Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ocak '14

 
Kategori
Felsefe
 

İbn Rüşd ve Thomas Aquinas

İbn Rüşd ve Thomas Aquinas
 

Batı’nın düşünce tarihinde kalıcı izler bırakan meşhur teolog Aziz Thomas Aquinas(1224/25–1274), pek çok eserinde felsefenin yardımıyla Hıristiyan akidesinin akılla çelişmediğini ispatlamaya çalışmaktadır. Bunu yaparken de Ortaçağ Latin Avrupa’sında ekolleşmiş olan İslam filozoflarından yoğun olarak faydalanmaktadır. Örneğin meşhur eseri Summa Theologiae’da Müslüman filozof İbn Sina(980-1037)’ya 400’den fazla atıfta bulunmaktadır.

Thomas’ın İslam felsefesiyle olan irtibatı öylesine güçlüdür ki, Paris Üniversitesi’nde ders verirken yasak olmasına rağmen Aristoteles(384-324)’in metafiziği ve doğa felsefesi ile ilgili kitaplarını ve özellikle de Müslüman filozoflarca yapılan şerhlerini okuyup okutmaktan geri durmaz. Ancak ilginç olan bir nokta vardır. O da, gerçekte Thomas İslam filozoflarının yoğun etkisi altında olmasına karşın, eserlerinde hem Müslüman filozofları “sapkın” olarak nitelemesi hem de pek çok felsefî ve teolojik sorunun çözümlenmesinde Müslüman filozoflara dayanmaktan uzak duramamasıdır.

Savunduğu görüşlerden dolayı önce aforoz edilen Thomas’ın birkaç asır sonra Aziz olarak ilan edildiği görülmektedir. Günümüzde ise, onun imanın akılla çelişmediği varsayımına dayalı din yorumları, Dünya Katolik Kilisesince resmî öğreti olarak kabul edilmektedir.

İslam felsefesi, Thomas’ın günümüz Dünya Katolik Kilisesince ısrarla önemsenen Hıristiyanlığın rasyonel yorumunda hatırı sayılır bir paya sahiptir. Hatta Thomas’ın Aziz Thomas olmasında Müslüman filozofların olumlu katkısı, olmazsa olmaz bir unsurdur.

Thomas, inancı ve bakış açısı gereği İslam’a özellikle de Müslüman filozof İbn Rüşd(1126-1198)’e ve Ortaçağ’da Latin Avrupa’da etkin bir ekol olan İbn Rüşdcülüğe karşı olan bir düşünüş çizgisini benimsemektedir. Ancak bizim kanaatimize göre, bu çizgiyi sonuna kadar devam ettirememiştir. Öyle ki yaşadığı dönemin en çok tartışılan temel meselelerinde İbn Rüşd’ü yanlış yorumlayan Latin İbn Rüşdcülere karşı çıkarak farkında olmadan “gizli bir İbn Rüşdcü” olmuştur.

Çalışmada son zamanlarda seslerini daha güçlü duyurmaya başlayan birkaç önyargısız araştırmacı dışında, görmemezlikten gelinen ya da gözden kaçırılan bu durum, İbn Rüşd’ün Thomas’a etkisi zemininde iki düşünürün bilgi metafiziği ve din felsefe ilişkisi problemine sundukları çözüm önerileriyle sınırlandırılarak orijinal kaynaklar ışığında tartışmaya açılmaktadır. Amaçlanan ise, Thomas’ın İbn Rüşd karşıtlığının kısmen yaşadığı dönemin siyasal ve bilimsel atmosferinden, kısmen de eksik ve yanlış bilgilenmeden kaynaklandığına dikkatleri çekerek; Thomas’ın Ortaçağ Latin Avrupa’sının belki de tek gerçek İbn Rüşdcüsü olmuş olabileceğinin altını çizmektir.

*

Doğu’nun ve Batı’nın iki ayrı dünya, uzlaştırılması kolay olmayan iki farklı kültür olduğundan kuşku duymayanlar vardır. Örneğin Rudyard Kipling, bir şiirinde “Doğu Doğu’dur; Batı da Batı; gerçi dünyanın iki ucundan gelen, iki kuvvetli adamın yüzleşmesi mümkün olsa da; o ikisi hiçbir zaman birleşmeyecektir.” demektedir. Kipling’in doğrusal bir okumaya dayanan bu sanısının ilk cümlesini Thomas’ın İbn Rüşd’le olan ilişkisindeki siyasî ve dinî kaygılarına; ikinci cümlesini ise, Kipling’in sanısının aksine doğuyla batı arasındaki ayrılığı kaldırmaya muktedir iki özne olarak İbn Rüşd’e ve Aziz Thomas’a hamletmek mümkündür. Zira Thomas’ın muarız belleyip kıyasıya eleştirdiği İbn Rüşd eleştirilerinin arkaplanı, Goethe’nin ulvî bir sezişle dile getirdiği “kendini ve ötekini bilen(ler için), Doğu’nun ve Batı’nın birbirinden asla ayrılmadığı(nın) itiraf edilmesi gereken bir bütün” olduğu tespitini haklı kılan bir zemine sahiptir.

Thomas, İbn Rüşd’ü ona ait olmayan düşüncelerden dolayı fütursuzca eleştirmekte; fakat garip bir şekilde din-felsefe ilişkisi problemini ele alırken İbn Rüşd’ün dinin felsefeyle çelişik olmadığı bağlamında ileri sürdüğü argümanları, neredeyse harfi harfine tekrarlamaktadır. Hatta açıklamalarında İbn Rüşd’le aynı kaygıları taşımakta ve benzer sıkıntılardan bahsetmektedir. İfadeler arasındaki bu benzerliği, her iki düşünürün de aynı şeyleri düşünmüş olabilecekleri kabulünden hareketle açıklamak zor görünmektedir.

Samimi bir Hıristiyan teologu olan Thomas, taşıdığı misyon gereği döneminde yaygınlık kazanan ve Hıristiyanlık için tehlikeli gördüğü İbn Rüşdcü görüşlere karşı çıkmıştır. Onun siyasi ve dini kaygılarından güç alan İbn Rüşd muhalefeti, gerek İbn Rüşdcülerin yanlış yorumları gerekse İbn Rüşd hakkında yeterli bilgiye doğrudan ulaşamaması nedeniyle oldukça ilginç bir sonuç doğurmuştur. Pek çok meselenin çözüm önerilerinde İslam filozoflarının da yoğun katkıda bulunduğu bir birikime sahip olan Thomas, ister istemez İbn Rüşd’ün görüşlerini sıklıkla dile getirmiştir. Altı çizilmesi gereken en açık olgu, onun kesinlikle İbn Rüşd’ü değil, İbn Rüşd’ün sanılan görüşlere sahip çıkan İbn Rüşdcüleri eleştirmiş olduğudur.

Thomas’ın, belki de farkında olmadan, İbn Rüşdcülerin tezlerini İbn Rüşd’ün fikirlerinden de faydalanarak çürütme girişimi, bizlere onu Ortaçağ Skolastik Dönemde gerçek birİbn Rüşdcüsü olarak yorumlama imkanı sunmaktadır.

S.D.

 
Toplam blog
: 51
: 885
Kayıt tarihi
: 27.02.07
 
 

Ben kimim? Kafa kağıdımdaki beyana göre 1969 tarihinde Burdur - Gölhisar'da, doğumuma şahit ala..