Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Mart '10

 
Kategori
Bebek - Çocuk
 

İdiş'le Atatürk Üzerine

İdiş'le Atatürk Üzerine
 

Aradan geçen 85 yılın ardından, bizimde memlekettede kurucunun üzerine filmler yapılmaya ve vizyona girmek sureti ile ardışık bir şekilde sinema salonlarını süslemeye başladı. 2008 yılında, Can Dündar’ın “Mustafa” “Veda” ve Turgut Özakman’ın “Dersimiz Atatürk” filmi ile devam etti. Can Dündar’ın “Mustafa” filmini izlemiştim ve doğrusunu isterseniz fazla tutmamıştım. Benim eleştirim, pek tabiki Mustafa Kemal’in lider kimliğinden arındırılmış olarak anlatılmasıydı. Diğer iki filmi izleme şansım henüz olmadı ama kızım Zülfü Livaneli’nin “Veda” filmini dün okulca izlemek durumunda kaldı. Okul, Can Dündar’ın “Mustafa” filmini çocuklara izlettirmemişti. Zira Can Dündar’ın “Mustafa” filminde, kafamızda tasavvur edilen Mustafa Kemal imgesinin tam zıddında bir Mustafa Kemal imgesinden bahsediliyordu. Resmi devlet aygıtımız bu hususta cevvallenip “Kurucumuz böylemi anlatılmalıdır?” mealinden bir yaklaşımla, Can Dündar’ı mahkeme salonuna dikiverdi.filmi ile başlayan furya, 2010 yılında Zülfü Livaneli’nin

Neyse efendim, bakıp göreceğiz, kim daha iyi bir Mustafa Kemal filmi çekecek ve şu İş Bankası reklamlarındaki Mustafa Kemal figürüne yakın olanını tutturacak, merak ediyorum.

Resmi tarih yazımımız ne ise, o paralelde bir Mustafa Kemal imgesi yaratmak yüce Türk milletinin boynunun borcu olmalıdır.

Akşam eve gittiğimde, eşiminde isteği ile hafta sonu Pazar alış verişine çıktık ve kızımda yanımızda.

Kızım arabaya biner binmez sormaya başladı.

-Baba, Latife nasıl birisi?

-Latife kim İdiş?

-Sen bilmiyormusun Latife’nin kim olduğunu?

-Hayır. Kim Latife?

-Atatürk’ün karısı varya, kötü kadınmış.

-Bilmem, kendisini hiç görmedim.

-Nasıl yani?

-Latife’yi tanımıyorum, kendisini hiç görmedim, sadece kitaplardan okuduğum kadarı ile biliyorum.

-Komiksin baba. Kitaplarda ne yazıyordu Latife ile ilgili.

-Çok şey.

-Mesela kötü kadınmıydı?

-Atatürk’le anlaşamamışlar, bu yüzdende ayrılmışlar.

-Neden anlaşamamışlar?

-İkisininde hayata bakış açıları farklıymış.

-Nasıl yani.

-İdil bunları daha sonra uzun uzadıya konuşsak ya.

-Olmaz, şimdi anlatacaksın işte.

-Akşam evde yemekten sonra anlatırım.

Pazarda dolaşırken ufaklık yine bir tarafımdan tutuyor ve beni sorulara boğmaya devam ediyor.

-Baba!

-Efendim İdiş.

-Zübeyde Hanım güzel bir kadınmıymış?

-İdil nereden çıkarıyorsun bu soruları?

-Aklıma geldi, sordum.

-Nereden bileyim güzel olup olmadığını.

-Sende bir şey bilmiyorsun.

Pazarın kalabalığı içinde, elimizde poşetler bir an önce işimizi bitirip, oradan uzaklaşmaya çalışıyoruz ama ufkalık filmin etkisinden kurtulamamış bir halde devamlı beni soru yağmuruna tutuyor.

-Baba, Atatürk ölünce birisi varya, oda intihar ediyordu, onun adı neydi?

-Yaveri Salih Bozok.

-Hah işte o. Neden intihar ediyor Salih Bozok?

-Atatürk’ün çocukluk arkadaşı ve Atatürk’ü çok seviyor. Bu yüzden Atatürk’Ün ölümüne dayanamıyor ve intihara teşebbüs ediyor.

-Teşebbüs nedir?

-Bunları sonra konuşsak olur mu?

Pazar alış verişini halleden biz tekrar aracımıza binip evin yolunu tuttuk ama ufkalığın sorularının bir türlü arkasını getiremedik.

-Baba Atatürk, Latife ile neden ayrılmış?

-Anlaşamamışlar dedim ya.

-Neden anlaşamamışlar?

-Atatürk, Latife ile evlenmeden önce annesini Latife’yi görsün diye İzmir’e gönderiyor. Zübeyde Hanım o sıralar hasta ve Latifelerin evinde kalıyor. Latife, Zübeyde Hanıma bakıyor ve bu süre içerisinde Latife’yi tanıyor. Bu arada işte hani o intihara kalkışan vardı ya Salih Bozok, Atatürk’ün yaveri işte ona Zübeyde Hanım diyorki “Ben bu kızı beğenmedim. Onun gözü Mustafamda değil, onun mevkisinde”. Tabi bu durumu Zübeyde Hanım Atatürk’e söyleyemiyor ve o sıralarda ölüyor. Zübeyde Hanım’ın ölümünden kısa bir süre sonra Atatürk ile Latife evleniyorlar ve Latife Hanım tamda Zübeyde Hanım’ın düşündüğü gibi birisi çıkıyor. Yaklaşık 2.5 yıl evli kalıyorlar ve hemen hemen hiçbir konuda anlaşamıyorlar Atatürk’le, Latife Hanım.

-Mesela hangi konularda anlaşamıyorlar?

-Birçok konuda anlaşamıyorlar. Atatürk’le, Latife Hanım kurtuluş savaşı sonrasında tanışıyorlar ve savaşın hemen sonrasında Atatürk, Latifelerin evini karargâh olarak kullanıyor. Tabi Latife Hanım yurtdışında eğitim görmüş ve dört tane yabancı dil biliyormuş. Savaşın hemen sonrasındaki bütün yazışmaları Latife Hanım, Atatürk’ün talimatları ile yürütüyormuş. Tabi Atatürk Latife Hanım’ı o sırada çok beğenmiş ve babasında istemiş, evlenmişler. Evlendikten sonra Ankara’ya, Çankaya köşküne yerleşmişler. Bir süre sonrada birçok konuda ters düşmeye başlamışlar. Neticede Atatürk yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin bir numaralı kurucusu. Birçok çalışmalar yapıyor ama bu esnada Latife Hanım romantizm aramaya başlıyor, fakat Atatürk’ün durumu romantizmle uğraşmak için müsait değil. O her gün birileri ile bir araya geliyor ve yeni kurulmakta olan bir cumhuriyeti projelendirmeye çaba gösteriyor. Gece sabahlara kadar bu çalışmaları sürüyor. Hatta hiç kalkmadan günlerce yeni kurulacak olan cumhuriyet üzerine ilgili konuların uzmanları ile tartışmalar yapıyor. İşte bu sebepten dolayı Latife Hanım kıskançlık duyuyor ve Atatürk’ün bulunmuş olduğu konumun ağırlığını taşıyamıyor. Sık sık kavga ediyorlar ve en sonunda Atatürk yaverlerine emir veriyor ve Latife Hanım’ı tekrar babasının evine gönderiyor.

-Atatürk bir daha evlenmiyor mıu?

-Hayır, evlenmiyor.

Ufaklığa bu hususları anlatırken eve giriverdik ve akşam yemeğindede mevzuu yine Atatürk’tü ve kızım sormaya devam ediyordu ve bende bildiklerimi ona anlatmanın çabası içerisinde uğraşıyordum. Zira ufaklık bir hayli filmin etkisinde kalmış ve bir ara bana dönüp şöyle bir şey söyledi.

-Baba, askerlik çok kötü bir şey.

-Neden?

-Sürekli savaş, savaş, savaş. Hep insanlar ölüyor.

-Doğru diyorsun.

-Atatürk hep savaşmış.

-Evet. Çünkü Atatürk bir asker ve hayatı hep savaşmakla geçmiş. Zaten onun dünyaya geldiği dönemler savaşların bir hayli yoğun olduğu dönemmiş. Aslında şimdide dünyanın her yerinde savaşlar var ama o dönemde Osmanlı İmparatorluğu içerisinde çeşitli milliyetçilik akımlarından dolayı imparatorluk dağılma sürecine girmiş ve sonrasında birinci dünya savaşı çıkmış, işte tamda bu sıralarda Atatürk dünyaya gelmiş. Askeri okullarda okumuş ve Osmanlı orduları içerisinde birinci dünya savaşına katılmış.

Tabi bizim ufaklık aşk mevzularına kafayı taktığı için…

-Baba Fikriye kimmiş?

-Atatürk’ün üvey amcasının kızıymış.

-Fikriye’demi Atatürk’e aşık olmuş?

-Evet.

-Sonra ne olmuş?

-Fikriye’de aşık olmuş ama Zübeyde Hanım ve kızkardeşi Makbule, Fikriye’yi pek sevmiyorlarmış.

-Neden?

-Neden olacak, muhtemelen kıskançlıktan dolayı sevmemişlerdir.

-Neden kıskanıyorlarmış Fikriye’yi?

-Fikriye’yi Mustafa Kemal’e layık görmüyorlarmış ama Fikriye, Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal’e çok yardım etmiş.

-Nasıl yardım etmiş?

-O yıllarda İstanbul’da yaşıyormuş Fikriye ve Kurtuluş Savaşına katılmak için Anadolu’ya geçmiş ve Atatürk’ün Ankara’da olduğunu öğrenince Fikriye’de doğruca Ankara’ya gitmiş ve Atatürk’ün yanında kalmaya başlamış. O sıralarda sürekli olarak Atatürk’ün ev içerisindeki bütün işlerini Fikriye yapıyormuş ama Atatürk Fikriye’ye hiç duygusal yönden yaklaşmamış. Zaten Fikriye hastalanmış ve Atatürk onu Almanya’ya göndermiş tedavi olması için. Fikriye Almanya’dayken, Atatürk’ün evlendiğini öğreniyor ve apar topar Almanya’dan, Türkiye’ye dönüyor ve doğruca Ankara’ya gidiyor. Ama Latife, Fikriye’yi Çankaya köşküne almıyor. Fikriye kapıdan dönüyor ve arabayla giderken intihar ediyor. Ama Fikriye ölmüyor ve derhal hastaneye kaldırıyorlar.

Anlattıklarımı can kulağı ile dinleyen ufaklık, ardı arkası kesilmeyen soruları ile beni iyiden iyiye yormaya başladı ve bir süre sonra, artık Atatürk’ün hayatını anlatan ve sanırım Mustafa Kemal’in hayatını en iyi anlatan kitaplardan birisinin yazarı olan Nurten Arslan’ın “Bir Kahraman Doğuyor” kitabını ufaklığa okumaya başladım. İlk akşamdan yaklaşık bir buçuk saat okuduğum bu kitabı, ufaklık, uykuya dalana kadar dikkatlice dinledi. Pek tabiki ben denizde aldım başıma okkalı bir dert ve dört ciltten oluşan bu kitapları sanırım bana tekrar bitirtecek gibi görünüyor. Artık her akşam ben okurum, ufaklık dinler.

Hani Mustafa Kemal’in romanımsı anlatım şeklinde hayatını öğrenmek isteyenlere Nurten Arslan’ın dört ciltlik kitaplarını öneririm. Kaldıki bu kitaplar bir haylide milliyetçilik pompalamaktadır bilesiniz.

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..