Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mart '14

 
Kategori
Güncel
 

İçimizde beslediğimiz düşman

İçimizde beslediğimiz düşman
 

Görsel alıntı


Son zamanlarda toplumda, çoğunluğun yüzünde, gözünde, bakışlarında, duruşlarında, söz ve söylemlerinde bir durgunluk, bir hüzün var. Sanki bir çare arıyorlar. Ancak, meramlarını bildirecek, anlatacak, yer bulamadıklarından dolayı endişeli olduklarını, derin düşüncelere daldıklarını, güven duygularının azaldığını, umutlarının tükenmekte olduğu bir halde görüyoruz.

Öte yandan nefislerine esir olup, mevki ve makamlarını, yetkilerini kirli emeller uğruna feda edenlerin pişmanlık ya da nedamet duymadıklarını, sızlayan vicdanların sesine kulak tıkadıklarını ve yaptıklarından hiç rahatsız olmadıklarına muttali oluyoruz.  

Düşmanı uzakta aramaya gerek yok. En büyük düşmanı, kendi iç dünyamızda besliyor ve büyütüyoruz. Bir nefis yetmiş iki şeytandan daha güçlü ve daha tehlikelidir. Nefsi manevi bir tabip tarafından terbiye ve tedavi ettirmeden iyiye, doğruya, güzele ve hayra varmak mümkün değildir.

Bu dünyada köle yetiştirenler, kendilerine hizmetçi bulanlar bilmezler ki kendileri nefislerine köle olmuş, nefislerine hizmet etmektedirler. Nefsi ruhun gıdası, yeme, içme, sananlar yanılıyor ve aldanıyorlar. İşte o nedenle hayat mücadelesinde başarıya ulaşılamıyor. İç dünyamızda büyüttüğümüz nefis, yorulmadan, hak etmeden ve başarı göstermeden kazanma, kısa yoldan zengin olma istek ve arzusunu öne çıkarıyor..

Nefsin bitmeyen, tükenmeyen istek ve arzuları tamamen yok olmayınca, Makamlar, mevkiler kirli emeller uğruna feda edilir. Rüşvet, hırsızlık, soygun, gasp, yalan ve hileye başvurulur. Yeryüzündeki bütün haksızlıklar, savaşlar, fakir ve yoksul ülke sayısındaki artışlar, zengin ile yoksul arasında yer ile gök arası kadar mesafe yaratma, nefsin gem vurulmaz istek ve arzularından meydana gelmektedir.

Nefis aklın önünde engeldir, aklın önünde pusu kurar, her fırsatta sesini yükseltir sonu gelmeyen ölçüsüz istek ve arzularda bulunur. Cümle kötülüklerin asıl nedeni nefse uymaktır. Nefse uymak gaflete, gaflet şehvete, şehvet delalete ve günaha götürür. İşte o nedenle derler nefsini bilen Rabbini bilir. İnsanın kendini bilmesi, iç dünyasında yaşattığı düşman nefsi yenmesi halinde hakkı, hukuku, helali, haramı, yetimi, öksüzü, sevgiyi, saygıyı bilir, bundan dolayı Yüce Yaradan’a yakın olur.

Şeytan nefsine uydu, Yüce Yaradan’a karşı gelerek ” ben Âdemden daha hayırlı ve kıymetliyim, çünkü onu topraktan yarattın, beni ateşten yarattın “ dedi. İblis, nefsin hocası iken, nefis daha ileri gitti Yüce Yaradan’a  “ Ben benim, Sen sensin” dedi. İşte o günden itibaren hoca şeytan nefsin talebesi, talebe nefis şeytanın hocası oldu.

Geçmişte Firavun, Karun gibileri de nefislerine yenik düştüler.Onlar bu suret dünyada, zelil oldular, esas dünyaya mahçup gittiler. Günümüzde de bir çokları nice mevkileri, makamları, yetkileri nefsin çirkin emelleri uğruna feda ettiler ve etmeye devam ediyorlar.

İnsanın iç dünyasındaki düşman nefis iki ruhludur. Ruh-u Sultani, Ruh-u Hayvani. Sultani ruh hayvani ruha galip gelirse insanın esas ruhuna manen lezzet verir. Diğeri galip gelir ise, ne mevki, ne makam ve nede yetkiyi gözetmez. Yetim, fakir fukara hakkı bilmez. Vicdanı dinlemez, Pişman olmaz, nedamet duymaz, korkmaz, çekinmez.  

Nefsine hâkim olamayan insandan, siyaset, hizmet, ticaret, hak, hukuk, adalet, iyilik, beklenir mi? Nefis insanda hırsı şahlandırır, Allah’ın verdiği nimetlerle yetinmez, şükretmez. Dünyanın tüm malına sahip olmak ister.

Kıssadan hisse:

Bağdat caddesini kirli gören padişah, caddenin miski amber ve Gül karışımı su ile yıkanmasını, denetime hazır hale getirilmesini emreder. Görevliler caddeyi yıkarlar, padişah sabahın erken saatlerinde tebdili kıyafetle Bağdat caddesini denetlerken, pencereden yatak çarşafını silkeleyen kadının göğüs kısmı açık kalmıştır. Padişah kadını bu ahvalde görünce, denetimden vazgeçer.

Veziri yanına çağırır. “ Emrim emir ola, bu kadının kocası buluna, kendisine öyle zor görev verile ki, görevi ifa etmeye, katli vacip ola, kadın dul kala bana yar ola” Eve giderler kadına kocan ne iş yapar diye sorarlar, kadın kocam marangoz adresi alıp marangoza giderler. Padişahın fermanıdır kırk sekiz saat içinde bin bir tabut yapacaksın, süreyi geçirir ya da tabutları yapmasan başın gidecek. Marangoz buna imkân yok dese de “ Bak hala konuşuyor” diye azarlarlar.

Marangoz eve gider hanıma mesele mahiyetini anlatır ağlamaya başlarlar. Neden padişah bize muğber oldu, çocuklar henüz küçük onlar yetim kalır, hayallerimiz, umutlarımız vardı diye gözyaşlarını ceyhun ederler. Vaktin dolmasına iki saat kala kapı çalınır. Marangoz hanım, geldiler hadi gel son defa halelleşelim elleri, ayakları titreyerek kapıyı açar dört, beş zaptiye görür. Marangoz,” erken gelmediniz mi? henüz vakit dolmadı ” diye sorunca, Zaptiyeler marangoz senin o söylediklerinden biz bir şey anlayamadık.Sizlere ömür padişahımız dün gece öldü, padişah için çok acele altın kaplamalı bir tabut yapacaksın.. 

Elbette bunlar birer hissedir, lakin nefsine köle olanlar kıssadan hisseleri dinlemezler. Nefsine esir olanların yanına şeytan bile yaklaşmaz uzak dururmuş. Koskoca padişah kirli emelleri uğruna marangozun ölüm fermanını hazırlamıştı, yaşam hakkını yok saymıştı. Makamını, mevkisini, yetkisini kötüye kullanmıştı. Hakkı, hukuku, geride kalacak yetimleri ve en önemlisi ölümü hiç düşünmemişti.

Ne dolarlar, ne avrolar ( Euro ) kimseyi bu dünyanın kulpuna bağlamaz. Bu âlem hiç kimseye kalmaz. Saraylar kâşaneler, mallar, yatlar, yazlıklar, yaylalar burada kalacak, evlatlara da bir fayda sağlamayacaklar, onları da bir birine düşürecekler.Sonuçta her şey birer virane olacaktır.

Şeyh EDEBÂLİ : Ne güzel söylemiş,

Aç gözlü ile dost olma, ikram bilmez, kural bilmez doymak bilmez üzülürsün. / Kibirli ile dost olma, Hâl bilmez, ahval bilmez, Gönül bilmez üzülürsün, / Namert ile dost olma, Mertlik bilmez, yürek bilmez, dost bilmez üzülürsün.  

Kıymetli okurlarımıza saygılar sunuyorum.

Mehmet BURAKGAZİ / MERSİN                       

 
Toplam blog
: 608
: 2204
Kayıt tarihi
: 12.04.12
 
 

Bingöl'de, Baharın son ayında, ikindi üzeri un ambarı (kiler) arkasında, ebesiz, hemşiresiz, Emin..