- Kategori
- İstanbul
İçli ses
Besleyenler de olmasa...eu
Tam lokmasını yutacakken bir ses geliyor derinden, içli, bezgin.
Miyav
Arka masada duvar dibinde oturan iki kızdan gelmiştir. Şu Çinliler de neler icat ediyorlar, hüzünle miyavlayan anahtarlık olmalı son keşifleri. Yemeğe devam ediyor gülümseyerek... Sonra yine geliyor miyavlama. Sanki biraz daha acılaşmış. Dönüp bakıyor. Arkada oturan kızlar da çoktan gitmiş. Havalandırma için kullanılan aletin yanına gidiyor. Eğilip bakıyor.
Tek bir miyav daha. Çaresiz, açlığı haykıran, korku dolu bi' miyav. Ses var da kedicik yok ortalıkta.
Garsonlar haberdarmış.
Çıkarsanıza diyor kadın.
Eee şimdi olmazmış mesai bitince çıkaracaklarmış.
Bakın o kedicik orada mesai bitimine kadar kalamaz, çoktan ölür.
Başka müşterilerin de eklenmesiyle tepkiler artınca işletmenin müdürü genç gidiyor, iki garsonla aleti birazcık yana çekiyor ve duvardaki minik oyuğa saklanmış yavru kediye ulaşıyor. Çok mu zordu?
Kedicik kimbilir ne zamandır sıkıştığı o delikten çıkınca şaşırmış. Sadece iki iri göz o kadar sıska ki ve korkuyla dehşetle bakıyor etrafına. Daracık yerde sıkışıp kalmak, aç, susuz , karanlıkta, yapayalnız...ne korkunç. Kemiklerinin anatomisi tüylerine rağmen ortada. Sonra kapının dışına koyuyorlar yavru kediyi. Yere iner inmez meydanda daireler çiziyor yıldırım gibi koşaraktan. Tutsalar besleyecekler.Tutmak ne mümkün. Kedicik yine bir duvar aralığından kayboluyor, ölüme yatmaya gidiyor.
ezgi umut
haziran 2009