Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ocak '11

 
Kategori
Blog yazarları tartışıyor!
 

İçki ne zaman, nerde, niçin içilir?

İçki ne zaman, nerde, niçin içilir?
 

Hükümetin yaptığı son düzenlemeyle değiştirilen alkollü içkilerin satış ve dağıtımıyla ilgili yönetmeliği bahane ederek, özgürlüklerin kısıtlandığı tezinden yola çıkan herkes bir şeyler söylemeye çalışıyor ve söze şöyle başlıyor. “Son zamanlarda hükümetin bir dizi içki yasağı getirdiğini biliyorsunuz.”

Gerçekten hepimiz bir dizi içki yasağı geldiğini biliyor muyuz? Mesela bana bunlardan bir tanesini söyleyebilir misiniz?

Ben samimi olarak bu yönetmelikle kimin içme özgürlüğünün kısıtlandığını cidden merak ediyorum.

Aslında değişen yönetmeliğin eski halinin de tam olarak uygulanmasıyla bugün gözümüzün alıştığı pek çok yanlış önlenebilirdi. Ancak bir şekilde yönetmeliğin maddeleri işlemiyor, işletilmiyor ve buna göz yumuluyordu.

Bu yönetmelikle (elbette resmi ruhsatı olan) içkili bir mekânda kimsenin içki içmesini engelleyen bir hüküm yok. Yine bu yönetmelikle içkisini alıp adam gibi evinde içen kimseye getirilmiş bir kısıtlama da yok.

Bu yönetmelik, içkinin uluorta her yerde satılmasını, içilmesini, özellikle gençlere kötü alışkanlık kazandırılmasını önlemeye yönelik hükümler içeriyor.

Siz küçük yaşta çocuklarınızın elinde bira şişesiyle kuytu ve karanlık köşelerde sabaha kadar içmesini ve sonra da sızıp kalmasını istiyor musunuz?

Bu yönetmelik sayesinde belki içki tüketiminde biraz azalma olacak, daha az gencimiz zehirlenecek, belki daha az kaza meydana gelecek ve daha az insan ölecek.Bu sizi rahatsız mı ediyor?

Burada birinci derecede zarar görecek olan alkollü içki üreticileridir. İçenlere ne oluyor ki kraldan çok kralcı kesilip bu kadar yoğun bir kampanya içine giriyorlar…

Mesele eğer bu şekilde hükümete zarar vermek, normal yoldan önlenemeyen siyasete dolaylı yoldan çelme takmaksa, bu gerçekten çok haksız ve ayıp bir şey.

İnsanları, özellikle de gençleri bu kadar zararlı bir kötü alışkanlıktan kurtarmaya yönelik olumlu bir gelişmeyi, insani açıdan değerlendirip ele alamaz mıydık?

Artık hayatî önem taşıyan meselelere bile siyasi açıdan bakmayı bırakalım. Bu kadar bağnazlığın, politik bir “taraf” olmanın ötesinde paranoya bir durum arzetmeye başladığını fark edelim.

*****

İlk bakışta özgürlüğümüzü kısıtlayan bir durumu çağrıştırdığı için, “yasak” kelimesinin ister istemez zihnimizde bir olumsuzluk yarattığını kabul ediyorum.

Pazar günleri çoğu zaman evden çıkmayan biri olduğum halde nüfus sayımı günlerinde beş yılda bir Pazar günü eve hapsolmaktan müthiş bir rahatsızlık duyduğumu da hiç unutmuyorum.

Şu “içki yasağı” söylemi de son günlerin ağızdan ağza dolaşan bir fenomeni… Tam olarak ne olduğunu kimsenin bildiğini, daha doğrusu bilmek istediğini sanmıyorum.

Merak edenler yönetmeliğin tam metnini okuyabilirler. Böylece hiç değilse neye, niçin karşı çıktıklarını daha iyi anlarlar ve anlamayanlara da anlatabilirler.

*****

Öncelikle içki neden içilir, bu sorunun cevabını vermeye çalışalım.

Yapılan araştırmalar, insanların en çok zevk almak için alkol tükettiğini göstermektedir. İkinci sırada ise insanlar, duygu durumunu düzeltmek ya da stresle başa çıkabilmek için içki içmektedirler.

Yerini ve zamanını kurallara göre tayin edip başkalarına zarar vermemek şartıyla, eğlenmek için içki içenlere herhalde kimsenin bir şey söylemeye hakkı yoktur.

Kendilerini genellikle kötü hissettiklerinde, zorlandıklarında ya da üzüldüklerinde alkole sığınarak bu durumdan kurtulmaya çalışanların başarıya ulaştığı ise hiç görülmemiştir.

Aynı şekilde stresle başa çıkma konusunda da alkol, bugüne kadar hiç kimseye yarar sağlamamıştır.

Bu durumda içki içmek hiçbir çözüm getirmediği gibi, içenlerin daha kötü durumlara düşmelerine de yol açabilmektedir.

Alkolün bağımlılık yaptığı da bilinen bir diğer gerçektir. Alkolizme yakalanan kişiler sonunda bastıramadıkları bir alkol içme arzusu duymaya başlarlar. Bu arzu alkol tüketiminin bir diğer önemli sebebini oluşturur.

*****

İnsanlar içkiyi, eğer içinde bulundukları durumdan veya streslerinden kurtulmak için içiyorlarsa, peki, ne zaman içki içilir, sorusuna cevap vermek gerçekten zorlaşıyor. Çünkü bu durumda içki içmenin belli bir zamanı olmaz.

Oysa alkol sadece eğlenmek ve zevk almak için alınırsa, o zaman içkinin ne zaman içileceği belirleneceği gibi, buna bağlı olarak içkinin nerede içileceği de kendiliğinden ortaya çıkar.

İçkinin tıbbî açıdan insanlara başlangıcından bugüne kadar zarar verdiği konusunda kimsenin şüphesi yok. Şimdiye kadar içki içmenin faydalı bir şey olduğunu kimse iddia etmemiştir, edememiştir. Zaten dinî açıdan içki içilmemesinin sebebi de budur. Kur’an’da da içkinin zararının faydasından daha çok olduğu belirtilir.

*****

Yukarıda “içkinin faydalı bir şey olduğunu kimse iddia edemez” dediğimde, bazılarınız, “hıh, kim demiş, tıp, bir kadeh şarabın, viskinin insana fayda sağladığını söylüyor” diye karşı tez üretmiş olabilirler.

Peki, içki içenlerin kaçta kaçı, bu ölçüye göre içip ondan yarar görebiliyor?

Zaten işin püf noktası buradadır. “Az içicem, bir kadehcik içicem” diye yola çıkanlar, o bir kadehi içtikten sonra, şuurlarında meydana gelen uyuşmanın etkisiyle, “ne olacak canım, bana bir şey olmaz” deyip ikinci kadehi de rahatça yuvarlamaktadırlar.

İkinci kadehin verdiği rehavet, içeni üçüncü kadehi içmeyi engelleyecek güçten yoksun bırakır. Devamında neler olduğunu, içenler herhalde benden daha iyi bilirler.

Şu kadeh hesabını yaparken, özellikle gençlerimizin büyüklerden gizli saklı kuytu köşelerde içkiyi şişelerle içtikleri gerçeğini unutmayalım.

Kendi ellerimizle insanlarımızı niye ateşe atıyoruz?

Bugüne kadar dünyada “ben içkiden fayda gördüm” diyebilecek bir babayiğit çıkmamışken, neden hâlâ içkinin zararları dendiğinde tüylerimiz diken diken olup aksini savunma ihtiyacı duyuyoruz?

*****

Alkolün zararları konusuna değinmeye gerek bile görmüyorum. Onun kalbe, böbreklere, karaciğere, mideye, bağırsaklara ve sinir sistemine verdiği zararları, her yerden öğrenebilirsiniz.

Ben özellikle bizden başka hiçbir canlıda olmayan en mükemmel özelliğimiz olan aklımıza verdiği zararı düşündükçe, gerçekten bir insanın bunun nasıl yaptığını anlayamıyorum.

Aklımızı bir gram artırmanın hiçbir yolu yokken, hazır olanını uyuşturmak, çalışmaz hale getirmek, sonra da sokaklarda gördüğümüzde alay ettiğimiz meczuplardan daha gülünç hale düşmek, bir anlamda tam rezil olmak, sonra da “o zaman ben kendimde değildim” diyerek savunmaya geçmek… Hayret edilecek bir durum…

*****

İçki ve sigara gibi kötü alışkanlıkları olanlar, “ben istesem bunu ânında bırakırım” derler. Ve siz de çok iyi bilirsiniz ki aslâ bırakamazlar. Amaç, içenleri vazgeçirmekten çok, gençlerin bu kötü alışkanlığa saplanmalarına elden geldiğince engel olmaktır.

Keşke insanların hiçbir hareketine sınır getirilmese… İnsanlar kendi hareketlerini kendileri düzenleseler…

Bu aslâ ulaşılamayacak bir ütopyadır. O yüzden kanunlar vardır. Her kanun vatandaşın davranışlarına bir biçimde sınır koyar.

İnsanlar ne yazık ki, kendi yaptıkları bu yasalara uymak zorundadırlar ve onun verdiği cezalara boyun eğerler.

Oysa her insan normal şartlarda ne yapması ne yapmaması gerektiğini bilecek kadar akıl sahibidir. Ama bu onların suç işlemelerine engel teşkil etmez. O yüzden kimsenin başına buyruk hareket etmesine kamu yönetimi izin vermez, veremez.

Memlekette içkiden başka zararlı bir şey yok mu, niye onlar engellenmiyor, biçiminde yapılan itirazlar da var. Bu tam tipik bir Türk mantığıdır. Kırmızı ışıkta geçen sürücünün yakalandığında, “öteki arabalar da geçti, niye onları yakalamıyorsunuz?” yaklaşımıdır bu…

Herkes kendinden sorumludur biiir. İkincisi, mutlaka bir yerlerden başlamak zorunda değil miyiz? Bu mantıkla ne yapılırsa yapılsın, niye ötekinden başlanmadı diye sormak mümkündür.

*****

Son olarak bu uygulamanın dinî bir temele dayandırıldığı iddialarına değinmek istiyorum.

Ne yazık ki Ak Parti hükümetine karşı takınılan bütün olumsuzlukların temelinde aslında bu yaklaşım yatmaktadır. Burada her davranışı “din”le değerlendirmek, yönetimin yaptıklarını hep “dinî” bulmak, buna da din karşıtı bir tavır koymak…

Kesin sonuç alabilmek için bunu bir argüman olarak kullanmak isteyenler, tehlikeli bir noktaya parmak bastıklarının da bilincinde olmalıdırlar…

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..