Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Şubat '13

 
Kategori
Deneme
 

İçindeyim... İçimdesin...

İçindeyim... İçimdesin...
 

Zaman… uçup da giderse… bir gün… ellerinden… ve kalbin… (buna) dayanabilecek kadar… güçlü değilse… kim tutacak… ellerinden… kim (dışarıdan) bakıp da görebilecek… geçeni kalbinin içinden… hangi yollar… ona çıkacak… ve (bu yollar) ne tür engeller barındıracak içinde… (hal böyle iken) nasıl gelecek yarınlar… ve kim koruyacak bugünlerini… hangi makamın hangi mevkisinden bir el uzanacak… sen, bu hayatın müptelası olmuşken… (gerçek manada) gönül, hiçbir makamda herhangi bir mevkiye giriftar olmazken… ve bu durum yok sayılmayacak derecede aşikar iken… bu, nasıl bir yanılmadır ki… böyle bir gaflet… insan bedenini kalp ve ruhu ile mağlup eder…

 

“Hayat, dibi olmayan bir derinlik de olsa, içindeyim nasılsa… Benimkisi her ne kadar sığ bir yaşamak da olsa, içimdesin nasılsa…”

 

Gurbet… yeni bir başlangıç yapar da… yeni bir firak olursa… gözlerin hiç olmadığı kadar uzakları görür de… ayakların olduğu yerde sabit kalırsa… kalbin attığı yerden… hayatın hiç olmadığı bir yere göç ederse… kim firakı sona erdiren vuslatı getirecek… ve kim içinde kalmış olduğun… bu hasreti dindirip de… uzakları yakın edecek… hangi rüya… uyandığın vakit… (böyle) bir realiteyi yok edecek… hangi (tatlı) yalan (seni) gülümsetecek… tüm gerçekler kapına dayandığında… kim (bu gerçeklerin yüzüne) kapıyı örtecek… kapı (ardına dek) açıldığında… hangi yanlışlar… savunmasızlığını giderecek… tüm doğrular (bu yanlışlar karşısında) eriyip de gitmişken… ve hangi (geçici) firak… vuslat ile sona erdiğinde… firak-ı ebedinin yerini alacak… oysaki, (bilmezleri ki) firak-ı ebedi… vuslatların da ebedisidir…

 

“Yalnızlık, içinde kaybolunan bir sonsuzluk da olsa, içindeyim nasılsa… Bendeki, seni barındırmak için küçük bir yer de olsa, içimdesin nasılsa…”   

 

Ölüm… kalbinde, yok olmayı hissettirecek kadar… gözünü korkutuyorsa… (bu hisler doğrultusunda) yaşamaya rağbet etmiyorsa… gecelerine Şems (Güneş) doğmayıp… gündüzlerin gece gibi karanlıksa… nefes alıp vermek… suda boğulmak hissi uyandırıyorsa… dermanı olmayan bu dert… seni (soğukluğunda) yakalayıp… ayaklarından (başlamak üzere) dermanı alıyorsa… artık ayaklarına hükmedebilecek kudretin (dahi) yoksa… kim kurtaracak… seni bu karanlıklardan… bu acizlizkten… (daha doğrusu) bu korkulardan… (öncesinde) korkusuzca yaşayışların (beraberinde) getirdiği yanlışlardan… hangi maddiyat… bu kudret karşısında durup da… bedenden alınan canı… geri getirebilecek… hangi fırsat… seni bu aleme (tekrar) gönderecek… zaman… nasıl olacak da duracak… gurbet (firak)… nasıl olacak da sona erecek… oysaki, (bilinmelidir ki) ölüm… yok olmak değil… son bulmak değil… hiçlik değil… ölüm… bir alemden bir diğer aleme geçişin olduğu tebdil-i mekandır…

 

“Ölüm, kendisinden kaçış yolu dahi olmayan bir gerçek de olsa, içindeyim nasılsa… Bendeki, bu tebdil-i mekânda,  sonu olmayan bu vuslata erme maksadı da olsa, içimdesin nasılsa…”

 
Toplam blog
: 102
: 1428
Kayıt tarihi
: 24.06.11
 
 

Çukurova Üniversitesi Maliye Bölümü mezunuyum. 8 Nisan 1987 doğumluyum ve Adana'da Seyhan ilçesin..