Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Aralık '10

 
Kategori
Eğitim
 

İçimdeki değişim rüzgarı

İnsanoğlu doğar, büyür, gelişir ve bu yaşam sürecinde birçok zorluklarla karşı karşıya kalır. Hepimizin hayalleri vardır. Herkes hayattan bir şeyler bekler, önemli başarılar elde etmek ve saygınlık kazanmak ister. Hiç kimse çıkmazlar arasında geçen bir yaşam hayal etmez. Herkes hayatıyla farklı bir şeyler yapmak ister. Herkes farklı olmak ister. Ama çoğumuz kendimiz olmaktan vazgeçtik. Hayallerimizden vazgeçtik. Onlara ulaşamayacağımıza şartlandık ve ölmelerine izin verdik. Sahip olduklarımıza razı olduk, şartlarımıza boyun eğdik.

 

Başarı hep başkalarına ait, şans hep başkalarına güler, diye düşünmeye başladık. Bu düşünce bizi hayata karşı dirençsiz bıraktı. Hayal kırıklığı, zorluklar, günlük problemlerle mücadele arasına sıkıştık. Bunun kaderimiz olduğuna inanmaya başladık. Hayattaki tüm zorlukları kaderin üstüne yığdık. Böylelikle hayatın gerçeklerinden kurtulduk sandık. Ama hayat her yerde bize gerçek yüzünü cömertçe gösterdi. Kimi zaman içimizdeki cevheri keşfedemedik. Hayat bize yön verdi ama biz hayata yön veremedik. Sadece günü kurtarmak için yaşadık. İnsanlığın yüreğine ismini yazdıran insanlar, sürekli hedefler belirleyip bu doğrultuda çalışırlar. İnanmak, bir şeyin nasıl olduğu konusunda emin olmaktır ve tamamıyla kendi bakış açımıza göre oluşur. Neye yürekten inanırsak hayatımız ona göre şekillenir. 

 

Düşüncelerimize dikkat edip, gerçekleşebileceğine inanmalıyız. Hayatın zorlukları karşısında kendi kendimizi kamçılamalıyız. Her şeyi hayattan bekleyen tüketici bir insan olmamalıyız. Bunu için de gerekli olan en önemli şey “değişim” dir. Bir insan her zaman hayata pozitif bakabilmelidir. Hayat bize istediklerimizi vermeye hazır. Peki, biz ne kadar hazırız acaba. Özgüven, bizim kendimizi değerlendirmemizdir. Özgüven, başarısızlığın sebebi ve başarının anahtarıdır. Kendimizi iyi hissetmenin, hayattan keyif almanın en doğru yolu özgüvendir. Hiçbir yol yokken birden bir yol açılabilir. Bu yolu açmak insanın tamamen kendi elindedir. 

 

Hayat karşımıza ne getirirse getirsin, içimizde ayakta kalmaya karar vermeliyiz. Çünkü içimizde ayağa kalkarsak, dış dünyamız da yavaş yavaş ayağa kalkmaya başlayacaktır. Hayatta her şeyle karşılaşabiliriz. Herhangi birimiz trafik kazası geçirebilir. Bir ay boyunca yatmamız gerekebilir. Fiziksel olarak ayağa kalkmamız mümkün olmayabilir. Yaşadığımız hiçbir şey, eğer biz izin vermezsek bizi içten yıkamaz. Bir şeye yürekten inanıyorsak, başarı için her şeye sahibiz, demektir. 

 

Okuduğum şu değerli kitaplar, hayata pozitif bakabilmeyi öğretti: Sol Ayağım, Hayata Dokunmak, Beyaz zambaklar ülkesinde, İlköğretim Müfettişi’nin Anıları, Kelebek ve Dalgıç Giysisi, Bitmeyen Gece… Bu değerli kitapların yazarları, hayata meydan okuyan yürekli insanlardır. Bu kitaplarla tanışmadan önce, bazı zorluklar karşısında kaderci davranırdım. Kimi zaman içimi başaramama korkusu kaplardı. Hayata yön veren insanların çok iyi şartlara sahip olduklarını düşünürdüm. Halis Kuralay’ın “Hayata Dokunmak” kitabını okuduktan sonra yanlış düşündüğümü anladım. Doğuştan gözleri hiç görmeyen bir insanın, hayata meydan okuyarak, tüm zorluklara göğüs gererek hayata bağlanması beni çok etkiledi. Bu değerli insan, içindeki yaşama sevinciyle topluma kendini kabullendirmiştir. Artık hayatın ufak zorlukları karşısında pes etmiyor. Büyük bir problemle karşı karıya geldiğim zaman, okuduğum kitapların yazarları aklıma geliyor. Ve zorluklar karşısında yılmıyorum. Bu kitaplar yaşama sevincimi pekiştirerek beni hayata daha çok bağladı. Yapmaya korktuğum bazı şeyleri korkmadan yapar hale geldim. 

 

Bu kitaplar, özgüvenimi iki kat daha arttırdı. Her şeyin üstesinden gelebileceğime inandım. Hayata daha geniş açıdan bakabilmeyi, ideallerimi gerçekleştirmemin hiç de zor bir şey olmadığını öğrendim. Büyük düşünmem gerektiğini anladım. Hayaller dünyasından çıkıp, gerçekler dünyasına bağlandım. Her büyük başarının başlangıç noktasının “istemek” olduğunu anladım.  

 

Arzuladığım yaşama doğru hareket ederken “mazeretlerden” kurtuldum. Başarısızlığın en büyük nedenlerinden birinin “mazeret” olduğunu daha iyi anladım. Hayattaki olası talihsizlikler karşısında daha metanetli olabileceğimi öğrendim. Eskiden işlerim yolunda gitmeyince, bir şeyi başaramadığım zaman, suçu başkalarında arardım. Artık böyle bir duyguya kapılmıyorum. Kimi zaman bazı büyük başarıların altında “şans”ın olduğunu düşünürdüm. Fakat hiç de öyle değilmiş. Okuduğum kitapların yazarları, tüm zorluklar karşısında kendilerini hep şanslı hissederek hayata bağlanmışlardır. Geçmişe sıkı sıkıya tutunmak yerine, geleceğe büyük bir yol çizdim. Başarısızlık duygusunu tüketmeye başladım.  

 

Beni bu yollara sevk eden kitaplara olan sevgim daha da arttı. Hayatın bana değil, benim hayata yön vermem gerektiğini öğrendim. Çaresizlik duygusuna kapılmadan, bir anda çözümler üretmeye başladım. Bu kitaplar, bana içimdeki “beni” gösterdi. Daha güçlü arzulara sahip olarak hiçbir problem karşısında yılmamaya çalışıyorum. Hayat yolunda bir savaşçı olmam gerektiğini öğrendim. Artık, olumsuz duyguların beni olduğum yerde tutmasına izin vermiyorum. Sürekli olarak “Neler yapabilirim?, Nasıl daha iyi olur?, Kendime neler katabilirim?” diyerek düşünmeye başladım. 

 

Yerinde duran bir insan değil, değişim gösterebilen bir insan olma isteğim arttı. Bu kitaplar içime öyle bir güç verdi ki, sanki dünyayı fethetmeye hazırım hissini yaşıyorum. Yapmak istediğim şeyden asla vazgeçmemem gerektiğini daha iyi anladım. Başarmak için mükemmel olmamız gerekmiyor. Sadece büyük bir kalbimiz olsun. Yürekli, cesaretli insanlar her zaman başarılıdır. Mitat Enç sadece yüreğine güvenerek, görmeyen gözleriyle eğitim yolunda bir meşale olmadı mı? Bu insanlar yüreklerine güvendiler ve başardılar. Kör olmaları, fakir olmaları, onlara hiçbir engel teşkil etmedi. Çünkü onların içinde bitmek bilmeyen bir inanç vardı. Bir insan kim olduğunu, elindekilerle ne yaptığı ile gösterir. Hayat bu dehaları yenemedi. Onlar hiçbir zaman yapacaklarından vazgeçmediler. Ben de yapamadıklarımı yapar hale geldim. Her şeye daha çok şükreder oldum. Her şeyi, şartlardan beklemektense, elimdekilerin farkına vardım. O kadar güzel şeylere sahibiz ki, insanların hepsi bunu bir anlayabilse. 

 

 

Sadece bunlar değil, geleceğe karşı içimde olan bazı endişeler de yok olmaya başladı. Kimsenin yardımına gerek duymadan, artık önüme çıkacak engelleri yıkabileceğime inanıyorum. Daha önce içimi saran “savunma mekanizması” yok olmaya başladı. Savunma mekanizmasına kapılamamak başarının en büyük anahtarıdır. Hayatta dışlanmış olan engelli kardeşlerimiz de hayatın en önemli parçasıdır. Bu kitaplarla hayatın biz de içindeyiz diyorlar. Engellilere nasıl yaklaşılması gerektiğini daha iyi öğrendim. Bu kitapları okumdan önce, bilmeyerek de olsa çoğu zaman onları kırmışızdır. Bu bilgisizliğimizden kaynaklanmaktadır. Bu kitapları okuduktan sonra, onların da bizim gibi her şeyi yapabileceklerini, başarabileceklerini gördüm. Engellilerle karşılaştığımız zaman, onlara nasıl yardım edilmesi gerektiğini doğru bir şekilde öğrendim. Kimi zaman yardım edelim derken onları kırdığımızın, incittiğimizin farkında değiliz. Onların direk koluna girip yardım etmektense, “yardıma ihtiyaçları olup olmadığını” sorarak, yaklaşmam gerektiğini öğrendim. 

 

 

Dünyada hiçbir şey azmin yerini tutamaz. Yetenek de tutamaz. Çünkü yeryüzünde en çok bulunan şey, “yetenekli ve başarısız” insanlardır. Deha da tutamaz. Çünkü değeri bilinmemiş dahilerin hikayesi, neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir. Eğitim de tutamaz. Çünkü dünya eğitimli fakat hiçbir işe yaramayan insanlarla doludur. Sadece, azmin ve kararlılığın, sonsuz bir gücü vardır. 

 

Bendeki bu değişimin değerli mimarı olan saygıdeğer hocam, Şemseddin Koçak’a ne kadar teşekkür etsem azdır.  

 
Toplam blog
: 9
: 1418
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğrencisiyim. ..