Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mayıs '13

 
Kategori
Yoga / Meditasyon
 

İçimizdeki çocuk!

İçimizdeki çocuk!
 

Yine bir grup dersindeyim. Yorucu ama keyifli bir dersin sonunda derin gevşeme ve dinlenme pozisyonuna geldi sıra… O gün kendim öğrenci olmayıp eğitmen bile olsam, “savasana” dersin en sevdiğim anı oluyor. Sanki yüzmüş yüzmüş de kuyruğuna gelmişiz gibi… Bir yaşam gibi… Isın, zirve duruşunu yap, bedenini soğut ve en sonunda derin gevşeme ve dinlenme… Bir başka deyişle doğ, büyü, hayatının en zirve noktasında ol, yaşlan ve öl… Her yoga dersi böyle bir şey aslında… Peki, o günkü dersin diğer derslerden farkı neydi?

Derin gevşeme pozuna geçeceğimizi haber verince sınıfta bir mutluluk gözlemliyorum. Aslında ne yalan söyleyeyim “savasana” benim de en sevdiğim duruş. Kendi kendime kaldığım ve huzur bulduğum… Sanırım herkes için böyle… O derste de güzel bir “savasana” müziği koydum ve önce sözlü yönergelerle sınıfı gevşemeye davet ettim. Ayaklardan başlayarak başlarının tepesine kadar tek tek gevşetmeleri gereken noktaları hatırlattım.

Kendi deneyimlerimden de biliyorum ya… Bazen sözlü yönergeler yeterli olmuyor. Zaman zaman bedenimiz gergin kalabiliyor. O ders sonunda tam bir gevşeme istiyordum ve bunu mutlaka sağlamalıydım. Sözlü yönergeleri takiben öğrencilerime masaj yaparak daha derin gevşemelerine yardımcı oldum.

Öğrencilerimin birinin yanındayken çok ilginç bir şey söyledi bana: “Ben savasanadayken çocukluğuma dönüyorum…” O anda gözlerinde yaş vardı. Aslında konuşmak istiyordu, sormak istiyordu, öğrenmek istiyordu ama o an, derin gevşeme ve dinlenme anıydı. Ona sadece seyretmesini ve izlemesini söyledim. “Savasana sonrası konuşalım” dedim ve yanından ayrıldım. Onu çocukluğu ile baş başa bıraktım belki de… Kim bilir?

Ders bitti… Aslında o an geçmişte kalmıştı tekrar dönüp konuşmadık. Sadece bana ne yapması gerektiğini sordu. Ben de sadece tanık ol, gözünün önüne veya aklına gelen her şeyi sadece izle ve seyret. Sakın peşlerinden koşma, peşine takılma, yorum yapma. Sadece izle dedim.

Şimdi soracaksınız bana? Deminden beri yazıp duruyorsun ama konunun ana fikrine gelemedik bir türlü diye… Aslında geldik. “Çocukluk”… Tüm yazı bununla ilgiliydi aslında. Malum iki gün sonra Cumhuriyet’imizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “hiçbir zaman büyümeyen biz çocuklara” armağan ettiği günü kutlayacağız tüm Türkiye’de… 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı. Dünyada çocuklara hediye edilen ilk ve tek bayram. Hal böyle olunca, çocukluktan bahsetmek gerek.

Öğrencim çok şanslı. Hala çocukluğunu gözlerinde mutluluk yaşlarıyla hatırlayıp izleyebiliyor. Çocuk olmak, çocukluk aslında o kadar keyifli ve güzel ki… Ama nedense Türk toplumu olarak biz, hep büyümek ve olgunlaşmak isteriz. Çocuk olmaktan hiç hoşlanmayız. Çocukluğumuzu yaşayamayız.

Aslında, içindeki çocuğu hep canlı tutanlar asla yaşlanmazlar. Çocukluk deyince, tabii ki çocuk gibi sorumsuz davranmaktan bahsetmiyorum. Çocuk olmak… İnsanlar ne der ya da beni nasıl değerlendirir diye düşünmeden kahkahalarla gülebilmek ya da üzgünsen gerçekten, ağlayabilmek… Tüm duygularını saklamadan gösterebilmek… Anı yaşamak… Duygu biriktirmemek… Açık olmak ve doğruları söylemek… Bir çocuk “ayıp” nedir bilmediği için içinden geldiği gibi konuşur. Bugüne kadar hiç bir çocuğa darıldınız mı size söylediklerinden dolayı?

İnsanlar ne der diye düşünmeden, canın o an dans etmek istiyorsa dans etmek, şarkı söylemek istiyorsa bağıra bağıra şarkı söylemek, takla atmak istiyorsa takla atmak… Yani alışılagelmiş bir insandan farklı olmak… Hayatın tadını çıkarmak… Eğlenebilmek, gülebilmek, kahkahalar atabilmek, sevgini gösterebilmek, ağlayabilmek…

Cesur olmak… Korkusuzca takla atmak, zıplamak, hoplamak, duvardan duvara atlamak… Neredeyse “düz duvara bile tırmanmak.” Çocuklar korku nedir bilmezler çünkü içlerinde sadece sevgi duygusu vardır. Korku, büyüdükçe geliştirdiğimiz bir duygudur çünkü… Çocuklar, sadece sevgi beslerler ve o yüzden de cesurdurlar. Ya büyüdükçe ve içimizdeki çocuğu kaybedince? İşte o zaman korku sarar çevremizi, uzaklaşıveririz çocukluktan…

İçimizdeki çocuk… Herkesin içinde bir çocuk vardır ama ne yazık ki günlük hayatın koşturmaları içinde “aaaa koskoca adam” ya da “aaaa koskoca kadın” gibi cümleler duymamak için hep onu bastırırız. O çocuğu hep sustururuz, sonuçta o çocuk da bize küser ve bir daha asla ortaya çıkmaz.

“Savasana”… Derin gevşeme ve dinlenme pozu… İçimizde yaşadıklarımızın tüm saflığı ile ortaya çıkarabilen bir duruş… Kendimizi tamamen teslim ettiğimiz ve her şeyi kabullendiğimiz bir asana… Belki de o yüzden, çocukluğumuz ya da içimizdeki çocuk ortaya çıkabiliyor. İçinizdeki çocuğu her daim hatırlamanız, onu canlı tutmanız ve ona bir şans daha vermeniz dileğiyle…

 
Toplam blog
: 201
: 432
Kayıt tarihi
: 08.05.13
 
 

Uluslararası Yoga Alliance onaylı hatha, vinyasa, yin ve prenatal yoga eğitmeni... Hayata bambaşk..