardı. Mahalleyi karıştırması ve kavram kargaşası yaratması için de özellikle kara bulut rengi yerine allı güllü renklere bezenip "türban" olarak önümüze, "bireylerin özgürlüğü" olaraktan Anayasa'mıza konulmak isteniyor şimdi!

… Cumhuriyet Türkiye'sinde "ibadet özgürlüğü" ve "göğsünü gere gere Müslüman’ım" deme hakkı hep olmuştur. Olmayan, tekrar şeriat devleti esaslarına dönüş olmayacağı gerçeğidir...

YÖK ve Türban düzenlemesi: “İbadet hürriyetinin şahsın Allah'a ibadeti olmaktan çıkartılıp bir kütle gösterisi haline getirilmesi ve sınırın hangi ölçüde zorlanabileceği provası yapıldığı dönemlere bile, laikliğe bu günkü kadar saldırı yapılmamış ve sanki dinin karşısında ki bir sistemmiş gibi algılanmamıştı. Bu nedenledir ki AB'nin kuşkuları ve korkuları da artmıştır.

… İslamcı gazetelerde, türbanla ilgili düzenlemelere destek çıkarak "yasağa karşı özgürlük platformu" düzenleyen başta Prof. Eser Karakaş olmak üzere kimi öğretim üyeleri imza toplamaya başlamışlar! Ve bu Cumhuriyet müderrisleri demokrasi ve özgürlük adına türbanı savunuyorlarmış! Peki, bu müderrisler bilmezler mi ki "kimse türbanlılar okumasın" demiyor ki! Neyi kime karşı savunuyorsunuz efendiler?

Mahalleli Baskısı: İstanbul'un en güzel semtlerinden olan ve İsmail ağa cemaatinin burada ikamet ettiği Beykoz'da, Sokaklara 'Cumhuriyet Çıkmazı' gibi manidar, "Tayyip Sokak" ve Fetih Sokak" gibi ilginç isimler verilmesi dikkatten kaçmadı.

... Hatırlarsanız, son olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi, AKP'li meclis üyelerinin oyları ile Göztepe Parkına "Bülent Ecevit Parkı" adının verilmesini adres kargaşası yaratır gerekçesiyle reddetmişti. Diğer taraftan bakıyorsunuz, güllü dallı sokaklara verilen çoook muhterem ve kerameti kendinden menkul zatların isimleri verilirken hiç bir zorluk çekilmiyor olması da ayrıca dikkate şayandır.

... Cadde ve sokaklara isim verme ve değiştirme yetkisi yerel yönetimlerde ise bu isimleri değiştirebilen veya ideolojisi doğrultusunda sokak başlarına tabela dikenler kimler acaba diye sormak gerekmez mi?

Cumhuriyet: Günümüzde bazı kesimler, sanki mevcut cumhuriyetin kıymetini idrak etmiş ve değerini çokbilmişlermiş gibi, II. Cumhuriyet jurnalliği yapmayı ve topluma dayatmayı sürdürüyorlar. Tabi bunlar sadece fantezi olarak kalacak içi boş savsatalar. Son toplumsal olaylarda da görüldü ki, her ne pahasına olursa olsun, bu gençlik Cumhuriyetine hep sahip çıkacaktır. En büyük tesellimiz ve güvencemiz de budur.

Nüfus planlaması: Başbakana göre aile planlaması bir aldatmaca. Kendince gerekçesi de hazır. Bize genç ve kalabalık nüfus lazım… Tamam, kadınlar en az 3 tane doğursun ama önce şu sorunun karşılığını bulması lazım. Bu çocuklara anne babaları nasıl aş, iş verecek, nasıl gelecek sağlayacak. “Her çocuk kendi rızkıyla gelir” diyor Başbakan. İyi de, adaletli bir gelir dağılımını sağlayabilirseniz, işsizlik sorununu, eğitim ve sağlık sorunlarını çözebilirseniz ne ala. Bak o zaman bu işe hep beraber el atarız evelallah!

Kapatma davası: Kimi karşı çıktı, kimi hukuki bir süreç olduğunu söyledi, kimi de geç bile kalındığını ima etti. Bu konuda yorum yapanların hukuki sürece saygı göstermek ve de ortamı germekten uzak durmak gibi bir sorumlulukları olduğunu bilmeleri gerekir.

Ekonomi: Bir zamanlar kendi kendine yeten 7 ülke arasında yar almakla övünen Türkiye, izlenen yanlış tarım politikalar nedeniyle şu anda ithalatçı durumuna düşmüştür. Kısır siyasi çekişmelerin gölgesinde kalan ekonomide ki bu olumsuz gelişmeler karşısında, iktidar üzerine düşeni yapacağı yerde, vatandaşa yemek tarifi vermekle meşgul!

… Siyasilerin inadı ve polemikleri yüzünden ülkemde doksan dokuz çeşit kriz yaşanıyor. Ne adlarını değiştirmek ne de tansiyonu düşürmek mümkün. Sonrada kalkıp “ortamı germeyelim” türünden beyanatlar vererek güya istikrardan yana tavır sergilemeleri hiçte inandırıcı gelmiyor insana.

Tahammülsüzlük ve bitiş: Her ortamda demokrasiden bahseden, işlerine gelmeyen durumlarda ise kişiye eleştiri hakkı bile tanımayan bu zihniyet mi bizi AB’ye sokmak istiyor, inandırıcı mı? Bir kişinin bile eleştirisini kaldıramayan bir anlayış, sokakta yapılan eleştirileri duysa demek ki vatandaşa da saldıracak.

... Kuran-ı Kerim'deki sureler kul ve Allah arasındaki inanç birliği ve ilişkileri belirleyen dini kavramlardır. Siyaset meydanlarında savcılara hâkimlere cevap vermek için indirilmemişlerdir!

… Değil 16, 26 milyon oy bile alsanız bu size özgürlükler konusunda sadece kendinize yakın duran kesimlere özgürlük tanıma hakkınız vermez. Beş yıldır laik kesimin endişelerini gidermek bir yana kuşkularını perçinleyen uygulamalar yaptınız.

… Partili yönetici ve idarecilerin bir kısmı iktidar olmanın verdiği sorumluluğu taşıyamadı ve merkez sağdan sıkılıp kendi çekirdek kitlenize yönelik işlerle uğraşmaya kalktılar.


Sonuç: Ne zaman ki topluma ve önderlerine “biat etme” anlayışı yerine "demokrasi" anlayışı yerleşirse ancak o zaman kavga ve kargaşa ortamından çıkılabilir. Yoksa güç ben de anlayışı hüküm sürdüğü müddetçe bu ülkede taşların yerine oturması zor dostum zor…

 
Toplam blog
: 156
: 5679
Kayıt tarihi
: 05.11.06
 
 

Söz konusu Atatürk ve Laik Cumhuriyet ise; asla tarafsız olamam! Ben; İş ve özel hayatımda Cumhur..