Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mart '10

 
Kategori
Felsefe
 

İçimizdeki gizli bahçe (2)

İçimizdeki gizli bahçe (2)
 

Gizli bahçeyi tanımaya devam ediyoruz. Gizli bahçeye inebilen, bulabilen insan yolu da görür. Tao felsefesinde aranılan yol da bu yol zaten. İnsanlar yolun adını birçok kaynaktan duyarlar ama ona nasıl ulaşabilecekleri konusunda çok fazla bir bilgileri yoktur. Halbuki bilgi her insanın gizli bahçesinde gizli.

Gizli bahçemizin nefes alıp vermesi gerekiyor. Gizli bahçemizin de akciğerleri var nefes alması gerekiyor. Bahçenin yetişebilmesi için nefes almamız lazım. Ruhun nefes alması gerekiyor. Gizli bahçenin nefes alabilmesi için sevginin olması gerekiyor, sevgi gerekiyor. Sevginin koşulsuz sevgi olması gerekiyor. Aslında her şeyi sevmek gerekiyor. Herkesin gizli bahçesinin bir ritmi var. Herkesinki farklı. Bir başkası değil herkesin kendi girip o ritmi bulması gerekiyor. Çünkü kişi hazır olmadan ritmi öğrendiğinde bu onun için ters tepki oluşturuyor. Ritmin olması demek ruhun titreşiminin yükselmesi demek. Ruhun titreşiminin yükselmesi demek insanların koşulsuzluğu yakalaması demek.

Herkesin gizli bahçesinde birde yasak bölgesi var. Kendine yasak. Kendisine yasak olan bir yer egonun son tuzaklarından bir tanesi. Zaten buraya gelebilmesi için kişinin önemli bir arınmışlık yaşaması gerekiyor. Buraya geldikten sonra egonun o ince tuzakları başlıyor, insanın kendi bahçesinin en önemli bölümünden faydalanmaması için o köşeyi gizli gibi gösteriyor. Kendine yasak, girme gibi gösteriyor. Ama kapıyı açmak gerekiyor.

Biz şimdi bu dünyada yaşarken gölgedeyiz. Gölgedeyken nefsin de enerjisi düşük, ruhun da enerjisi düşük. Diyelim ki Tanrıya ulaşmak için on tane basamak var. Şimdi burası en alt bölüm. Yani bizim gölge olduğumuz yer. Şimdi bu gölgede ama her katta ego da var. Burada en zayıf halde. Burada sanki biz çok önemli bir şeylerden kurtuluyormuşuz gibi geliyor ama yukarı doğru ittikçe yaşıyor yani aslında ilkönce kabanını çıkarıyorsun. Örneğin soyunmanız gerektiğinde ilkönce en dışınızda bulunan kabanınızı çıkartarak başlarsınız, sonra kazağınız ama çıplak kalmak çok zor değil mi? En zoru da iç çamaşırlarınızı çıkartmak.

Bizler bu dünyada gölgedeyken kabanınızı çıkarıyorsunuz yani aslında küfretmemek, öfkelenmemek, yargılamamak, dedikodu yapmamak, kıskanmamak bunlar sadece bir manto, bir kaban. İnsanların işi çok zor. Daha inceliklere geçemiyoruz, kabanda takılıp kalıyoruz. Bunları çıkardığında diyorsun ki ben egomla barışı yaptım ama ne diyor peygamber efendimiz “ölene kadar güvenmem ona” neden, çünkü öldüğün zaman sana burnunu sokamıyor. Karışamıyor. Şimdi diyelim ki burada sıyrıldın, kabanını çıkardın. Şimdi kazaktasın. Kazağa geldiğinde yani gerçeğini bulduğunda, burada gerçeğini buluyorsun evet diyorsun fark ettin artık. Mantoyu attın şimdi bir kazak olduğunu buldun. Soyunmak hızlanıyor ama bu arada onun da detayları inceleşiyor. Sen çünkü bir şeyi aştın ama bilgin arttıkça sınav zorlaşıyor. Böyle bir durum var. O yüzden acaba öğrensin mi öğrenmesin mi? Yükseldikçe bu sorulara kendini muhatap buluyorsun. Şimdi gizli bahçeye giriyorsun. Mantoyu çıkardın, gölgeden kendi gerçeğine çıktığın zaman hiçliğe geliyorsun. Çünkü gölgeden kurtulduğunda gerçekten hiçbir şeyin olmadığını görüyorsun. Aslında sen yoksun, duvar yok, dünya yok o zaman diyorsun ki “ben neredeyim? Nerede duruyorum? Neyin üstündeyim? Burası nedir? Ben şimdiye kadar nerede yaşadım? Burası neresi?” aptallaşıyorsun yani. Böyle bir durumda ilkönce Tanrı sana dinlenmen için bir zaman bırakıyor.

Sokrat’ın öğrencisi ve Aristo’nun hocası olan Platon, Sokrat öğretisindeki ruhun ölmezliği ile ilgili fikirlerin kökenlerini incelemiş ve kendine adapte etmiştir. Felsefe tarihinde oldukça meşhur olan mağara benzetmesini yapmıştır. Platon’a göre, insanın yaşam içinde bulunduğu ortamı bu mağara benzetmesi çok güzel anlatmaktadır. Mağaradan dışarı çıkıp etrafı kontrol etmen gerekiyor ya, tabi orada bir böyle görüyorsun bir böyle görüyorsun. Bir denizin ucunu görüyorsun, karışık işlemler görüyorsun, gölgelerin asıl kaynağını görüyorsun. Bu aşamada bunları yaşar insan. Hiçlik denilen yerden çıkman için Bir şeyi fark etmen gerekiyor. Neyi fark etmek gerekiyor? Oradan çıkabilmek için bizim enerjiye ihtiyacım vardı değil mi? Biz neyi anlattık sevgiyi coşturabilmek için yazımızda? Sevgiyi yükseltmeyi. Sevgiyi yükseltirsek çünkü enerjimiz yükselecek değil mi? Cesaret yükselecek.

Ben adım atacağım ama diyorum ki destek olması lazım bana. İşte orada ruhu yükselebilmesi için destek olacak ordular var ama ego orayı kapatmış yani ilkönce gizli bahçeni bulacaksın. Gizli bahçeni bulduktan sonra içeride bir kapı var. Ben gizlilerin gizlisindeyim diyor ya Tanrı, yemin ediyorum doğru söylüyor. Kapıyı açıyorsun ve açtığın zaman içeride bir tane asker var. Ama o askeri görsen için acıyor ama aslında onun kendin olduğunu görüyorsun yani “ben”i, kendini görüyorsun orada. Askeri görüyorsun ayakkabıları, üstü başı parçalanmış. O kadar çok mücadele etmiş ki hali kalmamış ama hala ayakta, oturmuyor, bayılmamış. “Er Ryan’ı Kurtarmak” filmini izlediniz mi? Bu tür filmler içinizde birtakım duygular uyandırıyor mu? Eğer uyandırıyorsa içinizdeki asker sizinle iletişimdedir.

Mevlana ve islam sufizmine göre, her insanın yüreğinde “sır” adı verilen bir şey saklıdır. Bu sır Yunus Emre’nin “Bir ben vardır, benden içeri” dediği şeydir. Bütün öğretiler bu askerin, içimizdeki ben’in yani gizli bahçedeki bu sırrın peşindedir. Klasik Yunan uygarlığında Delfi tapınağının girişinde yazılı bulunan “Kendini Tanı” ibaresinde kasdedilen de, bahçede gizli bulunan bu sırrı tanımaktır. Yoksa bildiğimiz anlamda insanın kendi psikolojisini tanıması değil.

Gizli bahçedeki kapıyı açtığında asker seni gördüğü anda kavuşmanın hasretiyle sana sarılıp kucaklar. İçindeki ben’le karşılaşıp ona sarıldığın andan itibaren artık sana hiç kimsenin bir şey yapamayacağını hissedersin. Çünkü meleklerden yapılmış bir ordu vardır karşında. Aslında o bendim, aslında hiç hasta olmayacağımı hissederim. Çünkü gücüm arttı. Şimdi hiçlikten çıkıyorum. Artık gizli bahçeye yerleşiyorum. Şimdi baktığım yerde etrafımı görebiliyorum. Karşımdakine bakarken aslında başka şeyi görüyorum. Aslında burada değiliz hiçbirimiz.

Gizli bahçeye girdikten sonra neler oluyor başka süprizler var mı? Onları da bir sonraki yazımızda anlatacağım. Tekrar görüşünceye kadar sevgiyle kalın.

Alahattin Öztekin

 
Toplam blog
: 101
: 5279
Kayıt tarihi
: 01.03.07
 
 

Ege Üniv. İşletme Fakultesi'ni, daha sonra da Harward Üniversitesi'nin Master programını Türkiye'de ..