Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Temmuz '08

 
Kategori
Geri Dönüşüm
 

İbretlik

İbretlik
 

Karanlık sokakta yürüyebilirsin.Herkes yaşadığı kadardır çünkü. Yaşadığıyla birlikte dolanır bacaklarına gördükleri. Bilmeyebilir, duymayıp görmeyebilir. Varlığın tüm yalın sofistike ve karışık silueti kapar her bir yerleri. Adeta konuşurda biz bakarız öylece aval aval loşluğun orta yerine. Halbuki ortası yoktur dumanın. Son kuruşuna kadar harcayıp gözünün perdesini indirsen de yokluk diye bir şey yok....

Karanlık diyarlar gibi karanlık sözlere de bulaşalım isterim ben. Işığın kudreti bizi sürüklese karanlığa. Düşünmek boş. Boş yere düşünmemek düşmemek uğraşı göründüğünden de güzel olsa bile. Ruhunu sıkıştıran mengeneler seni uğultulu vadilerde yalnız bırakabilir. Biliyorum. Bırakalım istersen kim ne söylerse söylesin. Gören görmemeyi de bilir. Seni tutan yaratığı tut ellerinle yakala.

Uğraş içinde gezinelim kimsenin gezindiğini bilmediği yerde onlarla birlikte. Hadi gel. Tut elimden. Varız ve varlığın zoruna tıkayalım parmağımızı. Halüsüne ve iğdiş edilmiş kardeşlerimizin yanında kendimizi biraz kirli biraz ezik hissederiz belki. Efsun o rutubet kokusunda koşuyor durmadan görüyorum. Kendi kendine sessizce idam sehpahasını tekmeleyen mahkumlar var orada. Karanlıktan korkmayan kelebekler vadisi. Kara sakallı ve gözlerinde umut olmayan kirli işler bulalım. Aydınlatılmamış cinayetlerin esrarı çöksün bakışlarımıza.Genelev odalarında unutulmuş kimlikleri toplayalım. Baglamlaşmış sigara yanığı parmakların ağrısını duyuyorum içimde. Boktur ve boktan bir şeydir yaşamak.Fotoğraf çekmek yasak buralarda. Korkmak serbest. Kaçmaya çalışma hiç. Nereye gidersen çıngıraklı sesler duyabilirsin. Kuyruğuna asılı duran sevdalarının tıngırtısı kırıverecek koruduğun dokularını. Tandemlerin hassas hep. Yoksan ve yokum diyorsan hep kaçacak koşacak yorulacak ve gürültü çıkaracaksın. Gürültü yapmak yasak buralarda.

Kibrit kutularına indirgenmiş bir hayat ne kadar yaşanabilir diye diye üzmeyelim lütfen kendimizi. Hapsetmemek gerek böcekleri kibrit kutularına. Aşk konuşur durur yanı başında. Anti patik dokuların harekete geçiverir sonra karışmam.Alerjin artar duygulanımlarda boğar seni. Bir bardak su isteyemezsin. Kimse vermez. Yaptığın şeylerle konuştuğun şeyler arasında doğrusal orantılar kuran hükümet komiserleri belirmeye başlar omuzlarında. Ve omuzlarındaki meleklerin sayısı artar. Hülyalara hülya demessin. Karışmam. Oysa vurup kelleni düşüvermek var sanrılı bir koyakta. Bunları da bilmek gerekir. Konuşup yazıyoruz işte. Anlatabildiğimizce ve düşünegeldiğimiz yollarda molalarda uyayakala düşe kalka yürüyor ayaklar bazen. Self determinist olmuşlar.

Siyasetin hası buralarda dönerde. Dönerek başı koparılır iki dakika da. Büyük adamların büyük düşlerinin arasına bir dakika diye parmak kaldıran çocuklarsak enseye iyisinden bir şaplak yemek neyin nesi diyorsan. Burada kal. Hatta yani.

İlkyağmur düştü toprağa. Güz el sallıyor neşeli ve hüzünlü bir ıslıkla. Şehirlerin toprakları hep toprak kokusunu özleyen boz ve yalnız bahçelerde. Orada ot yok, orada çim yok. Ağrılı ve paslı sandalyeler, rutubetten şişmiş masalar var. bas bas bağırır yalnızlığın şarkısını. Başka bir zamanın akıp gittiği girdap konuşur seninle. Cisimlerin uçuştuğu, tüm masalların birer birer aktığı kaydıraklarla dolu rüzgar başını ağrıtır. Baktığın yer sana bakar. Kelimeler gelir cümle kurarlar. Burnunda sızı gözlerinde polen kızarır işte. Ne diyorsa ne anlatırsa dinleyeceğiz.

Yağmurda ıslanmış bir köpek gibi bir apartman pervazında soluklanacağız bu güz. Cıgaramızı yakmaya fırsat bulamadan önümüzden alıp gidiverecekler oynadığımız her şeyi. Kovalayıp baş döndüreceğiz. Müzikler çalmaya başlayacak sonra. Yukarı doğru bakıp yıldızları saymaya başlarken biri giriversin kolumuza.

Yağmurda ıslanmış sokak köpeği gibi yorgan altında bir mevsim geçirmeyi özleyenlerde çıkacaktır. İstemeseler de melankolik mesajlarla boğacaklar. Sarılacaklar bir yorgana bir ağaca. Hülyalar hülyalar diye bağıracaklar. Hemde Ankara’da. Olacak şey mi.? Olacaklar.

 
Toplam blog
: 19
: 1423
Kayıt tarihi
: 18.09.06
 
 

Şu kainat beni içine aldığından beri Rodin'in heykeli gibi olmak yani düşünen adam olarak kalmak ist..