Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Şubat '12

 
Kategori
Deneme
 

İçinizde hep bir çocuğun olması dileğiyle...

Uzun bir süre hayatın anlamını hiç düşünmedim. Küçük yaşımın verdiği bir durum olsa gerek bu, bilmiyorum. Hiçbir şey yoktu kafamda. Ne etrafımda olanlar üzebiliyordu beni ne de ölümler. Belki de anlamadığım için bilmiyorum ama o zamanlar tek derdim vardı yaramazlık ve oyun. Yalnızca bunları düşünüyordum. Kendi küçük dünyamda küçücük bir şeyle bile mutlu olmayı biliyordum. Kendi kendine yürümeyen, demirden küçük bir oyuncak araba bile beni dünyanın en mutlu insanı yapabiliyordu mesela. O zamanlar ne kadar geniş ve güzel bir dünyam olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum. Nefreti, kini, öfkeyi, kavgayı bilmeyen, azla yetinen, azla mutlu olmayı bilen bir dünyam varmış meğer eskiden. Çok da güzel bir dünyaymış bu. Bunu ancak büyüyünce anlayabiliyormuş insan. O zamanlar yaptığım haylazlıkları hatırlayıp gülüyorum mesela kendi kendime. Yoldan geçen komşu kızı ablalara bakıp acayip hareketler yapmak, onlara taş atmak, saklambaç, yakalambaç, yerden yüksek oynamak gibi…

Yakalambaç mesela… Nedensiz bir şekilde birbirimizi yakalamak için saatlerce birbirimizin peşinden koşardık. Güler, eğlenirdik. Mutluyduk. İçimizde hiçbir kötülük, art niyet olmadan koşardık birbirimizin peşinden. Çocukça, masumca… Küçücük dünyamıza büyük hayaller sığdırmayı başarırdık hep.

Büyümeyi ne çok isterdik o zamanlar. Hiçbir zaman büyümeyeceğimizi düşünürdük. Hep çocuk kalacağımıza inanırdık. İmkânsız gibi gelirdi büyümek. İmrenerek bakardık hep büyük ağabeylere, ablalara. Bunun nedenini bilmezdik o zamanlar elbette ama büyüdükçe bunun da nedenlerini öğrendik. O zamanlar neden bu kadar büyüme hevesi içinde olduğumuzu sorduk kendimize ve trajikomik bir cevap bulduk sonunda: Çünkü küçüklere insan muamelesi yapılmıyordu o zamanlar. Sanki büyükler toplumda daha fazla kabul görüyordu. Küçük  bir çocuğa herhangi bir konuda fikri sorulmazdı mesela. Ama abisi veya ablası varsa onların fikri mutlaka alınırdı. Bu da bizim üzerimizde “bize değer vermiyorlar” gibi bir düşünce uyandırıyordu haklı olarak. Buna şimdi gülüp geçiyoruz belki ama o zamanlar üzerimizde büyük bir psikolojik etki bıraktığı kesin.

Ve büyüdük… İşte o zaman öğrendik ki aslında marifet büyümekte değil, ne kadarsan büyürsen içinde çocuk ruhunu yaşatmakta. Evet, büyüdük ama büyüklüğün hayal ettiğimiz gibi bir şey olmadığını da öğrendik. Evet, büyüdük ve “keşke”lerimiz çıktı ortaya. Bu keşkelerin en büyüğü de “keşke hep çocuk kalsaydık” oldu. Çünkü yaşımızla beraber sorunlarımız ve sorumluluklarımız da büyüdü. İşte o zaman hayatın anlamını düşünür olduk. O zaman öğrendik ki bu sorun ve sorumluluklar hayatın ta kendisiymiş. O zaman öğrendik ki bu sorun ve sorumluluklar hayatın olmazsa olmazıymış.

Büyüdükçe ve yaşadıkça öğrendiğimiz en önemli şey; yaşımız ne kadar büyük olursa olsun içimizde hep bir çocuk yaşatmak oldu. Çünkü ancak o zaman hayata çocukça ve masumca bakabiliyorduk. İçimizde yaşattığımız o küçük ama bir o kadarda büyük dünyalı çocuk sayesinde…

Doğuş YOLCU

 
Toplam blog
: 5
: 205
Kayıt tarihi
: 07.02.12
 
 

1991 yılında Hatay'ın Antakya ilçesinde doğdum. İlk ve ortaöğretimimi burada tamamladım. 2009 yıl..