Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Şubat '15

 
Kategori
Deneme
 

İç içe geçen sözcükler, içinde gizli dersler...

İç içe geçen sözcükler, içinde gizli dersler...
 

Görsel kaynak: www.eservisler.com/forum/


Günümüzden 35-40 yıl öncesine kadar halk kültürümüzün özünde de var olan, paylaşımcı, imececi, insanların omuz omuza verdikleri hayat biçimleri  ve bu hayat biçiminin onurlu temsilcileri insanlar, gerçekten değerli yurttaşlar vardı. Onlar, her yerde, sık sık karşımıza çıkarlardı. Fakat aradan geçen süreçde maalesef çıkarcı, yüzeysel, yarışmacı, giriştikleri her eylemden hep bir fayda uman, piyasacı ve ulvi inançların istismar edildiği hal ve tavırların dayanılmaz egemenliği karşısında sayıları çok azalarak yok olmaya yüz tuttular... Sen, ben, hepimiz önceden kestirimi zor olan bu hayat oyunun ya içinde ya da kıyısında toplum içinde var olmaya devam ederken birçok şey de resmen çığırından çıktı... 

Alın siyaset sahnesinin sahte, umarsız, tehlikeli oyunlarını... Tv. ekranlarındaki yüzeysel avunmaları (dizi, reklam, yarışmalar, maçlar) , insanları umutsuzluğa , toplumu adaletsizliğe, çağdaş geleneklerinden uzak koyu bir karanlığa ve tutsaklığa doğru hızla yuvarlayan tartışmaları (gereksiz Başkanlık Sistemi' vb.) ve yürekleri dağlayan biricik Özgecan'ların katli gibi travmaları...  Adalet dışı, hukuksuz akıl almaz önlem ve uygulamaların gerçek demokrasi ile çağdaş özgürlükler adına  yurttaşlarda düş kırıklığı yarattığı, endişe ortamı içinde bir ülke... Doğacı, temel hak ve özgürlüklere yönelik çağdaş direnişlerin bile amansızca bastırıldığı, gaz ve duman bulutları içinde kaşların-gözlerin çıkartıldığı bir ülke... Ardından tamamen şark kurnazlıklarına gebe ve ucu açık bir politik gerilim filmine taş çıkartırcasına onca değer yitimi (ve karşı tepkinin kale alınmaması) karşısında aşırı ölçüde tedirgin bireylerin ülkesi!  Çağdaş, dürüst, onurlu ve yurtsever vatandaşların artık içinde yaşamaktan iyice yorgun düştüğü bir ülke (Türkiye).. 

Bu bunaltıcı durumu Rus yapımı matruşka bebekler gibi sözcüklerle tanımlamaya, açımlamaya çalışmak üzerimizdeki kasvet ve bunaltıyı belki biraz azaltır diye düşündüm. Burada uygun sözcüğün baş harfi ayıklandığında, içinde gizli olan başka bir sözcük ortaya çıkmakta. Zoolojik bir bakış açısıyla da kesesinde yavrusunu taşıyan türden, yani bir anlamda da kanguru sözcükler... Bu denemeyle bir diğer muradım, kanguru ya da matruşka sözcüklerle bir tür sözcük diyeti uygulayarak bireylerin niyeti ve toplumun siyaseti üzerine biraz kelam etmek! Tabii ki müsaadenizle...

Örneğin; "B-ilgi" sözcüğü; içinde "ilgi" sözcüğünü de içerir. Bilgi toplumu yüceltmelerinin yapıldığı günümüzde, o düzeye ulaşmak için, öncelikle yaşamda "bilgi"ye "ilgi" duymak gerektiği adeta sözcüğün kendi içinde saklı! Bilime, nesnel ve öznel bilgiye, felsefeye karşı ilgisiz bir bir bireyin niyeti, toplumun da siyaseti ve b-ilgisi ne ola ki?

Diğer bir örnek "Ç-özümleme" sözcüğü, içinde "özümleme" kelimesini de içerir. Bir şeyi ya da sorunu çözümlemeye tabi tutarken onun ana bileşenlerini, karmaşa alanlarını iyice özümlemek gerektiği adeta kelimenin kendi içinde saklı! B-ilgi eksikliği ile sorun odaklarını dikkatlice, gerçekçi ve objektif bir şekilde özümlemeden çözümlemeye yönelen birey ve toplumun çağdaş yaşamın sorunlarını kendi özgür iradesiyle çözümleme yeteneği adına beklenen ne ola ki?

"U-yanık" sözcüğü de kendi içinde "yanık" kelimesini de içerir. Deneyimlerin ateşinde yanmadan nasıl uyanık olunabilir ki diye sorarcasına! Kavrulmuş sucuk gibi hiç bir ateşte yanmayan... Geçmiş(in)de yaşanan onca acı, diyet ve deneyimden hiç bir kalıcı sonuç çıkar(a)mayan, yeni eylemlerini bu doğrultuda yönlendiremeyen bireylerin niyetleri ve toplumların siyasetleri ne ola ki?

Diğer taraftan hem yaşamda hem de bilim de çok önemli bir eylemi ifade eden "G-özlem" sözcüğü de kendi içinde "özlem" sözcüğünü de barındırır. Bir şeyi ya da sorunu gözleme tabi tutarken, o konuda bir tür özlem içinde olmak gerektiği adeta sözcüğün kendi içinde saklı. Yeme, içme, barınma, üreme ve güvenlik gereksinimleri dışındaki kültürel ve daha üst düzey, daha gelişkin yaşam alanlarına dair bırakın planlı, disiplinli ve etkili eylemleri, harhangi bir özlemi dahi olmayan birey ve toplumdan çağdaş gelişme ve ilerleme adına beklenen ne ola ki? Onlar yeni doğan her sabaha acaba hangi türden özlemlerle uyanırlar?

"D-evrim"; harf dizimi itibariyle içinde "evrim" sözcüğünü de içerir. Bazı şeyleri, altyapı itibariyle aşama, aşama, yerinde ve zamanında bünyesine katamayan toplumsal yapılar bu dönüşüm ve değişimi mecburen aniden yapmaya kalkarlar! Baskılanan bir evrim doğal istikametinde bir devrimle tamamlanır. Aksi durumda birey de, toplum da "yaratıcı güç" fantezilerinin metafizik hamağında devinimsizce ve gereğinden fazlaca salınır dururlar.

"Y-etkin" olabilmek için öncelikle sözcüğün kendi içinde kucakladığı "etkin" olabilme niteliğine de kavuşmak gerek. Yetkin bireyler olarak toplumsal yaşamda etkinlik! Yoksa pasif, s-inik ve bezgin bir kişiliğin ve zamanın karmaşık ruhunun hiç bir çabayla kurutulamayan sinsi bataklığında kaybolup gitmek işten bile değildir.

Bir konuda "M-eziyet" edinebilmek için onun gerektirdiği uzun süreli, oldukça yıpratıcı, sabır, sorumluluk ve direnme gerektiren ("eziyet" benzeri) süreçleri yaşamak gerekir.  Tüm değerli meslekler, buluşlar, edebi ve diğer eserlerle fikirler böyle bir çaba sonucu oluşur ve zamana meydan okurlar. Yoksa göstermelik hünerler kısa bir göz boyama süreci sonrası sabun köpüğü gibi uçup giderler!

Gelelim "S-ezgi" sözcüğüne... O da içinde "ezgi"yi kucaklamıştır. İnsanoğlu ve insankızı, varoluşundan bu yana "dış"la yetinmeyip "iç"inden gelen bilinçli bir gücün dürtüsüyle ve sağduyusuyla da olayları açıklamaya yönelmiştir. Belki de o, insanın doğasının sesidir. Aradıklarını "dış dünya"nın somut gerçeklerinde bulamayan -ya da bulduklarıyla avunamayan- "içli insan"ın kırık sesi... Yani ezgisi! Örneğin şiirin evreni; sanki insanın görünmeyen evreni gibidir. İnsanoğlu, bu evrenin mağmasında saklı olan aşk ve sevgiyi daha çok şiirle, lirizm ve melodiyle sarar, sarmalar ve kucaklar! Başına gelen onca sıkıntı ve güçlüklere karşın kapı eşiğinde bekleyen yenilerine karşı sezgisiz, kör ve sağır bir duyarsızlık içinde olan bireylerin niyetleri ve toplumun siyaseti ne ola ki?

Ne mi ola ki?

Yukarıda yer verdiğim matruşka sözcüklerin bireyde ve toplumda eğer hakettikleri anlam ve karşılıkları yoksa;

"Birey" giderek her seçimde kolayca satın alınabilecek bi (r)ey 'e (oy'a), son derece önemli, erdemli, ve kalıcı bir vasıf olan "m-illet" olma vasfı da giderek "illet" olarak algılanma durumuna düşebilir!

Sahip olunan demokratik, laik, sosyal hukuk "d-üzen"i, refah ve mutluluk veren değil, yüzeysel pratiğiyle, duyarsız bir toplumu "üzen" , ayakbağı olan bir "d-üzen" olarak algılanmaya başlanabilir.

O bireyin ve toplumun "ik-ti-sat "ı, iflas etmiş bir tacir gibi, tüm kazanımlarını harici bir "sat " komutuyla yitiren bir müflis konumuna kısa sürede ve kolayca düşebilir!

O toplumsal yapı içindeki tüm "s-avunma"lar birer toplu "avunma"ya, tüm ittifaklar,"b-ağlaşmalar" da toplu "ağlaşmalar"a dönüşebilir.

Toplumsal sorumluluk "bi-linç"i güdük kalır, onun yerine muhalif olunanlara yönelik "linç" kültürü her geçen gün daha da ivme kazanabilir!

Sonunda -insanın dili pek varmasa da- o birey de, o toplum da "a-salak" bir duruma ve hızla yaklaşan bir felakete doğru sürüklenebilir.

Bilmem "y-anılıyor" muyum? 

İ. Ersin KABOĞLU,

17 Şubat 2015, Ankara

 Konunun şiirsel yorumu için bkz.: http://blog.milliyet.com.tr/henuz-bilmiyorsun-cocugum-/Blog/?BlogNo=361091 

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..