Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Mart '12

 
Kategori
Öykü
 

İçeceksin inadına

İçeceksin inadına
 

***
 
-Herkes kendi kapasitesine göre yaşar dedi.
 
Ardından gözlerime bakıp, sanki anlamamışım gibi,
 
-Yani herkes önündeki şişenin içindeki kadar sarhoş olur. Fazlasını olamaz. Anladın demi,
 
-Anlamaz mıyım, anlamak benim işim.  Dedim. Ardından sallana sallana tuvalete gidişini seyrettim.
 
Bir iki tane sorunum vardı. Onlarla cebelleşmekten o kadar yorulmuştum ki, artık önüme çıkan her seçeneğe sarılıyordum. Bir süre sinemaya gideyim demiştim. Ama bir iki film izledikten sonra o filmlerin benim derdime çözüm olmadığını hatta bilakis pek çok sahnede bana yaşadıklarımı hatırlattığımı, canımın daha çok yandığını anladığımda sinemaya gitmeyi bırakmıştım.  
 
-Az önce uzun uzun  işerken ne aklıma geldi biliyor musun, yahu dedim bu adam hep beni dinliyor, bir gün sormadım arkadaş derdin ne, burada zıkkımlanıyoruz elbet bir nedeni var. Misal ben niye içiyorum,
 
Dedi ve anlatmaya başladı. Cümlenin başlarında korkmuştum. Derdin ne sorusuna karşılık neler uydursam diye düşünürken, hop cümle başa dönmüş yine kendinden bahsetmeye başlamıştı.  Arkadaş psikolog olsam sadece bu adamı dinlemekle kira ve personeli çıkarırdım diye düşündüm.  Sonra kendi kendime güldüm.  Meyhanenin en büyük rahatlığı da buradadır. Kendi kendinize gülmeyi bırakın şurada kahkahalar atsanız bir Allahın kulu dönüp de adama bak ulan diye bakmaz. Çünkü kayışlar gevşemiştir. Duyumlar yavaşlamış her şey alabildiğine normal gelmeye başlamıştır.  Bir bomba patlasa eminim hiçbir yerde bu kadar mesut parçalarına ayrılan insanların olmayacağı aşikârdır.
 
-Bak şimdi burada deprem olsa ne yapacaksın biliyor musun en basiti söylesene bana ne yaparız.  
 
Ben en son bu adamı bıraktığımda en son iflas ettiği işi anlatıyordu. Tanıdıkla iş olmaz vs derken ben onu bırakmıştım. Bana bir şey sorana kadar da genel de geri dönmezdim ama işte soruyu sormuştu bile.  Arkadaş şuradan uzansam iki elimle boğazını sıksam ölür müydü ki, zannetmem. En fazla sandalyeden düşerdi.  
 
Nitekim düşmesi bile beni tatmin eder diye düşünürken önümdeki bardaktakini fondip yaparak bitirdim. Sonra ellerimle, ya Allah deyip ona doğru uzanmaya çalıştım. İlkinde bir elim boğazını yakalarken diğeri boşta kalmıştı.  Bir dahaki deneme de garsonu yakalamıştım belinden, adam zor kurtulmuştu ellerimden. Üçüncüsünde yan masada birileriyle konuşurken kendimi buldum. Herhalde düşmek üzereyken oradaki sandalyelerden birine tutunup, oturmuştum. Neyse oradakilere bir baktım. Ona benzer bir tip varsa onun boğazını sıkarım diye düşünürken, Şair yetişti aldı beni masadan, yerime oturttu.
 
-Ulan ne adamsınız, biriniz burada kendi kendine konuşuyor diğeriniz başka masada milletin boğazına sarılıyor. Bu kadar mutluluk yeter oğlum, hadi kendinize gelin dedi.
 
Şairi ikimizde çok severdik.  Ona şair derdik iki kadehten sonra öyle şiirler okurdu ki, en sarhoş halimizle bile şiirlerin etkisinden kurtulamazdık. O an şairin etkileyici sesi  daha önce hiç duymadığımız laflarla öyle bir hal alırdı ki, gözlerinizi kapadığınızda büyülü bir alemde olduğunuzu hissederdiniz.  Unutamadığınız kadını düşünür o anları birkaç saniye de olsa yaşadığınızı zannederdiniz.  Bunun için şaire hesap ödetmezdik.
 
-Bedavaya şiir bile okumazlar adama, çekil ulan kenara derdi benimki.
 
Ben bu defa yanaklarına uzanırdım öpmek için. Genelde omzunu ya da kafasının kelini öperdim. 
 
Şair hala koynumda resmin diye başlardı,
 
Toplam blog
: 29
: 527
Kayıt tarihi
: 05.02.09
 
 

"Yaşadığım kentleri sevmem. Daha doğrusu yaşamak zorunda olduğum kentleri. Onlar da beni sevmez. ..