Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Eylül '16

 
Kategori
Siyaset
 

İçeride barışı sağlamadan bölgede barış nasıl sağlanacak

Silahlı Kuvvetlerin yaklaşık iki haftadır sınır ötesinde gerçekleştirdiği operasyonlarla ilgili farklı görüşler ve tartışmalar yapılsa da toplumun önemli bir kesimi terörün önlenmesi için bu operasyonların gerekli olduğu kanısında.

Kuşkusuz bu durumun başka bir ülkenin içişlerine karışmak olduğu iddiasında olan ve doğru bulmayanlarda yok değil.

Uluslararası hukuk kurallarını ve anlaşmaları referans gösteren Türkiye, bir ölçüde iki büyük gücün desteğini olmasa da, onayını almış görünüyor.

Koalisyon güçleri adına ABD; İşid’ le mücadele kapsamında hava desteği de verdiği gibi, Erdoğan’ın son Çin gezisinde Putin’le yakınlaşmasına da biraz kaygıyla bakmakta.

Bölgemizde yalnız ABD ve Rusya’nın değil, gelişmiş tüm AB ülkelerinin olduğu kadar Çin ve hatta Hindistan’ın bile gözü ve ilgisi var.

Bizdeki kimi aymazlar hala kadim dost, ezeli düşman gibi tanımlamalarla ülkeleri değerlendirse de, tüm dünya ülkeleri uluslararası ilişkilere ülke çıkarları açısından bakmaya devam ediyorlar.

Eğer sizinle çıkarları örtüşüyorsa, en yakın müttefik olabildikleri gibi, bu çıkarları bittiği anda kendilerine başka müttefik bulmak için biran tereddüt etmezler. Ancak bu, size düşman olmalarını ya da sizin onu düşman olarak görmenizi gerektirmez.

Bunun en somut örneğini Rusya ile yakın zamanda yaşadığımız krizde çok canlı olarak yaşadık.

Geçmişte tüm komşu ülkelerle sorunlu bir dış politika izlense de, bugün çözüm odaklı ve barışı önceleyen bir politika izlenmesi sevindirici bir gelişme.

Umarız Rusya ile başlayan, İsrail’le, İran’la devam eden bu karşılıklı yarara dayanan olumlu diyaloğ ve dış politika, diğer ülkelerle ve özellikle Suriye ile de devam eder. Fakat bölgede oluşturulan bu barış ortamının kalıcı olabilmesinin yolu ülkede yaratılacak bir toplumsal barışla ancak mümkün olacaktır.

15 Temmuz darbe girişiminin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başlattığı muhalefetle işbirliği ve diyaloğ girişimleri muhalefetten de karşılık gördüğü gibi AK Parti yöneticileri ve hükümet kanadı da oldukça olumlu bir tavır sergileyerek bu sürece destek vermişlerdi.

Yenikapı mitingiyle topluma da yansıyan bu durum doğal olarak tüm yurttaşları barış konusunda umutlandırmış, ülkenin normalleşebileceği hayali oluşmuştu.

Ancak son hafta içerisinde yeniden başlayan gerginlik politikaları, nefret söylemleri bir anda tüm umutlarımızı yerle bir etmeye yetti.

Görünen o ki, parti liderleri yeniden kendi kitlesine döndü. Onların hoşlanacağı, duygularını okşayan, egolarını tatmin eden konuşmalar yapmaya, yeniden eski kavgacı tavırlarını sürdürmeye başladılar.

Muhalefetin görevi ve doğası gereği iktidarın yanlış gördüğü politikalarını, beğenmediği uygulamalarını eleştirmesinden daha doğal bir şey olamaz. Ama eleştirmek için illa da hakaret etmek, hırçın ve yıkıcı söylemlere başvurmak mı gerekiyor.

Aynı keza, iktidarın elinde bulundurduğu iktidar avantajları ve oy çoğunluğuna dayanarak dayatmacı bir anlayış sürdürmesi mi gerekir.

Oysa kaos ve korku iklimi içerisinde bunalan halk, barış dili ve söylemleriyle serinlemek, rahatlamak, huzur bulmak istiyor.

Reel siyaset yapan bezirganların politik hırs ve çıkarları uğruna daha çok gerilmek, stres içerisinde korkularıyla yaşamak istemiyor.

Suriye sınırında oluşturulacak tampon bölgeden çok daha önce kendi içimizde, vicdanımızda, yüreğimizde kanayan yaralarımıza tamponlar istiyor.

Kuşkusuz, sınır güvenliğimizin sağlanması için yapılacak tüm çabalar, bizim içeride Terörden beslenen savaş baronlarına inat, eğer biz istersek; bu ülkede asırlardır barış içinde bir arada yaşamış farklı din, dil ve kültürlere sahip halklar, yine eşit yurttaşlık temelinde barış içinde bir arada yaşamaya devam edebilirler. Kendi barışımızı sağlamamıza engel değil.

Sınır ötesinde gerçekleştirilen operasyon alanında yaşayan Arabın, Kürdün, Türkmenin, Ermeninin akrabaları, arkadaşları, dostları bu ülkede yaşıyor.

Yani demem o ki, önce burada sağlamak zorundayız barış ve kardeşlik ortamını.

Yeter ki; siyasiler barışı, demokrasiyi içlerine sindirebilsinler

Yeter ki; kendimiz için talep ettiğimiz tüm hak ve özgürlüklere bu coğrafyada yaşayan herkesin hakkı olduğu gerçeğini kabul edebilelim.

Yeter ki umudumuzu yitirmeyelim, hayallerimizden vazgeçmeyelim.

Hayalleri olmayanın umudu, umudu olmayanın geleceği olmaz.

 

AYHAN ONGUN(Gazeteci-Yazar) 06.09.2016/BODRUM                                           

 
Toplam blog
: 396
: 168
Kayıt tarihi
: 13.01.10
 
 

Barış içinde, birlikte yaşayabilmek adına insan ve emek odaklı paylaşımlardan yanayım.   Öğretmen..