İçgüdü ve zeka

Evrende hayatın başlama süreci hakkında bilim adamları farklı tezler sunmuşlar, anti tezlerle cevabı bulunamıyan sorularla karşı karşıya gelmişlerdir. Yeryüzünün ilk dönemindeki kimyasal bileşimin tam olarak bilinmemesine rağmen ortaya atılan fikirler gerçeği bulmalarına değil, şüphelerin çoğalmasına sebep olmuştur. Canlıların bulundukları ortamın etkileriyle bugünkü görüntülerine kavuştuklarını iddia eden evrim teorisi savunucuları, paleontologların bilimsel bulgularla incelediği fosiller karşısında, hayali bir teori ürettiklerini fark ettiler. 

Bilinen en eski fosil 165 milyon yıl öncesine ait bir örümcek fosili. Günümüzde yaşayan örümceklerin tüm özelliklerine sahip olan bu fosil, canlıların ayrı ayrı arı bir ırkı olduğunu, farklı özelliklerle yaratıldığının, hiç değişmeden bugüne ulaştıklarının, yaradılış gerçeğinin göstergesidir. Tüm canlılar hücrelerden oluşur ve her canlının farklı bir şifresi yani DNA’sı, beslenme, sindirim, boşaltım, üreme, hareket gibi, aralarında farklılıklar gösteren, ortak özellikleri vardır. Canlılar, doğuştan türlerine göre, çabaya gerek duymadan, yaşadığı ortamın koşullarına uyum sağlayabilecek içgüdüsel davranışlara sahiptir. İçgüdü tüm canlılara, zeka ve bilinç ise insana ait bir niteliktir. 

Gökyüzünde “V” şeklinde uçan göçmen kuşları hepimiz görmüşüzdür. Bu uçuş şekli güçlü rüzgar akımını delerek daha hızlı uçmalarını sağlıyor. Kullandıkları dahiyane formülü kuşların keşfetmiş olmalarına imkan yokur. 

Kanguru’lar keselerinde yavrularını henüz 1 cm boyutundayken taşımaya başlar ve kesesinin içinde, yavruyu ilk günden itibaren besleyecek dört memesi bulunur.Bir yaşına kadar sütle beslenen yavru kanguru, kıvamı ve ısısıyla kendi beslenmesine en uygun olan sütün bulunduğu memeyi seçer ve büyüme aşamasında, sırayla diğer memelerdeki sütlere geçiş yapar.Bu minik yavrunun ilk emmesi gereken memenin hangisi olacağını bilmesi ve öğrenmesi, deneme yoluyla kazanması mümkün değildir. 

Göç mevsimlerinde çiftleşen, birbirlerine çok benzeyen penguenler, eşlerini seslerinden tanırlar. Dişinin yumurtasının üstünde erkek penguen 65 günlük bir sürede hiçbir şey yemeden kuluçkaya yatar. Yumurtadan bebeğin çıkma sürecinde erkek penguen kilosunun 3/1’ini kaybeder. Erkek penguene bu görevi yapması gerektiği öğretilmiş olamaz. 

Hayvanlar kalıtım yoluyla sahip oldukları içgüdüsel davranışlarla doğarlar, öğrenilmiş davranışlar gelişmiş beyni olan hayvanlara ve insanlara özgüdür. Evreni incelediğimizde her canlının bir görevinin olduğunu, amaçsız hiç bir şeyin yaratılmadığını fark ederiz. Çoğumuzun gereksiz gördüğü bazı canlılar vardır, görüntüleri ve yaptıkları işler midemizi bulandırmaya yeter.Örneğin, açıkta kalan bir parça et, kokmaya ve çürümeye başladığında, sinekler üzerine yumurtlamaya başlar. Yumurtalardan çıkan sinek kurtları, gelişimlerini tamamlayıp sinek olana kadar eti tüketirler. Görüntü ne kadar iğrenç olsada, sinek kurtları, olmasaydı ne yapardık, iyiki varlarmış dedirtecek özelliklere sahipler. Olmasalardı ormanlarda ölen yüzlerce hayvan cesedi dayanılmaz kokular yayarak bulundukları yerde kalacaklardı. Bugün bir cinayetin hangi tarihte ve saatte işlendiği bile sinek kurtlarının gelişim evresi ile hesaplanabiliyor. 

Her canlı varlık tıpkı bir bilgisayar gibi özel bir donanım ve programla doğaya gönderilmiştir. Üzerimizde yapılan ayarlamaların izin verdiği ölçüde duyabiliyor yada görebiliyoruz. İnsanların duyabildiği ses aralığı 20 herz’dir. Yarasalar çok yüksek frekansta ses çıkarırlar ve bu insanlar tarafından duyulmaz.Aynı şey filler içinde geçerlidir.Alınlarındaki bir bölge tarafından çıkarılan ses çok düşük frekansta olup, çok uzak bölgelerle haberleşebilirler, bu da insanlar tarafında duyulamaz. Tıpkı deprem öncesinde bazı hayvanların bizim duyamadığımız sesleri algılaması gibi.