Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mart '15

 
Kategori
Psikoloji
 

İç savaş!

İç savaş!
 

Kuş seslerini gerçekten cik-cik şeklinde duyuyorum. Ve bu arada kaynatmakta olduğum çayın buhar sesi; üst çaydanlık tabanında patlayan buhar taneciklerinin hışırtısı! Buzdolabının altmış desibellik motor sesini de duyuyorum. Kapağına baktığımda oğlumun ve kızımın resimleri bana gülümsüyor. Ve mevsimin bugünlerinde geçmişte hiç üşümediğim kadar çok üşüyorum ve tarihe baktığımda martın ortasına gelmişiz.

Dar açılı üçgen şeklindeki çam ağaçları üzerine yuvalanmış olan kuşların, güneşle beraber yükselen sesi, arabaların harekete geçmesiyle beraber, bir süre sonra duyulamayacak. Hatta kendime en kızdığım husus da bu, çocuklarımıza doğanın mükemmelliğini göstermeden(gösteremeden) kitaplardan öğretiyoruz. Çünkü gün geçtikçe doğaya uzanmak o kadar zorlaşıyor ki medeniyetten!

Evet, Dubai’deki Burge Khalife gibi 800 metreden yüksek gökdelenler, havuzlar, fitness merkezleri, jiip-jiip arabalar; Aston Martin, Ferrari, Porche ve sıradanlaşmış Mercedes ve BMW, ne kadar da çok hayatımıza nüfus etmiş, değil mi?

Ben iki kuşu yaşatıp öldürmüş biri olarak kuşları bile sevmeyi bilirim. Ömrü kısa olan kuşlar Çakır ve Çakıl, kedim Mısır, köpeklerim Bulut ve Lucky, bana sevmeyi öğreten hayvanlarım, beni son derece mutlu etmişlerdi  ve hayatımda bir 15 sene yer kaplamışlardı. Üzerlerine gelen Yetkin ve Ecrin, çocuklarım, bu hayata kök saldığımı ve bir ağaç gibi kolay-kolay köklerimden kurtulamayacağımı bana öğrettiler!

Ve şimdi sıra başkalarını ve hayvanları değil ama kendimi mutlu etmeyi öğrenme de!

Bugün garip bir şekilde yıllardır kendim için bir şey yapmak istemediğimi fark ettim! Doğrudur; mutluluk istiyorum ama tam olarak beni ne mutlu edecek, bu soruyu kendime sormuş değilim! Yoksa herkesin yaptığı gibi, hayatın akışına mı bırakmalıyım kendimi? Böyle bir şey benim için olağan bir durum değil ne yazık ki! Yani bugüne kadar benim tarzım hiç olmadı...

Bana sunulanı yaşamak? Ne demekse!

Bazen sizlere haksızlık ettiğimi düşünüyorum; bu kadar blog yazmama karşın, işimle ilgili hiçbir blog yazmamış olduğumu görüyorum. Oysa Türkiye’de makine sektörünün en önemli figürlerinden biri olmama karşın bu konuda size o kadar az bilgi vermişim ki! Tam 11 yıldır Türkiye’yi uluslar arası arenada temsil eden, üç fabrikanın kurulumunda, gelişmesinde ve global marka olmasında bizzat başrol oynamış biri için bu kadar mütevazilik, aslında kendime yapmış olduğum gerçek bir haksızlık ve bunun da son derece farkındayım! Genel Müdür olmak nedir ki sektör ve ülkem için yaptıklarımla karşılaştırıldığında! Size ulusal ve yabancı makine dergilerinde, Dünya gazetesinde çıkan röportajlarımı anlatmadım, aldığım uluslar arası ödüllerden bahsetmedim. Niçin? Garip değil mi?

Çünkü ben bir Komünistim! Ben bir proleteryayım. Aldığım öğretimle yaptığım şeyler benim kişiliğimi yansıtmıyor ve bu yüzden yıllardır paradan, ünden ve şöhretten kaçıyorum! Bu yüzden yaptığım her şeyi kendim için değil şirketler ve milletim için yapıyorum. Çünkü KAPİTALİZMDEN gerçekten nefret ediyorum!

Yıllardır yukarıdaki son cümleyi söylememek için kendimi o kadar çok kandırıyorum ki!

Evet, itiraf ediyorum; ben bir IRGATIM! Ben bir HAMMALIM! Ben bir İŞÇİYİM ve böyle olduğum için kendimle gurur duyuyorum. Evet, ben HALKÇIYIM; TOPLUMCUYUM!

Entelektüel olmak benim BİLMEMLE  ilgili bir şey, kesinlikle SINIFIMLA ilgili değil! Ve yıllardır bu yüzden o sınıfa dahil olmaktan kaçıyorum. O yüzden İstanbul’u terk ettim yoksa İstanbul bana her zaman değer verdi! Çünkü ben kendimi hiçbir zaman İstanbullu hissetmedim. Ben ANADOLULUYUM! Ben ANKARALIYIM! Ankara Atatürk Anadolu Lisesinden mezunum...

Yıllarca kendimle ilgili sınıfsal bir çelişkim vardı. Genel Müdür olmama rağmen patrondan ve paradan yana değil, işçiden ve faydadan yana oldum. Bu yüzden işletmelerde patronlar tarafından sevilmedim. Para etmeme karşın bir türlü parayı ödül kabul etmedim. Çünkü ben bir komünistim; temel ihtiyaçlar yeter bana! İşte bu yüzden ne AKP’li , ne de CHP’li olabiliyorum. Kendimi daha çok HDP’ye yakın hissediyorum. Garip ama gerçek! Şayet Kürt milliyetçiliği yapmamış olsaydı, kesin HDP’ye üye olurdum...

Bu yazıya başlarken çok farklı konulardan bahsedeceğimi düşünürken bakın ne saçma yerlere geldim. Ama artık kendim gibi olmanın zamanı geldi. Benden, mümkün değil, zengin yaratamazsınız çünkü açık ve net, parasal zenginliğe inanmayan biriyim. Ruhsal zenginlik için ise gerçekten para asıl amaç değil , biliyorsunuz! Şayet çocuklarım olmasaydı bir yardım kuruluşuyla dünyayı gezer dururdum. Kesinlikle gerçek bu!

Bugün mutlu olmak için ilk adımımı atıyorum. Ve bundan sonra artık çelişkilerle uğraşmayıp hangi sınıfa dahilsem, o sınıfa yönelik davranıp mutlu yaşayacağım.

İç savaşıma sizi de dahil ettiğim için özür dilerim. Belki sizin için de zaman gelmiştir.

Sevgilerimle,

  

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..