Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Nisan '07

 
Kategori
Astroloji
 

İçimdeki öküz ya da ikiz

İçimdeki öküz ya da ikiz
 

Ağzımda sigara, masada çay bardağı, elimde bir kitap, bir kulağımda kulaklık, gözümün biri bilgisayar, öteki televizyon ekranında; boş kulağımı arada bir telefon ahizesi ziyaret ediyor. Ağzımın çay bardağı, sigara ya da telefon cevaplama turları dışında boş kaldığı anlarda da anneme laf atıyorum. Kitabı elimden bırakamıyorum, çünkü son sayfalarına geldim. Günde en fazla üç tane içtiğim sigaranın henüz birincisini bitirmek üzereyim. Çayı fazla sevmem ama birden canım çekmişti. Msn ve g-talk’ta beş-altı arkadaşa laf yetiştiriyorum. Bir yandan bloglara gelen yorumları cevaplarken, bir yandan yeni bir yazının giriş cümlesini bulmaya çalışıyorum. NTV kanalında “Türk Mucit” yarışmasının Gaziantep ayağı gösteriliyor. Çok ilginç ve güzel bir yarışma; kulağımın ve gözümün biri televizyonda. Bazı yarışmacıların aşina olduğum Antep ağzıyla konuşmalarını duydukça memleket özlemi basıyor. Jürinin, projeyi beğenmeyip “maalesef sizinle finallerde görüşemiyoruz” laflarına üzülüp, beğendiğinde “finallere İstanbul’a bekliyoruz” cümlesine seviniyorum. Hafiften işitme sorunu yaşayan anneme de olan biteni özetliyorum.

Belki bu sahne çoğunuza abartılı ya da fantastik gelebilir ama gerçekten yaşanmıştır. Daha önce başka versiyonlarla sık sık yaşanan sahnelerin bir tekrarıdır; benzerleriyle bundan sonra karşılaşılması da kuvvetle muhtemeldir. “Abartılı gelebilir” dedim ama zaten benim gibi örnek bir İkizler Burcu elemanıysanız zaten kolay anlarsınız halimi. Böyle aynı anda birçok işi birden yapmaktan kendime bir övünme payı çıkardığım da sanılmasın; hal böyle diyorum sadece...

Böyle durumlarda bazen birden durup “ne yapıyorum ben?” diye kendi kendime sorduğum da oluyor. Yaptığımdan bir şey anlamıyorum. Okuduğumu duyduğuma, gördüğümü yazdığıma karıştırıyorum. Herşey bitip yatağıma uzandığımda sesler, kavramlar, imgeler, düşünceler, bilgiler, simalar, isimler vs acayip tuhaflıkta bir kolaj oluşturup kafamın içinde dönüp duruyorlar. Yeni tanıştığım bir arkadaşımın hayat hikâyesini bir başkasının özgeçmişi içine yerleştiriyorum farkında olmadan.

Bu karmaşayı İkizler Burcu etkisine bağlamam astrolojiyi bildiğimden ya da çok inandığımdan değil. Bu burcun talihsiz (!) kurbanlarının çift karakter taşıdıklarını biliyorum biraz, o kadar... Buna inanıyorum, çünkü kendimden biliyorum. Bir bedende iki de değil, dört sekiz hatta on altı ruh taşıdığımdan kuşkulanıyorum bazen. Bunların birbirileriyle çekişmelerini, birbirlerini çelmeleyip ayağını kaydırmaya çalıştığını hissediyorum. İçimde sanki ağır bir öküzle sıska ve delişmen bir tayı aynı boyunduruğa vurup da çifte koşmuşlar. O yüzden ne tarlayı iyi sürebiliyorum ne de hızlı koşabiliyorum.

Birbirine taban tabana zıt ruhlarımın bana yaşattıklarının hangi birini sayayım bilmiyorum. Yolda yürürken biri “gidelim” der, öteki “geri dön, gidip de ne yapacaksın?”.

Biri cimridir, kuruşun hesabını yapar; öteki her dost buluşmasında “hesaplar benden” diye öne fırlar. Biri ağlaktır; en küçük duygusal titreşimde hemen gözyaşlarını harekete geçirir, öteki öylesi dalgalanmalara hiç kulak asmaz.

Biri cesurdur; öleceğini bilse kavgadan kaçmaz, öteki çok tırsak ve hesaplıdır; “erkekliğin onda dokuzu...” felsefesinin sadık bir izleyicisidir.

Biri boşvermiştir, hiçbir şeyi umursamaz, doktordan “üç günlük ömrün kaldı” haberini alsa rutinini zerre kadar bozmaz, öteki hastalık derecesinde vesveselidir o haberi aldığı anda kalpten gider, o üç günü de yaşayamaz.

Biri zamanı hovardaca kullanır; sabah yataktan kalkmaz, istisnasız her işi son dakikaya bırakır hatta ek süre peşinde koşar, öteki iyi bir İsviçre saati kadar dakiktir hiçbir randevuya geç kalmaz, hatta on dakika erken gidip etrafta zaman geçirir.

Biri sorumsuzluk timsalidir; verdiği sözleri unutur, görevlerini aksatır, akraba ziyareti, başsağlığı gibi toplumsal sorumluluklarını umursamaz, ötekinin hayatı bu sorumsuzun açıklarını mahçupluktan kızarmış bir çehreyle kapatmakla geçer.

Biri nasıl ödeyeceğini bilmeden habire borçlanır, öteki çırpına çırpına öder, hem de hiçbir faturanın, kredi kartının son ödeme gününü kaçırmadan. Sağolsun bu ikincinin sayesinde daha bir kuruş borç faizi ödememişimdir.

Biri çok çabuk öğrenir, bazen bir şarkıyı bir dinlemede melodisi ve bütün sözleriyle birlikte ezberler, öteki hâlâ sağını solunu birbirine karıştırır, ilk anda öğrenemediği şeyi ömür boyu da kavrayamaz.

Biri hâlâ çocuktur; merdivenleri koşa koşa iner çıkar, yolda ayağını bilerek su birikintilerine daldırır, hep oyun peşindedir; öteki kendini yüz yaşında hisseder, bir yatağa uzanıp hiç kalkmasam diye geçirir aklından.

Biri bencildir; sadece kendi midesini ve rahatını düşünür; öteki inanılmaz derecede diğerkâmdır, paylaşır sır saklar, dert dinler, dert küpü olur.

Biri Don Kişot’tur, yaşadıklarından hiçbir ders almadan dönüp dönüp kazanma şansının olmadığı vakitsiz maceraların içine atılır; öteki Sanço Panza’dır, efendisinin ayaklarını yerden kesmesine engel olmaya çalışır umutsuzca.

Biri müzmin âşıktır, umutsuzimkansızkarşılıksızgecikmiş aşklar peşindedir hep, yüreğini çatlatmıştır acıdan; öteki aşka falan inanmaz, sefilane dünyevî zevkler peşinde koşar daima.

Biri karamsardır, hayatın hep aşağı ve kötüye doğru inen bir merdiven olduğuna inanır; ötekinin damarlarında kıvılcımlar çakar hep, hem kendi ısınır hem etrafını tutuşturur.

Çok ruhlu bir karmaşayım ben. Ne zaman, hangi koşulda hangi ruhumun öne çıkacağını ben de bilemem. Ne yapacağıma onlar karar verir. Şimdiye kadar beni fazla karıştırmadan idare ettiler. Her ne kadar kötü, korkak, cimri, karanlık, egoist ruhum kendini zaman zaman açığa vursa da iyi yanım onu her seferinde geriletmeyi başardı. Birbirleriyle sürekli mücadele eder, konuşur dururlar. Bundan şikayetçiyim ama bu çok ruhluluk bir yandan benim de işime geliyor, bu sayede en yalnız durumda bile yalnız hissetmiyorum kendimi.
 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..