Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mart '12

 
Kategori
Anılar
 

İçimizdeki çocukluğumuz

İçimizdeki çocukluğumuz
 

Hanımeli kokusunu esans gibi üfüren akşam rüzgarının serinleten kollarına henüz teslim olmuştu; beyhude telaşlarını, gövdesini zor taşıyan bacaklarını ödüllendirmek isteyen Satı Nine…Yeni daldığı uykunun en mahrem yerinde tok bir sesin yankısıyla kırılan camın çıkarttığı gürültü afallayan kadını vurgun yemiş gibi sersemleştirmişti. Nerede olduğunu, ne olduğunu çıkartmaya çalışırken, kırılgan kemiklerinin sızısını duyumsadı inceden,inceye…

Sünmüş parmaklarıyla yokladı baba yadigarı gümüş kakmalı bastonunun topuzunu.Vehim dolu bir yüzle dumanlı bakışlarını gezdirdi el dokuması halının cam kırıklarıyla ışıldayan çiçeklerine. Kendini tartarak, bastona abanıp ayağa kalktı zorla. Pencereye yaklaştı yalpalayan adımlarla. Birkaç çocuğun sinmeye çalıştıklarını fark etti uzun bakışlarının sonundakırmızı kiremitli saçakların altına doğru. Birbirlerine suç isnat edip, yan gözle Satı Nine’yi gözlüyorlardı.

‘’Sizi gidi haytalar, hayasızlar diye yüksek perdeden söylendi.

‘’Mektep, medrese görmediniz mi siz hiç’’?

‘’Muallimleriniz, kuş yuvalarına,yavrularına taş atmayın diye tembihlemedi mi sizi ?

‘’Ah! ah ! eski halim olacaktı ki bir koşu aşağıya inip elinizde ki sapanla münasip yerlerinize vurmaz mıydım ‘’

Kulaklara küpe yapılacak tembihlere,çekilen yerlerin kızarıklığı geçinceye kadar uyulur hemen unutulurdu… Sokaklar çocuk sesinden geçilmez, gözünü açan her çocuk koşumundankurtulmuş aygır gibi sokağa fırlardı. Misketlerini toprak yolda sürüye sürüye akşam ederdi yüzleri temreli, taze yara izi dolu erkek çocukları. Yemek saatinde oyundan kopamayıp, sana yağlı dilimlerle geçiştirirlerdi öğünlerini.

Karne hediyesi üç tekerlekli velespitine havalı korna taktırıp şişinerek gezerlerdi imtiyazlı bazı çocuklar. İtibarları katmerlenir herkes sıraya ve göze girmeye çalışırdı, bir tur atıp caka satmak için.

Kukalı saklambaç, uzun eşek oynayan çocuklara annesinin ‘’Akşam oldu, baban işten gelir şimdi tez gir içeri’’diyen çağrısına’’Anne ne olur, oyunun en heyecanlı yeri biraz daha oynayayım’’diyerek itiraz ederlerdi.

Hele o yavru kedilerin kuyruğuna bağlanan tenekelerin taş sokakta çıkarttığı mahalleyi ayağa kaldıran sesleri yok mu? Beşikteki bebekler uyanır basarlardı feryadı.

Elma, horoz şekerlerini cam sandığın içinde göstere göstere satan satıcılara ne demeli…Kaşık kadar şekerden pespembe pamuk bulutçukları yapan şekercilerde ha keza…Ağlayan mı ararsınız, tepinen mi anneler mecbur kalır, zorla irkmeye çalıştıkları üç kuruşla çocuklarının sesi kesilip beşiktekini, döşektekini uyandırmasın diye almaya.

Tornavidayla sopaya dolanıp satılan rengarenk nerede, nasıl yapıldığı meçhul macun denen şekeri görünce annelerine yalvaran çocukların ısrarı duyulurdu çoğunlukla.

Soluk renkli pembe minik plastik kaplarda leblebi tozunu kaşıklarken çoğunun damağına yapışır, tiz sesleriyle annelerinden bir bardak su isterlerdi ayaklarına.

Geniş ağızlı soğutucu içinde el yapımı dondurma satan dondurmacılar…

Büyük tepsi içinde fıstıklı, bademli, bol şerbetli şam tatlı satan tatlıcılar…

Pıtırak gibi bitiveren satıcılar mahallede sırayla arzı endam ederler, ayarlanmış gibi birbirleriyle çakışmadan çocuk seslerinin eksik olmadığı mahallemizde bolca nafakalarını çıkarırlardı.

Arada bir de ‘’HAMAMDA BAYILAN KOCAKARIYI ‘’dramatize eden; gergin tefin tıngırtılarıyla boylu boyunca sokağa sere serpe uzanıveren burnundan halka geçirilmiş ayının marifetlerini görmek için mahalle sakinlerinin çoluk, çocuk bir araya toplanıverişi …Ayıcının şapkasına metazori atılacak kuruşlara, annelerin çocuklarına kızgınlıklarını popolarına şaplak vurarak gösterdikleri tepki.

Hengameyle geçen günün gecesinde bozacısı, şıracısı, şerbetçisi loş sokaklardaki ölgün sarı ışıklı lambaların altında sesleriyle evlerimizdeki koyulaşan sohbetlere dahil olurlar, akşama kadar metazori aldırdıkları yetmezmiş gibi bu seferde babalarının, dedelerinin gözlerinin içine en saf, katışıksız, rafine nazarlarla yudumlamayı heyecanla arzuladıkları içecekleri aldırmak içinısrarla bakarlardı.

Şimdi damağımızda kalan bu tatları kristal kaselerde, albenili ambalajlarda, çeşitli soslarla taçlandırılarak sunulan pastane vitrinlerini süsleyen yiyeceklerde bulabilir miyiz acaba?

Yoksa çocukken keyif molalarında, mutluluk sarhoşluğu yaratan, damağımızı şaplatarak yediğimiz bu şımartan tatların lezzet sırrı masum gözlerimizden akan birkaç damla gözyaşında mı saklıydı?

 

 

 
Toplam blog
: 64
: 325
Kayıt tarihi
: 25.11.11
 
 

Öğretmenin, öğrenmenin yaşı yoktur felsefesine inanan öğretmenim. Yıllarca okuyarak belleğimde ol..