Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Nisan '19

 
Kategori
Siyaset
 

İdeoloji, Din ve Öteki

İdeolojide “öteki” esas mesele değildir. Öteki, ideoloji oluşurken kodlanmaz. İdeoloji çoğu zaman “öteki”sini doğrudan karşısına almaz. “Öteki” ideolojinin karşısına dikilince, o ideoloji için “öteki” o anda belirlenmiş olur.

İdeoloji, insanın gerçek karşısında zahmet çekmeksizin hayata karşı tutumunda taklit yolunu benimsemesidir. İnsanın; kendisine, evrene, Tanrıya vs. dair köklü bir düşünce sistematiği oluşturması çok zordur. Belki de bundan daha zoru, insanın böyle bir sistematik oluşturmadan yani dünyaya bir anlam vermeden bu dünyada huzurlu ve mutlu olmasıdır. Bu zorluk, insanları kolaycılığa iter ve kulaktan dolma bilgilerle taklit ederek yaşamayı tercih etmesine neden olur.

İşte ideoloji de dünyaya anlam verme faaliyetinin zahmetsiz bir şekilde kazanılmasıdır. İnsan böyle zahmetsiz kazansa da kolay kaybetmek istemez ideolojiyi. Dünyanın anlamı artık o ideolojidir onun için. Ve ideolojisine yöneltilmiş her eleştiri dünyasının anlamı ile huzur ve mutluluğuna yapılmış bir saldırıdır. İnsanların zahmetsizce edinip, taklit ederek kullandığı ideolojiyi taassup derecesinde sahiplenmesinin nedeni; düşünmenin zor olmasına karşılık ideolojinin yanlış, eksik, hatalı da olsa dünyaya bir anlam katarak yaşamayı kolaylaştırmasıdır.

“Öteki”, kişiyi düşünmeye davet eden; kişinin ideolojisinin hayat ile gerçek arasında tutarsız bir ilişki kurduğunu, o kişinin rahatını kaçırarak söyleyen bir başka kişidir. Burada öteki ile kişinin kendi ideolojisi arasında bir içerik tartışmasına pek girilmediği bir gerçektir. İdeolojilerin içeriği tartışıldığı anda, eğer kişiler samimi ise hayat ile gerçek arasındaki boşluklar tartışılacaktır, yok eğer kişiler taklit ederek ideolojik mensubiyet edinmişlerse birbirleri için “öteki” ye dönüşürler. Kavgalar ve savaşlar için yeterli zemin oluşmuştur artık. Eğer “öteki” kişinin düşünme sürecinde imgelemde canlandırılır ve onunla hesaplaşılırsa, sağlıklı bir kamuoyu oluşur. Kişinin sadece kendini bağlayan düşünce ve inançları için kamuoyu zaten tartışılmaz, bu türden görüşler kişide saklı kalmalıdır. Ancak, bir iddia ile kamuoyuna çıkacak kişinin, düşüncesinin hesabı istenir ve bu, imgelemde “öteki” ile girilen tartışmadan hasıl olur. “Öteki”ne karşı hesabı verilebilen, akli temellendirmelerle müdafaa imkanı olan iddialar şiddete neden olmaz. İstenilen de budur.

İnsanların huzursuzluğu arttıkça, insana huzur veren her şey ideolojik bir konu haline gelmeye başladı. En başta da din, neredeyse çoğu kişi için ideolojik bir işlevi yetiren bir olguya dönüştü. İşin ilginç yanı, ideoloji, modern dünyada ortadan kalkacağı düşünülen dinlerin ikamesi olarak mevcut olmuştu. İdeoloji ile din, insan ruhunda aynı kaynaktan beslenirler. Bu açıdan, dindar siyaset, motivasyonun dağılmasını engelleyerek kendisini laik rakiplerine karşı güçlü kılar. Marksizm dini, ideoloji içinde değerlendirir. Bu konuda Marksistlerin haklılığı dinin bir ideoloji olmasından değil, dinin bir ideoloji olarak kullanılmasındadır.

Dini ideoloji olarak kullananlardan kastım "egemen sınıflar" değil sadece. Dinin ideolojik kullanımı toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren bir sorun. Modern zamanlarda dinin ikamesi olarak sunulan ideolojiyi -yapısal olarak- dinden ya da tam tersi dini ideolojiden ayırmak artık imkansız. Zahmetsiz ve taklide dayanarak elde edilen bir hayat-görüşü anlamında ideoloji için tüm dediklerimizi din için de düşünebilirsiniz. Bugün birçok insan mensubu olduğu din hakkında da ideoloji hakkında da yeterince bilgi sahibi değildir. Araştırma yerine kulaktan dolma bilgileri, tahkik etmek yerine taklidi tercih etmiştir.

Farklılığa tahammülün olmaması; dinlerin ya da ideolojilerin içeriğinden ziyade din ve ideoloji gibi olguların çarpık bir bilinçle ele alınmasıdır. Dikkat ederseniz, farklılığa tahammülsüzlük yakınlık artıkça artar. İdeolojiler kendi fraksiyonları arasında ve dinler de mezhepleri arasında daha sık çarpışırlar. Oysa ideoloji, hayat ile gerçeğin örtüşmesi anlamında bilimsel bir tavır olarak ele alınsa fraksiyonlar arasında bu denli çatışma olmazdı. Ya da dinler, Hakikat olarak kendini takdim ederken dindarların mezhepler arası ihtilafı çatışma boyutuna çıkarmasının anlamsız olduğu görülürdü.

Ama yukarıda belirttiğim gibi, çatışma konuları içerik ile ilgiliymiş gibi gözükse bile, esas mesele insanların ideoloji denilen bu huzurlu anlam-dünyasını kaybetme korkusudur. İnsanlar ideolojileri tahkik etmeden savundukları için, zahmetsizce mensubu oluverdikleri bu ideolojileri yeterince savunamayacaklarını her tartışmada tekrar tekrar görür. Yine de taklide devam eder ve tahkike yönelmez. Mesele sadece mensubiyeti sürdürmektir. Bunun için de söylem, rozet, flama vs. yeterlidir.

Din için de aynısıdır.

Farklılıklara tahammülü olmayan, tahkik etmeyen ve taklid eden; her şeyin kolayını arayan asalak insanlarla din ve ideoloji tartışmasına girmek anlamsızdır. Onun tek derdi, hayatı anlamlı ve kendini değerli bulduğu ideolojik ya da dini mensubiyetini korumaktır. Kolaycılığın konforuna alışan bu tarz insanları rahatsız ederek sorgulamaya davet edemezsiniz.

Benim dikkat çekmek istediğim başka bir husus; “din ve ideoloji öteki yaratır, savaş üretir vs.” gibi söylemlere sahip, sinik yeni bir din ve ideoloji türemiş durumda. Dinlere ve ideolojilere yönelik köklü bir inkar da, bahsettiğim tarzda sorgulamadan yapılan toptan bir kabulle aynı yere çıkar. Din ve ideolojinin içeriğinden çıkan “öteki” düşmana evrilmez. Çatışmaya girilen “öteki” şeklen/takliden dindar ve militan olanların gündemindedir.

Sonuç yerine, taklide karşı çıkan iki Türk bilgesine başvuralım. Birincisi taklide dayanan bir imanın sahih bir iman olmayacağı ve iman için inanan kişinin tahkik etmesinin mecburi gören İmam Maturidi’dir. Diğeri ise; Kutadgu Bilig’in yazarı Yusuf Has Hacip: "Bilgisiz kişi ibâdet (tapug) kılsa, sevap (muyan) bulmaz."

28 Nisan 2015

 
Toplam blog
: 60
: 348
Kayıt tarihi
: 07.09.16
 
 

SBF-Mülkiye mezunu, TCDD'de Memur. ..