Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Aralık '12

 
Kategori
Blog yazarları tartışıyor!
 

İdam...

İdam...
 

İdam!...

Ne soğuk bir sözcük değil mi? İnsanın tüyleri ürperiyor. Maalesef bilindik, o akıllara kazınmış manzara geliyor insanın gözünün önüne… Üç ayaklı bir darağacı, arasında kalın bir halattan ilmek, ilmeğin halkası içinde eğilmiş bir baş, başın altında bembeyaz, ayakları yerden kesik bir gövde…

 

İçiniz bir tuhaf oldu, tüyleriniz ürperdi değil mi? Emin olun, benim de yazarken tüylerim ürperdi. Bir insana verilebilecek en büyük ceza bu. Yaşama hakkından yoksun bırakma. Öldürme! Bildiğiniz cinayet! Cinayetin devlet eliyle işlenmesi… Üstelik herhangi bir hata durumunda geri dönüşü de yok!

 

Son günlerde Sayın Başbakan sayesinde yeniden tartışmaya başladık bu soğuk hadiseyi. Geçenlerde “Halkın çoğunluğu idamı geri istiyor” diye açıverdi ya kapısını bu sığ tartışmanın. Habire konuşup duruyoruz bakalım “idam geri gelmeli mi, gelmemeli mi” diye.

 

İdam cezası, veya yasal tabiriyle “ölüm cezası”, yukarıda da bahsettiğimiz gibi dünyada bir suçluya verilebilecek en ağır ceza. Çünkü cezalar bilindiği gibi genelde suçluyu ıslah etmek için verilir. Fakat bunda ıslah etme değil yok etme durumu söz konusu. Ayrıca, yine yukarıda zikrettiğimiz gibi hukuki bir yanlışlık durumunda geri dönüşü de yok! Birinin, hatta daha da ağırı, bir yakınınızın, yanlış karar neticesinde idam edildiğini, sonra da suçsuzluğunun anlaşıldığını düşünün! Hissedebileceğiniz hayal kırıklığını, adalete güveninizin nasıl sarsılacağını düşünebiliyor musunuz? Ya yanlış kararı veren hâkim? Onun haleti ruhiyesini, ömrü boyunca taşıyacağı vicdan azabını, sürekli “Ben ne yaptım” diye kendini nasıl yiyeceğini düşünebiliyor musunuz? Reis Bey’i okuyun ya da seyredin, anlarsınız…

 

Halkın çoğunun idam cezası istediği konusunda net bir bilgi yok Sayın Başbakan’ın sözlerinden başka. İstiyor da olabilir, doğrudur. Hatta günümüzde hala idamı hak eden insanlıktan nasibini almamış vahşi canlılar da yaşıyor olabilir, bunu da anlarım. Ama bu cezanın nasıl riskli bir ceza olduğunu da tekrar hatırlatmak isterim.

 

Hele ki siyasi suçlar için idamın geri getirilme olasılığını düşünmek bile istemiyorum. Bugüne kadar Türkiye’de siyasi suçlardan birçok insan idam edildi. Hemen küçük bir liste yapalım isterseniz: İlk aklımıza gelen isimlerden başlarsak, Adnan Menderes, Hasan Polatkan, Fatin Rüşdü Zorlu, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Erdal Eren, Mustafa Pehlivanoğlu, Necdet Adalı, Hıdır Arslan…

 

Bu isimlerin hepsi de siyasi görüşleri nedeniyle, ya da siyasi görüşlerini ifade ediş biçimleri nedeniyle devlet tarafından öldürüldüler. Amaç, bu insanların düşüncelerini yok etmek, onlar gibi düşünenlere gözdağı vermekti. “Sallandıracaksın üç-beş tanesini, bak bir daha oluyor mu” zihniyetinin devlet katında tezahürüydü anlayacağınız…

 

Peki hangi biri unutuldu? Onlar gibi düşünen insanların hangisi yolundan vazgeçti? Yoksa tam tersi o yola daha sıkı sıkıya mı sarıldılar? Mehmet Ali Birand’ın “12 Mart-İhtilalin Pençesinde Demokrasi” belgeselinin sonunda söylediği sözler, bu bakımdan çok manidar: “Adları ister Adnan, Hasan, Fatin olsun; ister Deniz, Yusuf, Hüseyin… Darağacındakiler hayata asılırlar… Asanlar ise, ölüme gömülürler…” Hep böyle olmadı mı? Asanlar unutulmadı, en azından nefretle anılmadı, asılanlar her daim yaşatılmadı mı?

 

Hem böyle bir durumda, bugün idam cezasının geri gelmesini isteyenler, ya da ima edenler için de idam istenirse, hatta idam edilmeleri bile söz konusu olursa, o zaman ne olacak? O zaman da bu kadar samimiyetle idam cezasının geri gelmesini isteyecekler midir bu insanlar sizce?

 

İşin bir başka boyutu daha var. Türkiye idam cezasını Avrupa Birliği’ne uyum paketleri çerçevesinde kaldırdı malumunuz. Önce 57. Hükümet zamanında “savaş, yakın savaş tehdidi ve terör suçları” kapsam dışında bırakılarak kaldırıldı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde de tüm suçlar için kanundan çıkarıldı. Bunların tamamı AB’ye tam üyelik için yapıldı. Yeniden idam cezasını getirmek demek, bir bakıma bu hedeften de vazgeçmek demek gibi bir şey. Zaten geçenlerde AB’den ya da Avrupa Parlamentosu’ndan da özetle “Aklınızı mı kaçırdınız siz? Bunca yıldan sonra neyin idamı?” gibi bir açıklama gelmedi mi?

 

Bana kalırsa Sayın Başbakan’ın durduk yere bir idam meselesi çıkarmasının altında yatan üç sebep var. Birincisi, giderek artan terör olayları karşısında galeyana gelmenin eşiğinde olan halkı sakinleştirmek. Amiyane tabirle “gazını almak” da diyebiliriz… Ki bence bu konuda, idamı gerçekten geri getirmedikçe ve Abdullah Öcalan da dahil olacak şekilde geriye doğru işletmedikçe başarıya ulaşacağını sanmıyorum. İkincisi, artık klişeleşen bir ifadeyle “gündem saptırmak” diyebileceğimiz bir hamle de olabilir. Yani ülkenin esas gündemini ve esas sorunlarını gözlerden kaçırmak için suni bir “idam meselesi” çıkarmaya çalışıyor olabilir. Ama başta AKP’ye oy vermemiş kesimler olmak üzere kimse yemiyor artık bu numaraları. Üçüncüsü ise başta BDP ve onlara yakın kesimler olmak üzere, birçok kesime gözdağı vermek istiyor da olabilir. Ergenekon davasına mesela… Yani idam meselesini kaşıyarak “Akıllı olun PKK’lıları da Ergenekoncuları da sallandırırım yoksa” demek istiyor olabilir.

 

En tehlikelisi de bu olur bence. Zira artık yavaş yavaş İmralı’yla da Kandil’le de, ama doğrudan ama dolaylı masaya oturan bir hükûmetin Abdullah Öcalan’ı, hem de bunca zaman sonra idam etmeye kalkacağını düşünmek gülünç olur. Ergenekon davası için idamın geri getirilmesi düşünülüyorsa da bu çok tehlikeli bir adım olur. Zira Ergenekon davasını “Derin devleti ve Gladio’yu temizleyen bir dava, Türkiye’nin Temiz Eller Operasyonu” gibi görenler kadar, “AKP’ye muhalefet eden Atatürkçü-Cumhuriyetçi insanların cezalandırıldığı, huhuken artık komediye dönüşmüş bir dava” olarak görenlerin de olduğunu unutmamak gerekir. Bu iki kesim arasındaki görüş farklılıklarının ne derece keskinleştiği, bu iki grup insanın birbirine ne derece düşman olduğu, idamın geri gelmesi ve Ergenekon sanıklarından birkaçının idam edilmesi durumunda Türkiye’de yaşanacakları da varın siz tahmin edin!

 

Şunu anlıyorum: Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, günümüz Türkiyesi’nde bile mevcut cezalarla iflah olmayan, suç işlemeyi meslek haline getirmiş, dahası halkın sinirini tepesine çıkaracak şekilde, topluma ve yasalara “Sen de kimsin” dercesine burnunun dikine giden insan bozuntularının da varlığı bir gerçek… Giderek azan terör, hiçbir şeyi umursamayan töre cinayetleri, kadına yönelik giderek artan şiddet olayları bunların başlıcaları… İnsanın bunları izlerken hakikaten de kanı beynine sıçrıyor, “Sallandıracaksın bunları” diye düşünüyor ister istemez. Ancak ölüm cezası bunların hiçbirine çare olamaz. Ancak idam cezası yerine getirilen “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası”nın koşullarını ağırlaştırmak, örneğin bu hükümlünün birkaç yılının hücrede geçmesi, ilgili yasalara “Bu cezayı alanlar hiçbir şekilde salıverilemezler” gibi bir hüküm eklenmesi, bu suçluların canını yaktığı insanların içinin bir parça da olsa soğumasını sağlayacaktır inancındayım.

 

 
Toplam blog
: 14
: 980
Kayıt tarihi
: 22.05.09
 
 

24 Kasım 1983 tarihinde Çorum’un Osmancık ilçesinde dünyaya gelmişim. İlkokulu Merkez Atatürk İlk..