Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mart '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İbriğini kapan

İbriğini kapan
 

Veba isimli kitabının altıncı sayfasında şöyle yazmış Albert Camus; “Bir şehri tanımanın en doğru yolu, oradaki insanların nasıl çalıştıklarını, nasıl seviştiklerini, nasıl öldüklerini öğrenmektir”

Doğru demiş ama eksik söylemiş. Nasıl sıçtıklarını da öğrenmek gerekir.

Şimdi Camus’un teorisini biraz açarak bir devleti tanımaya çalışalım.

Önce şehrini tanırız, (ki artık nasıl tanıyacağımızı öğrendik) sonra da köylerini. Bunun için de insanlarının çalışmalarını, sevişmelerini ve ölmelerinin –şehir tanıma formülü- yanısıra yemelerini ve sıçmalarını da bilmek zorundayız. Ve sizler ulusumuzu daha iyi tanıyabilmeniz için ben, bu sorunların yanıtlarını kısa kısa vereyim:

Çalışmaları: sabahın aydınlığından akşamın karanlığına kadar.

Sevişmeleri: (buna sevişme denmez ama) akşam karanlığından yoruluncaya kadar.

Ölmeleri: doktorsuz, ilaçsız, kanunsuz, savunmasız, ağalarının çıkarları uğruna ve hastane yollarında.

Yemeleri: sabah çay- otlu peynir, öğlen yoğurt- otlu peynir, akşam yumurta- yoğurt.

Sıçmaları: sabahın ilk ışıklarıyla birlikte, ellerinde ibrikleri, önlerine çıkan ilk ağacın dibine.

Son zamanlarda (gözlem merakım mı desem yoksa tek eğlencem mi desem bilmiyorum ama) sabahları saat 04.30-05.00 arası, çadırımdan çıkıp köylüleri seyretmeyi adet haline getirdim. Teröristlerin taciz atışları ve baskınlarından korunmak için arazinin en yüksek yerine kamp kurduğumuz için, her tarafı en iyi şekilde görebiliyorum. Serin esen bir rüzgar, horoz ötüşleri, keçi ve koyun melemeleri arasına karışan köpek ve inek sesleri ile eşek anırmaları. Sonra, sanki kurulmuş bir saat çalmış gibi, evlerde bir hareketlenme. Kadınlı, erkekli, çocuklu koşuşturma. Herkesin elinde bir ibrik, önüne ilk gelen ağacın yada kayanın dibine çöküyor. Şalvarını, (etekliğini, pantolonunu) sıyırıyor ve birkaç dakika sonra, ardına bile bakmadan, geldiği yere dönüyor.

Artık hava da iyice aydınlanmıştır. Biraz önce, ilerisinde pisledikleri, neredeyse kurumaya yüz tutmuş dereden elini yüzünü yıkıyorlar. (Aslında yıkamayanlar daha çok ama neyse ...) O derenin suyundan demlikler doluyor. Hamurlar açılıp ekmekler pişiyor. Öğlen sıcağına da ayran iyi gider ..

Afiyet olsun .. afiyet olsun .. afiyet olsun..

Öte tarafta sloganlar hazır nasıl olsa..

“Böyyük Türkiye .. 100 milyonluk Türkiye.. “

Benim sloganım..

“Yalancının ............”

13 Haziran 1986- ŞIRNAK

 
Toplam blog
: 36
: 1166
Kayıt tarihi
: 10.06.06
 
 

1962 yılının mayıs ayında Rize'nin Fındıklı ilçesi Gürsu Köyünde doğmuşum. Gazi Üniversitesi BYYO..